HEDEFE ELBETTE ULAŞACAKLAR

Erol Çevikçe

Demokrasilerde "iktidarın" eleştirilere katlanamamasının (tahammülsüzlüğünün) iki nedeni vardır. Ya halk desteğini kaybetme korkusu ile özgüven yitirilmesi. Ya da bu durum, Türkiye gibi tarih boyu güçlü devlet yapısını korumuş, yüzde 60'i genç olan 85 milyonluk laik demokratik bir ülkeyi yönetmeyi özümseyememenin yani, yeterli olgunluk düzeyine erişememenin sonucudur.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 12 Mart askeri müdahalesi öncesi Başbakanken, ülke tarihinde ilk kez karşılaşılan şiddet içerikli gençlik olayları karşısında sabrını ve serinkanlılığını sonuna kadar koruyabilmiş bir liderdir. O zamanki 68 kuşağı gençlik örgütleri ve güçlü sendikaların kitlesel gösterilerine karşı sert önlemler almadığı için eleştirildiğinde Demirel'in söylediği, "sokaklar yürümekle aşınmaz" sözü hiç unutulmamıştır.

Devlet Tiyatroları çalışanları yasal hakları olmayan bir direniş göstermişlerdi. Belki de ilk kez bir akşam perdeler açılmamış, sahneler boş kalmıştı. O zamanki Genel Müdür Cüneyt Gökçer, Başbakan Demirel'den "Sahneye çıkmaları için sanatçıların zorlanmalarını yoksa cezalandırılmalarını istemişti." Gazeteciler, "Ne yapacaksınız" diye sorduğunda, Demirel'in sıcak bir gülümseme ile "Bu ülkede sanatçılar sonuna kadar özgürdür, hiçbir şey yapmayacağım" dediği anılardadır.

Cumhurbaşkanı Demirel’i neden anımsattım: Süleyman Demirel iktidardan üç kez gitmiş, üç kez de seçimle geri gelmiş, Başbakan ve Cumhurbaşkanı olmuştur. Seçim kazanırken de o olayların mağduriyetini hiç konu etmemiştir. Hatta “bu ordu milletimizin ordusu”, “Atatürk’ün laik cumhuriyeti daha bin sene yaşa yacaktır” demiştir.

12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat doğrudan ve dolaylı darbelerini yaşamadığı halde AKP Genel Başkanı R. T. Erdoğan, iktidara yüzde 34 oyla geldiği 2002 seçiminden beri hemen her gün o olayların birincil mağduru rolünü oynamaktadır.

Ve hep mağduriyet propagandası ile sayısız anayasa ve yasa değişiklikleri yaptırarak, sonunda devletin vesayetini, TBMM’nin yetkilerini ve yargının bağımsızlığını eline almıştır.

İster Partili Cumhurbaşkanı, ister Asrın Lideri, ya da Tek Adam denilsin; Gerçek olan, bütün Bakanları meclis dışından atadığı, Van Tapu Müdüründen İstanbul Valisine, Artvin Mal Müdüründen Merkez Bankası Başkanına kadar bütün kararların AK Saraydan tek başına alındığını, içerde dışarda herkes görüyor durumda.

Ne zaman ki, önce 2019 seçiminde başta İstanbul bütün büyük şehirlerin seçimlerini kaybetti, AK Sarayın uykuları kaçtı. Arkasından CHP Genel Başkanının adaylık hırsı sayesinde ondalık farkla 2023 sandığından çıktı ama 2024’de geleceğini belirleyecek yerel seçimde CHP’li Ekrem İmamoğlu’na bir daha yenildi.

O seçimi kendisi için AK Sarayda sonsuza kadar kalma oylaması saydığı için yenilmekle kalmadı, karşısında E. İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanı adaylığını kamuoyuna benimsetmiş oldu. Artık uykusu kaçmaktan öte, iktidarda kalma korkusunun alevi, AK Sarayın bacalarını sardı.

Bu korku R. T Erdoğan’ı, 85 milyonluk çağdaş uygarlığın kapısına adım atmış bir halkı hak, hukuk (adalet), demokrasi ve hatta vicdan tanımayan sıradan bir politikacı haline getirdi. Şimdi artık geçmişi inkar ve geleceği belirsiz bir yolda.

Ara dönemlere karşın 1950’den beri demokrasiyi yaşatmasını bilmiş yaşlı kuşak bu durumdan bezgin olsa da, bilim ve iletişim kuşağı GENÇLİK ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Eninde sonunda ONLAR HEDEFLERİNE ELBETTE ULAŞACAKTIR.