Gastronomi tarihinde bir ilk; Michelin yıldızlı yedi şef aynı masaya yemek yaptı

Ertuğrul Özkök

Geçen cumartesi akşamı Bodrum mevsimimi çok ilginç bir geceyle kapattım.

Artık bir dünya markası haline gelen Maçakızı restoranda Sahir Erozan’ın davetlisi olarak, şahsi gastronomi tarihimde ilk defa çok farklı bir yemek tecrübesi yaşadım.

“Yemek tecrübesi” diyorum çünkü bu olay, İngilizcede “Once in a life” yani, “Hayatta bir defa” denilebilecek türden bir şeydi.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye’nin önde gelen 7 şefi, bize ortaklaşa bir menü hazırladılar.

Öyle sıradan şef değil.

Her biri birer Michelin yıldızına sahip şefler bunlar.

Yedi tabaktan oluşan bir menüydü bu ve her birini bir şef hazırlamıştı.

Bilebildiğim kadarı ile dünya ve Türkiye tarihinde bu bir ilkti.

7 şeften 3’ü Urla, biri Bodrum, öteki üçü de İstanbul’dandı

Şeflerin üçü, Türkiye’nin bir numaralı gastronomi bölgesi haline gelen Urla’dandı…

Urla’nın “Big Three”si diyebilirsiniz.

Ev sahibi şef Bodrum’dandı.

Öteki üçü de İstanbul restoranlarındandı.

Yemekten önce bütün şefleri mutfakta bir araya getirip ortak bir aile fotoğrafı çektirdim.

Karede sadece Maksut Aşkar’ı göremiyorsunuz.

Çünkü o hazırlıklarının en kritik anındaydı, yardımcılarının başından ayrılamadı.

Yani sakın, egosu yüzünden aynı kareye girmek istemedi diye falan diye düşünmeyin.

Türkiye’nin top 6 şefini aynı karede, aynı mutfakta bir araya getirmek

Gerçekten zor bir işti.

Yani onları bir araya getirerek bir Michelin yıldızı da ben hakkettim. :)

Bize yemek hazırlayan 7 şef şunlardı:

(*) ARET SAHAKYAN - BODRUM: Maçakızı…1 Michelin yıldızı var. Gecenin ev sahibi şefiydi. Bütün şefler onun mutfağında çalıştı.

(*) ZEYNEP PINAR TAŞDEMİR – İSTANBUL: Araka Restoran... Türkiye’nin Michelin yıldızlı ilk kadın şefi.

(*) MAKSUT AŞKAR – İSTANBUL: Neo Local Restoran... 1 Michelin yıldızı var.

(*) OSMAN SEZENER – URLA: Od Urla Restoran… 1 Michelin yıldızı var.

(*) OSMAN SERDAROĞLU – URLA: Teruar Urla Restoran. 1 Michelin yıldızı var.

(*) OZAN KUMBASAR – URLA:  Vino Locale Restoran… 1 Michelin yıldızı var. Ayrıca restoranın 1 yeşil yıldızı, eşinin de En İyi Somelier yıldızı var.

(*) CENK DEBENSASON – İSTANBUL: Arkestra Restoran

Birlikte çalışırken dikkatimi çekenler

Şeflik bir “ego” sanatıdır.

Hele hele Michelin yıldızı da alırsanız, o “ego” hak edilmiş bir berata dönüşür.

O nedenle bu altı ismi aynı mutfakta, yan yana, aynı masaya yemek hazırlatmak üzere bir araya getirmek…

İmkânsız zannediyorduk…

Ama oldu işte…

Bir süre mutfakta kalıp, çalışmalarını izledim.

Şefler arasında bir tür lonca adabı oluşmuş

Birbirlerine çok saygılı davranıyorlardı.

Öyle anlaşılıyor ki şeflerimizin arasında bir tür “lonca adabı ve dayanışması” oluşmuş.

