28 Ocak 1985…
Yani tam 39 yıl önce bu ay dünya pop müzik tarihinde muazzam bir olay yaşandı…
O yıl 38 yaşında bir sosyoloji öğretim üyesiydim.
Turgut Özal gelmişti ama 12 Mart silindiri hala üzerimizden geçiyordu.
Bir sabah uyandık ki bütün dünya bir şarkıyı söylüyor…
“We are the world…”
Biz dünyayız…
Sonra “Biz çocuklarız” diyordu…
*
O gün aklıma gelen bütün süper star sanatçılar hep birlikte söylüyordu…
Michael Jackson'un “Thriller” fırtınası esiyordu…
Bruce Springsteen “Born in USA” ile ortalığı yıkıyordu..
Cyndie Lauper “Girls just want to have fun” diye diye, genç kızları, “Sweat heart” modundan “Hadi len” dönemine geçiriyordu.
Lionel Richie zirvesindeydi.
Bob Dylan hala o Bob Dylan'dı.
Paul Simon “Graceland” moduna geçiyordu…
Ray Charles bir itiraz tarihiydi.
Tina Turner şarkılarında muazzam bir küresel enerji haline çevirmişti.
Başlarında da bir efsane vardı…
Quincy Jones…
**
Hepsi birer super star…Birer efsane…
Hepsini bir salona toplamış, hep bir ağızdan dünyanın bütün siyasetçilerine, kapitalistlerine haykırıyorlardı.
“We are the world…”
Biz dünyayız…
Dünya pop müzik tarihinin en büyük gecesiydi.
Dünya vicdan tarihinin de…
*
İşte bu muazzam vicdan imecesinin belgeseli yapıldı ve dün akşamdan itibaren Netflix'te yayınlanmaya başladı…
Tam zamanıydı…
Popülist liderlerin zulmü, keyfiyeti, despotluğu altında dünyamızı yeniden 1930'ların felaketine götürdüğü…
Netanyahu'ların bize yeniden jenosit kabuslarını hatırlattığı bu kötü günlerde…
Tam zamanıydı bu belgeselin…
Tam zamanıydı hatırlamanın…
Hatırlatmanın…
*
Teşekkürler Netflix…
Bu dünyanın en büyük egolarının küçücük bir salona sığabildiği, bütün dünyaya küresel bir vicdanı hatırlatabildiği bu olayı 39 yıl sonra yine tam zamanında bize hatırlattınız…
Çaresiz de olsak..
Artık umutsuz da olsak..
Hiç olmazsa hatırladık…
Bundan 39 yıl önce mümkündü..
Bugün de niye olmasın…
*
Geriye tek soru kaldı…
Bunca süper starın egosu o küçücük salona nasıl sığmış, sığdırılmıştı o gün..
Basit…
Kapıya el yazısı ile çarpık çurpuk harflerle bir kağıt parçası asılmıştı…
Üzerinde sadece şu yazıyordu:
“Lütfen egolarınızı kapıda bırakın…”
*
Bıraktılar…
Afrika'daki çocukların acısı bıraktırdı…
Tabi bugünkü soru da şu…
Bugünün popülist liderleri o azmanlaşmış egolarını vicdan, insanlık dediğimiz kapının girişinde bırakabilirler mi…
*
39 yıl önce sanatçıları vicdan denilen duygu, egolarından soyarak, çırılçıplak o salona girmişti.
Ama o kapıyı cehennem kapısına çeviren bugünün popülist liderlerine bıraktırabilir mi…
Bilmiyorum, emin değilim…
Bence o güne kadar bu şahane belgeseli izleyin.
Hiç olmazsa umutlanırsınız…
Adı “Pop müziğin en büyük gecesi…”
Küresel Vicdanın yani…