Yönetenlerin üzerindeki halklarda yükselen değişim baskısı, görülen o ki 21. yüzyılın ikinci çeyreğine damgasını daha şiddetli vuracak. Elbette bu baskı temelde halkın yoksulluk ve yolsuzluğa karşı bir başkaldırısıdır.
2000’lerin başında en zengin ve demokrat ülke geçinen ABD’de Barack Obama “değişim” savıyla başkan olmuştu. Avrupa’da da 2010’dan sonra esen değişim rüzgârı, İngiltere’den Yunanistan’a kadar önünde devirmediği lider bırakmadı.
2021’den yani salgından sonra Türkiye’de patlayan mali kriz, yıllar öncesinden biriken yoksulluk ve yolsuzluğun sonucuydu. Bir anlamda değişim rüzgârı bizde, 5 yıl öncesinden esmeye başladı.
Halktaki değişim baskısına karşın 2023 seçiminde R. T. Erdoğan’ın sandıktan bir kez daha çıkışı, CHP’nin (Genel Başkan ve Adamlarının) değişime karşı gösterdiği sorumsuzluk ve duyarsızlığın sonucudur.
Seçimden sonra ülkede yangın alevlenirken, CHP’nin üst yönetiminde başlayan değişim çatışmasının da, halktaki ve parti tabanındaki “değişim” baskısına yanıt olmadığı açığa çıktı. Çünkü son kongrelerde görülen, -değişim- derken CHP’de olan resmen “sen-ben” kavgası.
Halktaki değişim baskısı, kişilerden çok sorunlara ve çözümlere dönük inandırıcı ve somut çözümler içeriyor. Elbette bu görev, doğruya, değerliye, bilgiliye erişmiş liderlerin ve kadroların taşın altına elini koymasıyla olur.
1992’de yeniden açıldığından beri CHP’de hep “değişim” ağızlarda sakız oldu. Ama özellikle 2010’da Genel Başkan değiştikten sonra partide süreç (yıllar), laik demokrat cumhuriyeti (çağdaş uygarlık düzeyini) ileri, hep ileri götürme savaşımı (mücadelesi) yerine, iktidarda olan küresel güçlerin arkasından (gölgesinde) hep geri – arada ileri sözlü didişmekle geçti.
Oysa laik cumhuriyetin kuruluşundan başlayarak CHP’nin temel hedefi, “değişimin gücü” olmaktı. Tek parti döneminde zorunluluktan doğan “halka rağmen halk için” politikasını bırakmış. 1950 seçiminde iktidarı, bilerek ve isteyerek Demokrat Parti’ye devretmiştir. Parti içinde değişim rüzgâr ise 1965 seçiminden sonra daha yelli esti.
Zamanla ülkedeki demokratikleşmeye paralel olarak CHP’de de parti içi demokrasi oturdu. O nedenle Bülent Ecevit ve arkadaşlarının “halk için halkla beraber” politikası, 1966’da genel sekreter olmasıyla parti örgütüne hâkim oldu. 1971’de İsmet Paşa’ya karşı Ecevit, mahalle delegesi, milletvekili adayı, parti meclisi ve merkez yönetim kurulu üyesi ve genel başkanın demokratik yoldan yani gizli oy-açık sayımla belirlenmesi sayesinde Genel Başkan olabilmiştir.
12 Eylül 1980 darbesi partileri kapatmakla yaptığı yanlışın daha büyüğünü, partiler yasasını antidemokratik hale getirmekle yaptı. O tarihten bu yana hemen hiçbir partide, parti içi demokrasi kalmadı. CHP’de de yeniden açıldığı 1992’den özellikle 2010 genel başkan değişiminden bu güne dek milletvekili adaylarının tamamına yakınını Genel Başkan belirledi. Öylece, son beş seçimde halka, AKP’de olduğu gibi CHP’de de genel başkanların atadığı adayları sandıkta onaylamak kaldı.
Bu durum AKP gibi tepeden kurulan ve merkez sağın postuna oturan bir partide sorun yaratmadı. Ancak, 2000 yılından beri CHP’de genel başkanı değiştirebilmek için toplanan kurultayların sonu gelmedi. O yüzden çok sayıda sosyal demokrat değerli politikacı partiden dışlandı.
2023 seçiminde bırakın CHP kendi MV Adaylarını, kendi Adaylığını ve 39 başka partili MV adayını kurulların bilgisi bile olmadan Gen. Bask. Kılıçdaroğlu atadı. Sonuç olumsuz olduğunda (anlaşılmaz akıl dışı senaryolara karşın) sözde de olsa değişimin yanıtı “kurultay” oldu.
Artık Aş-İş derdindeki halkın indinde CHP’den bir beklenti yok görünse de, AKP’de ve çevremizde yükselen sıcak gelişmeler, CHP’de bu kurultay ne sonuç verirse versin, 2024 Mart yerel seçiminden sonra bir değişim ve ana muhalefet görevini yeniden üstlenmek kaçınılmaz olacaktır.
Çünkü laik demokratik cumhuriyetin kurucu partisinden başka, değil Türkiye’de dünyanın hiçbir ülkesinde bir başka parti yüz yıl özünü yitirmeden ayakta kalmamıştır. O CHP 1950’den, 1961 – 1973 – 1992 ve 2002’den beri olduğu gibi bundan böyle de, iktidarda koalisyonda ve ana muhalefette de olsa, TBMM’nin en etkin, en sorumlu ve en güvenilir ana partisi olmaya devam edecektir.
Tek Adam yönetimi, elbet bir gün son bulacak. Ve laik demokratik Türkiye Cumhuriyetinin TBMM’si, halkın kendisine emanet ettiği egemenlik hakkını geri alma savaşımını kazanacaktır.
Not; Yazımla ilişkisinden ötürü okumanızı öneririm
https://www.birgun.net/makale/fotografa-bakinca-ne-goruyorsunuz-475271