(*) Yaptıkları yemeklerin sıralamasında hiçbir sorun çıkarmamışlardı.

(*) Hiçbiri sadece kendini düşünüp, ötekini domine etme gayreti içinde değildi.

(*) En önemlisi, önümüze tatlı dahil 8 ayrı tabak geldiği halde, son ikisini dahi hiçbir doymuşluk duygusu yaşamadan yedik.

Yani, Dan Brown romanlarında nasıl okuyucuyu bir sayfadan ötekine geçirirse, onlar da bizle bir yemekten ötekine geçirmek için anlaşmış gibilerdi.

Bence gecenin en büyük başarısı buydu.

Şunu da rahatlıkla söyleyebilirim.

Hepsi de birbirinden özgün, lezzetli ve akılda kalan yemeklerdi.

Gastronomi okullarında “Case Study” olabilirdi

Aynı mutfakta 7 ayrı şef çalışıyorsa…

Üstelik her biri Michelin yıldızına sahipse…

Bir araya gelip nasıl bir “imece usulü menü” hazırlarlar?

Bence gastronomi okullarında vaka olarak incelenecek bir ortak çalışma çıkmış ortaya…

İnşallah Sahir bunu baştan sona videoya almıştır diye düşündüm.

O menüyü sizlerle paylaşmak istiyorum.

8 “Course Menü”de kim neyi pişirdi?

 (*) 1ST COURSE: Zeynep Pınar Taşdemir: Araka

“Bodrum mandalinli kereviz…”

*

(*) 2ND COURSE: Ozan Kumbasar: Vino Locale

“Akya, domates, salatalık”

*

(*) 3RD COURSE: Osman Serdaroğlu: Teruar Urla

“Pelit peyniri, brüle, Macahel balı, siyah trüf”

*

(*) 4TH COURSE: Maksut Aşkar: Neo Locale

“Mantar mantısı, kuzu göbeği, mantar derisi”

*

(*) 5TH COURSE: Aret Sahakyan: Maçakızı

“Lagos, cibes, havyar”

*

(*) 6TH COURSE: Cenk Debensason: Arkestra

“Ördek göğüs, karamelize Japon turpu, zencefil, chutney, apicius sos.”

*

(*) 7TH COURSE: Osman Sezener: Od Urla

“Dilden&Yanaktan, Mesir macunu sos.”

*

(*) 8TH COURSE: ARET SAHAKYAN: Maçakızı

“Satsuma bulutu, Anjelik erik sorbe, badem.”


Türk gastronomisinin Godfather’ı masadaydı

Masamız da ilginçti.

Gazeteci olarak Mehmet Yılmaz vardı.

Sahir Erozan bir akşam önce Türkiye’nin önde gelen bazı yemek kültürü yazarlarını Ayla Restoran’a davet etmiş.

Onların bir bölümü ikinci akşam bizimle yemekteydi.

Mesela Hürriyet’in çok beğendiğim gusto yazarı Müge Akgün ve NOW TV’nin yemek programı yapan televizyoncusu Mehmet Özer de oradaydı.

Tabii ki masanın ev sahibi Maçakızı’nın patronu Sahir Erozan’dı.…

Karşımda Türkiye restoran ve gastronomi işletmelerinin üst örgütü olan TÜRYİD’in Başkanı Kaya Demirer oturuyordu.

Kaya, bir anlamda Türkiye gastronomi ekonomisinin “godfatherı”dır…

Tabii mafya anlamında söylemiyorum.

Bu sektöre çok önemli katkıları olan bir insandır.

Sektörün Covid 19 krizini atlatmasında onun çabalarının hiç inkâr edilemeyecek katkısı vardır.

Sektörün en büyüğü Doğuş’un temsilcisi de bizim masada

Masadaki üçüncü güçlü isim ise Doğuş “Misafirperlik ve Perakende Grubu” yöneticisi Çetin Kolukısaoğlu‘ydu.

