Sevgili Genel Başkanımız Bülent Ecevit’i sonsuzluğa uğurlayalı 16 yıl oldu. Saygıyla ve özlemle anıyoruz ve arıyoruz. Bu haftaki yazım yerine değerli yazar, siyasetçi Ahmet Tan’ın Karaoğlan Halkçı Ecevit için kaleme aldığı yazının benimle ilgili bölümünü okurlarımla paylaşmak istedim. Bu gün de ayni duygu ve düşünce içindeyim…
Kasım ayı kasvet ayı.. Bu duygu, düşünce belki de “10 Kasım” yüzünden. (5 Kasım 2006) GATA’dan Sayın Ecevit’i kaybettiğimizin acı haberi geldi. Ecevit’in yaşamı DSP’nin, daha çok da CHP’nin tarihidir. Altı aya yakın süre boyunca Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde iki ayrı tür defter tutulmuştu. Birisi GATA’nın karşı kaldırımında çadırlarda kamp kuran ve dualar ederek, adaklar adayarak aylardır nöbet tutan partililerin ve yurttaşların yazdığı defterler. Öteki defter ise hastanenin şeref salonundaki siyasetçilere ayrılan defterler. Bu defterler bazı siyasetçiler için ise daha çok pişmanlık bildirme, özür dileme “arzuhali” gibiydi. Ziyarete gelenlerden Recep Tayyip Erdoğan’a ve Deniz Baykal’a defter uzatılmamıştı. Onlardan da bu yönde bir istek gelmedi. Ancak kimi siyasetçiler yaptıkları siyasi yanlışlar, kabahatler ve hatalar için ya da ona sırt çevirdikleri, Ecevit’ten yarı mahcup bazen de çok içtenlikle özür diliyorlardı. En açık sözlü olan ziyaretçilerden biri de Ecevit’in 1980’den önce kurduğu hükümetlerde bakan olarak görev yapan Sayın Erol Çevikçe idi. Kendisi daha sonra Deniz Baykal ile bir olup Ecevit’e karşı bayrak açanların başında yer almıştı. Kendisinden o dönemde aldığımız izin dolayısıyla Şeref Salonu’ndaki Bülent Ecevit defterine yazdıklarını buraya aktaralım: “Sevgili Genel Başkanım, Sayın Başbakanım
Kendimi, sizin CHP’den gitmenize neden olan hareketin en önde gelen sorumlusu sayıyorum. O büyük hata, hem CHP’yi bugünkü duruma getirdi hem de sizin ülkeye daha etkin ve uzun hizmet vermenizi engelledi. Huzurunuza bu ciddi hatamızın ve sorumsuzluğumuzun yükünü ve elemini sonuna kadar taşıyacağımı belirtmek için geldim. Derin sevgilerimle. Erol Çevikçe” Bu satırları, Ecevit okuyabilseydi ona bir şifa olabilir miydi? Bilmek çok zor. Ama sonraki bir dönemde bu konuyu Rahşan Hanım’a sormuştum. Kendisini tanıyanların çok iyi bileceği bir yüz ifadesi ve ekşi bir ses tonu ve başka bir soru ile konuyu değiştirdi. Bir siyasetçinin kendi günahlarını ortaya dökmesi elbette büyük bir medeni ve siyasi cesaret ister. Ama yine de bu türden cesaretin, siyasetçilerin geneline bulaşma tehlikesi pek yok. Keşke olsaydı.