Sayın Sağlar’ın BirGün gazetesindeki bu yazısını -saptamaları, yorumları ve karşı politik önerileri- açısından çok önemli gördüğüm için bu hafta yeni yazı yerine okurlarımla paylaşmayı görev bildim:
Kararlı ve cesur olmak
Günlerdir yeni yıl mesajları gelip gidiyor...
İktidarın tercihleri nedeniyle aç, sefil ve işsiz kalan yurttaşlar, yaşadıkları travmalardan kurtulmak adına yeni yıla, kurtarıcı gözüyle bakıyorlardı…
Önceleri, umut doluydular, geleceğin güzelliklerini hayal eden dilekler gönderiyorlardı. Ama hemen sonrasında açıklanan zamlar ve karşılık bulmayan beklentiler, ilk günlerin umut ve sevincini yok etti. Yerini karamsarlık ve öfkeye bıraktı.
Çünkü yine aldatılmışlardı…
***
Ardından TÜİK’in bastırılmış enflasyon sonucu açıklandı.
Aralık Enflasyonu ENAG’a göre %38.57 iken TÜİK’in %15,18 olarak açıklaması kamu çalışan ve emeklisini çileden çıkardı!
Çünkü bu rakamlar, alacakları maaş zammının belirleyicisi olacaktı! Nitekim, 6 aylık enflasyon baz alınarak maaşlara yüzde 25 zam yapılacağı Erdoğan tarafından müjdelendi(!).
Bu da bardağı taşıran son damla oldu ve büyük tepki yarattı…
Bu durumu gören iktidar, seçim korkusuyla, yapılacak artırıma yüzde 5 daha ekleyerek maaşların, temmuz ayına dek yüzde 30 zamlı olarak verileceğini açıkladı…
***
Teorilere uymayan, dünyada da benzeri bulunmayan AKP’nin uyguladığı ekonomi modeli, kötü ve geçersizliği bir yana, ülke ekonomisinin de çökmesine neden oluyor… TÜİK’in reel piyasaya dayanmayan, talimatla oluşturulan enflasyon rakamı ise, başta kamu çalışan ve de emekçiler olmak üzere, ülke nüfusun yüzde 90’nını oluşturan dar gelirlileri iflas ettiriyor…
Aslında AKP, bilinçli olarak bu ekonomik modeli uyguluyor.
Böylece hem emekçinin hakkını çalıyor hem de sermayeye maliyetsiz bir kaynak aktarmış oluyor…
***
An itibarıyla ülkeyi iki büyük tehlike bekliyor…
“yıllık yüzde 170,70’lik gıda enflasyonuyla” dünyada enflasyon sıralamasında birinci olan Türkiye, açlıkla karşı karşıya kalmak üzeredir…
İkinci tehlike, demokrasi, insan hak ve özgürlükleri, eşitlik, hukukun üstünlüğüne inanmış sosyal devlet ve barış içinde yaşayan bir toplumun temel birleştireni olan laikliğin yok edilmesidir.
***
CHP’nin yersiz ve zamansız çıkışıyla hiç yoktan gündeme gelen ve yaklaşan seçim için AKP’ye yeniden “kan veren” “türban serbestisi” ve “ailenin korunması” bahanesiyle yurttaşlarımızın yaşam biçimlerine doğrudan müdahaleyi öngören anayasa değişikliği, AKP tarafından meclise taşınacak!
Bu değişiklik anayasanın ilk 3 maddesine aykırı olmasına rağmen, çağdaş ve demokratik Cumhuriyetin en temel ilkesi olan “LAİKLİK” ilkesini yok etmek için atılmış sinsi ve hayati bir adımdır!
***
Defalarca, laikliğin inanç ve ibadet özgürlüğünün en temel gücü olduğunu dile getirdim. Laiklik kalkarsa, düşünce ve ifade özgürlüğü yerini biat anlayışına, yurttaş kavramı ise kulluğa dönüşür.
Din tacirliği yapan “Siyasal İslamcıların,” İslam’la ilgisi olmayan ve kendi anlayışlarına göre tarif ettikleri İslami düzen, günümüz dünyasında TALİBAN’ın uyguladığı düzendir…
Bu düzende kadının yeri yoktur çünkü erkekle eşit değildir!
Onların eğitim yapması, hatta sokakta dolaşması yasaktır.
Uydurdukları İslami çeviriler nedeniyle, örtünmeleri, peçe takmaları, çarşaf ve hatta burka giymeleri zorunludur…
***
Oysa; Büyük İslam filozoflarından İbni Rüşd, İslam dünyasında modern sekülerizmin öncüsü sayılmaktadır.
Ayrıca, aklı önceleyen Batınilik dinsel kalıpların esnetilmesi ve sekülerleşmenin var olması için uğraş vermiştir…
Hanefilik mezhebi laikleşmede öncü kabul edilebilecek akımlardır.
Üstelik; Yaşar Nuri Öztürk, “Kur’an’ın laikliği yalnızca meşru görmediğini, bunu bizzat emrettiğini” ifade etmiştir…
Aklı ve bilimi kabul etmeyen, muhakeme yeteneğini yitirmiş gelişmemiş, koşulsuz biat ettiklerini söyleyen Selefi/Vahhabi’ler sekülerizmi dinden çıkmakla suçlayan ve reddeden eğilimlerdir…
Selefi/Vahhabi anlayışında olan AKP, “Taliban’dan faklı düşünmüyoruz” diyerek 20 yıldır, Laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık nedenini yok etmeye çalışmaktadır.
Onların bu hedefine pişkince katkı sunan (maalesef) farklı partilerden bazı insanlar(!) da vardır…
***
Bu iki tehlike kapımızın önünde duruyor.
Türkiye’nin önceliği laikliktir!
Emeğin değersizleştirilmesi, adil paylaşımın yok edilmesi, işsizlik ve adaletsizliğin nedeni, eşitlik ve barışın gerçekleşmemesi “Laik demokratik” düzenin AKP tarafından yok edilmeye çalışılmasıdır…
Ülkemizin geçirdiği 20 yıllık ağır tahribat ancak, sağ ve sol partilerin birlikte yapacakları mitinglerde "tam bağımsız, ezen ve ezilenin olmadığı, laik bir düzen istiyoruz” söylemiyle halkla kucaklaşmasıyla olacaktır.
Halkın iktidarı emekçilerle birlikte kurulur…
Kararlı ve cesur olanlar kazanacaklardır!