Doğuş, açık ara Türkiye’nin en büyük restoranlar gurubu…

Türkiye’de Nusr-Et, Zuma, Vogue, 29, Günaydın, Fenix, Sait Bodrum, Borsa, Roka gibi restoranları var.

Londra’da “Amazonica, İnko Nito, Rüya, il Gattopardo, Coya” gibi çok tanınmış restoranlar var.

Türk restoran sektörünün 5 büyüğü bir eksikle oradaydı

Türkiye’de restoran sektörü dendiği zaman, ciro ve dünyada konuşurluk açısından benim aklıma 5 isim geliyor

(*) Ferit Şahenk: D-REAM Grubu

(*) Kaya Demirer: TÜRYİD Başkanı, Frankie, Biz ve Malva restoranların sahibi.

(*) Barış Tansever: TÜRYİD Başkan Yardımcısı ve Sunset Restoran’ın sahibi

(*) Sahir Erozan: Maçakızı Restoran

(*) Gamze Cizreli: Big Chefs zincirinin patronu

Demek istediğim Barış Tansever dışında gastronominin Big 5’inden üçünün temsilcileri masamızdaydı.

Masada bir de bonus şef vardı

Ayrıca bir de “bonus şef vardı.”

Türkiye’ye yerleşmiş olan büyük şeflerden Carlo Bernardini.

Bana bir gün “Vongole makarna” pişirme sözü var ama üç yıldır bir türlü gerçekleştiremedik.

İyi Vongole yapan bir yer bulmak o kadar kolay değil.

Kuvvetli bir masaydı yani.

Türk gastronomi ve içki yazarları içinde favorilerim

Maçakızı’nın içindeki Ayla Restoran tam anlamıyla bir şef restoranı olarak yükselmeye başladı.

Geçenlerde HaberTürk’te Oray Eğin’in Ayla ile ilgili çok güzel bir yazısını okudum.

Bana göre Oray, Türkiye’nin en iyi gastronomi yazarı olma yolunda hızla ilerliyor.

Onun restoran yazılarının bağımlısı oldum.

İçki kültürü yazılarında da Mehmet Yalçın ve Oğul Türkkan favorilerim.

Bu insanlar benim hayatıma renk katan bir bilgi ve gözlemle anlatıyorlar hikâyelerini…

Bugüne kadar okuduğum en iyi yemek kültürü kitabı, Massimo Bottura’nın “Never Trust To A Skinny  Italian Chef”ti.

Arada bir açıp tekrar tekrar okuyorum.

Çünkü benim için önemli olan yemekten çok, o yemeğin ve içkinin arkasındaki hikâye.

Diyeceğim öteki yazarlar alınmasın.

Çok güzel yemek analizi yapanlar da var. Ancak bazıları, uzmanlıkları bir güç simsarlığı haline çevirip, işi damak faşizmine götürüyor.

Yemekte ve içkide “milli ombudsmanlık” hiç haz etmediğim bir şey.

Böyle bir tecrübeyi 2016’da Desert Trip konserlerinde yaşadım

Michelin yıldızlı 7 şefin elinden aynı masada yemek yemek, dediğim gibi hayatta insanın başına bir kere gelebilecek deneyimlerden biri.

Hayatımda böyle bir kereye mahsus deneyimler yaşama şansım oldu.

Mesela 7-8-9 Ekim 2016 akşamları California’da “Desert Trip” konserlerinde, üç gece üst üste şu şarkıcı ve grupları izleme ve dinleme imkânım oldu.

Birinci akşam: The Rolling Stones ve Bob Dylan

İkinci akşam: Paul McCartney (Beatles) ve Neil Young

Üçüncü akşam: Roger Waters (Pink Floyd) ve The Who

Sahnedekilerin yaş ortalaması 72 idi.

Seyircinin yaş ortalaması ise 52…

Geçen cumartesi yaşadığım tecrübe de işte bunlardan biri gibiydi.