İki hafta önce pazar günü lahmacun ile TT oldum; bugün pide ve 99 balon ile ne olacağım?
İki hafta önce pazar günü bir lahmacun yazısı yazdım.
Sağ olsunlar, benden haz etmeyen kişiler sayesinde o gün Twitter’de “TT” oldum.
Nedeni tabii ki yazımın lezzeti değildi…
“Depremin ortasında lahmacun yazılır mı” deyip deyip vurdular…
Bu soru ve hakaretler, yazımdan daha çok ilgi topladı…
Oysa ben depremin ortasında bir umut hikâyesi yazmıştım
Oysa ben onu deprem ortasında güzel bir umut hikâyesi olarak yazmıştım.
Türkiye’de bugün depremin ızdırabını yaşayan bölgede doğup, Paris’e giden bir Kürt kadının başarı hikâyesiydi bu.
Kocasından ayrıldıktan sonra orada küçücük bir elektrikli fırınla yaptığı lahmacunu, New York Times gibi bir “Gusto kalesinin”, ‘Paris’te tadılacak 25 lezzet” listesine sokmayı başarmıştı.
Ama bana hakaret etmenin hazzı, lahmacunun lezzetini fena halde bastırınca, o gün TT oldum…
Aynı Paris lahmacununu bugün de Oray Eğin yazdı
HaberTürk yazarı Oray Eğin güzel bir gazetecilik yapmış ve Paris’te Cennet Bayhan’ın Le Paradis adlı küçük lokantasına gitmiş.
Bugün beni imrendirecek bir lezzetle yazmış.
Umarım o bu güzelim başarı hikâyesini yazmasının verdiği lezzetle TT olur.
Hu arkadaşlar bu akşam da Oscar menüsünde pide var
Ondan bir gün önce, yani dün de Hürriyet’in başarılı Hollywood yazarı Barbaros Tapan, bu akşam yapılacak Oscar töreninde ünlü şef Wolfgang Puck’un ‘after party’ için hazırladığı menüyü yazdı.
Puck 3-4 yıldır Oscar menüsüne bazı Türk lezzetlerini de sokuyor.
Daha önce şiş kebap ve Karadeniz kalkanı koymuştu. Bu yıl da pide verecekmiş.
Ama o pide yerine “Türk Pizzası” demeyi tercih ediyor.
Allah Barbaros’u korudu ve yazısını “Hakaret TT"sinin zirvesine yerleştirmediler.
Asla göçmen filmi seyretmem derken dün gece bir şey olduUzun zamandır Türkiye’nin milyonlarca insan gibi bende de yarattığı depresif hâl nedeniyle romantik komedilere uzak duruyordum. Hadi bir adım daha ileri gidip, yine hakaret yeme pahasına bir duygumu daha paylaşayım. Epeydir Almanya’daki Türk göçmenleri ile ilgili filmleri seyretmek içimden gelmiyordu. Kim bilir belki bunda, Türkiye’deki Suriyeli göçmen sorunun yarattığı ruh halinin de payı vardı. Ta ki dün geceye kadar… Hırvat bir anne ile Türk babanın kızından aldatmalı aşk çıkar mı?Evet dün gece Oscar’a hazırlanırken yine Türkiye’den gitmiş bir göçmen ailenin kızı beni fena halde şaşırttı. Onu adı da Zeynep… Cennet Bayhan gerçek bir kadındı, Zeynep ise hayali… Geçen hafta Netflix’e Almanya yapımı bir film kondu. Adı “Faraway…” Yani “Çok Uzakta…” Fragmanında bir Ege sahil köyünü andıran görüntüler vardı. Ne adam Kıvanç Tatlığı ne kadın Serenay SarıkayaPapatya zamanı gelince beni Ege çağırır. O duyguyla filme başladım. İlk sahnelerinde, Almanya’nın bir şehrinde bir karıkoca ve üniversiteye hazırlanan kızları vardı. Ne adam Kıvanç Tatlıtuğ gibiydi, ne de kadın Serenay Sarıkaya.. Üstelik kadın baya kiloluydu… Üstelik beni bugünlerde beni en fazla kaçıracak konu ile başlıyordu. Karıkoca ve aile sorunları… Bir Ferzan Özpetek filmi alın sonuna Woody Allen'dan bir sahne ekleyinKadının babası Türk…Tek farklı tarafı annesinin