Turgay Develi’yi 1995’te Adana’dan 2.kez MV seçildiğimde tanıdım. Kısa sürede bende görüş, düşünüş ve yorumlarıyla özel bir etki yaratmıştı. Ama asıl 2011 seçiminde MV olduktan sonra sıra dışı bir siyasetçi olduğunu gözlemledim. Bir süredir her biri arşiv dosyası olacak içerikte yazılar kaleme alıyor. Örnek 1
İmamoğlu’nun Bagajı (1.Bl.))
T. DEVELİ: Malum, bir İBB bürokratı Bloomberg'e verdiği röportajda İGDAŞ'ı halka arz etmeyi düşündüklerini, İspark, Hamidiye Su ve Halk Ekmek'in de sırada olabileceğini, bir finans insanı olarak özelleştirmeden yana olduğunu ve Belediyenin nihayetinde yalnızca belediye işlerine dönmesi gerektiğini düşündüğünü söylemişti.
Kendisine bu açıklama sorulduğunda İmamoğlu ise kısaca halka arzın tam anlamıyla özelleştirme anlamına gelmediğini, halka arz olarak bu konunun gündemlerinde olduğunu, bunun CHP'nin kamucu politikalarıyla çelişmeyeceğini ve kamuoyunda tartışılabileceğini ifade etti. Tartışalım:
Öncelikle usulen bir not düşmek lazım: İmamoğlu'nu eleştirmek çetrefilli bir konu. İktidar cephesi kendisine sürekli olarak haksızca, hınçla ve nefretle saldırırken CHP kanadı ise 'Geleceğin Cumhurbaşkanıdır, aman tersine gitmeyelim' diye olsa gerek eleştiriden tamamen kaçınıyor. Ancak bu konuda tutturulacak bir orta yolun, yani dostça ve yapıcı eleştirinin iyi ve faydalı olacağını, kendisinin de buna ihtiyacı olduğunu düşünüyorum.
İGDAŞ'ın ya da herhangi bir kamu iktisadi teşebbüsünün özelleştirilmesi (hadi kibarca halka arzı diyelim) konusuna gelecek olursak, üzülerek belirtmeliyim ki geçmişin hatalarının tekrar yapılmakta olduğuna şahit oluyoruz. Geçmişin hataları geçmişte yapıldığında, bu hataları en azından yapanların cahilliğine verebilirdik ama 2024 yılında tüm geçmiş örnekler ve sonuçları önümüzde apaçık duruyorken hâlâ aynı hataları yapıp farklı sonuçlar beklemenin akıl alır bir tarafını göremiyorum açıkçası.
İşin teknik kısmından başlayalım: İmamoğlu, özelleştirme ve halka arzı birbirinden farklı şeyler olarak ifade ederken sanıyorum İGDAŞ'ı geçmişte planlandığı gibi direkt olarak bir üçüncü şirkete satmayacaklarını, onun yerine şirket hisselerini halka arz yöntemiyle borsada yatırımcılara satmayı planladıklarını kast ediyor. Pratikte ise özelleştirme ile halka arz arasında, sonuçları özelinde bir fark yok. Borsa İstanbul'da işlem gören hisselerin yüzde 86'sı, yatırımcıların yalnızca yüzde 3.6'lık kısmına, yani yaklaşık 22 bin kişiye ait. Dolayısıyla İGDAŞ'ı halka arz etmek demek, şirketi, Türkiye ekonomisini de parmağının ucunda oynatan birkaç bin kişisel ve kurumsal yatırımcının eline bırakmak demek.
Hadi işin bu kısmını göz ardı edelim, diyelim ki halka arz edildi ve İGDAŞ'ın hissedarları Ayşe teyzeyle Mehmet amca oldu. Bu durumda dahi bir kamu şirketini halka arz etmenin en temel sonucu, şirketin artık kâr maksimizasyonu ilkesi doğrultusunda hareket edecek/etmek zorunda olmasıdır. Borsa İstanbul'dan İGDAŞ hissesi alan sıradan bir vatandaş dahi olsa, yatırımının karşılığında haklı olarak bir gelir bekleyecektir. Ticaret hukukunun en temel ilkelerinden birisidir, şirket yönetimi hissedarlara karşı sorumludur. Özel bir şirketin temel amacı hissedarlarına ve yatırımcılarına maksimum faydayı, yani maksimum kârı sağlamaktır. Dolayısıyla halka arz edilen bir İGDAŞ'ın artık kamu yararını gözetmesi mümkün değildir. Zarar etmeye başladığı anda fiyatlarını artırarak yükü İstanbul halkının omuzlarına yüklemekten çekinmeyecektir. Örnek arayanlar için özelleştirilen elektrik dağıtım şirketlerinin karneleri, özelleştirilen İDO'nun kâr etmeyen hatları kapatıp binlerce kişiyi mağdur etmesi ve benzeri örnekler önümüzde duruyor.
Devam ederek İGDAŞ için öne sürülmesi muhtemel bir başka argümanı ele alalım: Yapılan açıklamalara bakılırsa, İGDAŞ'ın halka arzının planlanmasının arkasında yatan sebebin finansman kaynağı yaratma isteği olduğu anlaşılıyor. Eğer amaç finansman kaynağı yaratmaksa, bunun kamu şirketlerini satmaktan daha mantıklı yöntemleri var, şüphesiz ki bir finans insanı olan İBB Mali Hizmetler Daire Başkanı bunu biliyordur.
Dolayısıyla dönüp dolaşıp bu halka arz/özelleştirme sevdasının ideolojik olduğu sonucuna varıyoruz. Zaten finans insanı İBB bürokratının Bloomberg'e gerinerk kullandığı ifade de aslında bize bunu anlatıyor: "Belediyenin yalnızca belediye işlerine dönmesi gerekiyor."
Öncelikle elektrik, su, doğalgaz gibi en temel hizmetler belediye işi değilse belediyenin işi tam olarak nedir belediye bürokratlarına bir sormak gerekiyor. Kaldı ki, belediyeler sadece belediye işi yapacaksa, İmamoğlu'nun en popüler hizmetlerinden birisi olan ve hatta seçim sonuçlarına direkt etkisi olduğu konuşulan Kent Lokantalarını tam olarak nereye yerleştirmek lazım onu da bilemiyorum.
Amaç bağcı dövmek değil üzüm yemek olduğundan retorik sorulara gömülmenin anlamı yok. Türkiye'yi dönüştürmeye talip olan İmamoğlu'na İGDAŞ özelinde verilmesi gerektiğini düşündüğüm mesaj çok açık:
Şahıslardan bağımsız olarak, 2024 yılında 'Belediye temel işine baksın, gerisini özelleştirelim.' diyebilen birisinin dünyadan haberi yoktur. Bu zihniyet artık eskiyen ve dünyadan temizlenmekte olan neoliberal öğretilere saplanıp kalmıştır. Kapitalizmin evriminden, gelişmiş ülkelerin altyapı sorunlarından, Batının geçirdiği politik, ekonomik ve endüstriyel dönüşümden, Küresel Güney'in başkaldırısından, re-shoring'den, friend-shoring'den habersizdir. Bu zihniyetteki kişilerle bir ülke ve ekonomi dönüştürülemez. Turgay Develi, (Çukurova Barış 28 Mayıs 2024)
Not: Gelecek hafta devam edecek