İki dünya savaşı, yaygın salgınlar ve depremler, hala süren terör ve ırk-din-mezhep savaşları, kan akıtmaya ve canlar almaya devam ediyor.
Ülkemizde, başımıza gelen Erzincan-Erbaa-Van-Varto dörtgenindeki ve Marmara depremlerini yaşamış ve bilimin beklediği bu faciadan sonra, “son yüz yılda hiçbir ülkede böylesi görülmedi” dersek, halkı uyutmakla kalmayız, kitlesel “korku komasına” sokmuş oluruz.
Çevrenize bakarsanız, sadece o bölgede değil, Adana’dan İstanbul’a her yerde bu gerçeği görürsünüz.
Oysa bizim düzeyimizdeki ülke yönetimleri (özellikle seçimle gelenler) bu durumlarda, devlet olmanın bilinci içinde bütün güçlerini en etkin ve işbölümü içinde seferber edebildiler ve halkının dayanışma ve güven gücünü diri tutabildiler.
Aradan geçen onca güne karşın bir ülkenin en sorumlu ve yetkili görevlileri konuşmaktan öte kayıplarda ise ve hepsi en tepeden “talimat” bekler durumda ise?
En tepedeki Tek Adamın “korku salan cesaretine (gözünün içine) bakan” en yakın sorumlulardan bile, beceri ve yarar beklenemez.
İşte Hatay’da -gözlerinde görüldüğü gibi- “korku sahibini misliyle esir alır”. Ve dışa “be ahlaksız-be namussuz-be adi” sözcükleriyle yansır.
Cesaret, liderliğe soyunanlarda olması gereken birincil özelliktir. Ancak, Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, üstesinden çok zor gelinecek köklü ve önemli sorunları salt cesaret konusu yaptığında “Tek Adamlığa” kayması, istemli ve olası sonuçtu.
Bölgemizde, Avrasya’da ve hatta Balkanlar’da duygusallığın ve kaderciliğin ağır bastığı geniş kitleler indinde, sırf cesaretiyle liderliği de aşan ve kahramanlaşan(!) örnekler vardır. Ancak cesaret sahibinde bilgi, deneyim, sağduyu ve özveri bir arada olmazsa, kişi gerçek anlamda lider olamaz.
Bunlarsız ve üstelik yüreğinin hacmini de aşarak cesaret gösterisine kapılanlar, o yüzden de dünyayı içinden çıkılmaz sorunlarla karşı karşıya getirenler bile oldu.
Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Belediye Başkanı olunca tanındı. Kendi sözüyle bir Rum ustanın çıraklığını yapmış, imam-hatip çıkışlı, milli görüş çizgisinde bir politikacı. Sporcu, atak, Kasımpaşa’da büyümüş, Rize kökenli bir aileden.
Merkez sol ve sağ partiler 5 partiye bölündükleri 1994 İstanbul Belediye Başkanı seçiminde oyların ancak yüzde 25’i yani dörtte biri ile seçildi. O seçimle de, Dinci politika alanında şöhret olma yolunu açmış oldu.
Bu başarısı, maddi cesaretini (gözü karalığını) daha da arttırdı. 28 Şubat dolaylı darbe yüzünden parçalanıp dağılan milli görüş siyasetini yeniden AKP’de toplaması da Erdoğan’ın bu yükselen cesaretinin sonucuydu.
Partili Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “İstanbul’u nasıl başarıyla yönettiysek, Türkiye’yi de öyle yöneteceğiz” diyerek ve salt cesaretine güvenerek AKP ile çıktığı yoldaki çoğu söz ve kararlarında ortaya çıkan olumsuzluklar ve yanlışlar rastlantı değildir. Cesaretini, çevresini partizan ve yandaş yapmakta çok ustaca kullandığını açıkça ve böbürlenerek her yerde ve her zaman dillendirebilmiştir.
Dahası, “Demokrasi sadece sandıktır”, “Ben anayasaya uyacak değilim, anayasayı bana uyduracaksınız”, “Ekonominin kitabını ben yazdım” derken, demokrasinin olmazsa olmaz kurum ve kurallarını açıkça hiçe sayabilmiştir.
Ancak, okumadığı, öğrenemediği ve bilmediği bir gerçek var; Toplumların yaşamını kişiler değil, olayların oluş ve değişimi belirler. Bu gerçeği henüz hiçbir ünlü kişi değiştiremedi. Olumlu ya da olumsuz katkısı bir süre ve dönem konusudur. Gelir ve gider. Tarih, Hitler gibi niteliksiz cesaretlileri de Mustafa Kemal Atatürk gibi yüreği insanlık ve barış aşkı dolu eşsiz kahramanları da ilelebet yazacaktır.