Hırvat olması… Film Hırvat annesinin ölümü ile başIıyordu… Cenaze hazırlığı sırasında annesinin onlardan habersiz, Hırvatistan’da doğduğu köyden bir ev satın aldığı ortaya çıkıyordu. İşte böyle beni anında o mahalden kaçırtacak her şeyle başlayan film, güzel Hırvat sahil kasabasına geçince, bir anda beni de şu günlerde yaşadığım huzursuzluklardan alıp, resmen bir mutluluk vahasına götüren hallere büründü. Filmi anlatıp merakınızı kaçırmayayım… Sadece şunları söyleyeyim. Bir Ferzan Özpetek filmi düşünün… Mesela “Mine Vaganti’sini” (Serseri Mayınlar) Sonra Woody Allen’in “Whatever Works”(Kim Kiminle Nerede) filmini düşünün… Ama onun son sahnesini… Hani aile ve çevre ilişkilerinde herşeyin birbirine karışıp tam bir kabus ve kaosa dönüştüğü günde, hiç beklemediğiniz bir anda insanı mutlu eden bir ahenge dönüşmesini… O sahneye Ferzan Özpetek’in fonda Sezen Aksu’lu o düğün sahnesinin verdiği mutluluğu ekleyin… İşte tam o final… Zeynep'in Bozcaada sayıklayan babasını birine çok benzettimSon yıllarda bu kadar harika bir mutluluk filmi izlememiştim… Aman Allahım, meğer ne kadar ihtiyacım varmış… Çok sıradan insanlar, çok sıradan ilişkiler ve onlardan da sıkıcı çok sıradan küçücük ilişkiler meğer insana ne muazzam bir mutluluk ve sevgi duygusu verebilirmiş… Meğer Bozcaada’ya dönüş tutkusu ile yaşayan yaşlı sıradan Türk babalar, “Yunan Düğünü” filmindeki anneler kadar sempatikmiş… Filmin 52 yaşındaki Alman kadın yönetmeni Vanessa Jopp, kadın gözüyle bunları o kadar güzel anlatmış ki… Zeynep rolünü oynayan Naomi Krauss da müthiş… Filmdeki o şarkı var ya beni işte o şarkı mahvettiFilmde beni en çarpan taraflarından biri, ana tema olarak kullanılan şarkı oldu… Alman şarkıcı Nena’nın 1983’de bütün dünyada patlayan “99 Luftballons” adlı şarkısını kullanmış. Tam 40 yıl önce bu şarkıyı öyle sevmiştim ki… Filmin kahramanı Zeynep’in en sevdiği şarkı bu…Filmde sık sık dinliyoruz ve son sahnede muhteşem bir kreşendo ile mutluluğun fon müziği haline geliyor. Ferzan Özpetek’in “Serseri Mayınlar” filminin son sahnesinde çok ağlamıştım. Mutluluk ve hüzün arası bir ağlamaktı bu… 40 yıl sonra merak edip ilk defa şarkının sözlerini okuyuncaBu filmde de aynısı oldu… Film bitti… Nena’nın şarkısını oturup defalarca dinledim. Sonra 40 yıldan beri ilk defa o sözlerin ne anlama geldiğini okudum… Meğer stadyumlarına kadar nefreti sokmayı başardığımız güzelim ülkemize tam da şu günlerde ne kadar çok şeyler anlatan bir şarkıymış… O yüzden o sözlerin bir bölümünü, sizlerle de paylaşmak geldi içimden… Kardeşim onlar sadece gökyüzüne asılan 99 balondu“Sana bir şarkı söyleyeceğim, *** İnsanlar onu UFO sandılar… *** 99 savaş uçağı, *** Komşular dersen, onlar da anlamadı. *** 99 savaş bakanı, *** 99 yıl savaştık… *** Şimdi kendime merdivenler yapıyorum, Sonra bıraktım elimden, uçsun gökyüzüne özgürce diye…” Şarkı bitti, yüzlerce balon toplayıp bıraktım gökyüzüneŞarkı bitti… Yerimden kalktım… Enkazın üzerindeki o yüzlerce masum balonu toplayıp… Bıraktım gökyüzüne… Her biri birer çocuk oldu… Bulutların üstünden gülümsediler bana… Meğer mutluluk diye bir şey varmış… Ve onu çok ama çok özlemişiz… Çok da hak etmişiz… |