Bir Hürriyet Hikayesi

Erol Çevikçe

Ertuğrul Günay’ın yeni kitabının adı.

Kitabını bir solukta okuduğum Ertuğrul Günay’ı 1976’da Baykal Hareketini başlattığımızda 27 Yaşında CHP Ordu İl Başkanı iken tanıdım. 1976 Kurultayında da Hareketimizin Kurultay Başkan Adayı olmuştu.

Hemen açıklayayım, o hareketimiz, ortanın solundaki CHP’nin, Mustafa Kemal Atatürk’ün ülkeyi “çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırma” hedefi için belirlediği 6 OK’un umdelerini daha erken ve daha etkin bir şekilde yaşama geçirme ideali ile yola çıkmış bir “Kadro Hareketi” idi.

Günay,1977’de otuz yaşında CHP Ordu milletvekili seçildi. Politikadan yasaklandığı ve uzun süre tutuklu kaldığı 12 Eylül 1980 Darbesinden sonra bir daha sosyal demokrat hiçbir bir partiden milletvekili olamadı.

Sırf genel başkana rakip olur korkusu ile 1995 seçiminde, 1999 seçiminde ve 2002 seçiminde CHP’de adaylığının önünü kestiler, kapattılar. 2004 yerel seçiminden sonra da gerçek dışı bir gerekçe ile partiden attılar.

Şimdi soruyorum; partisinde “genel başkanlık” düzeyinde isim yapmış ve yaşamını sosyal demokrasinin iktidarı için adamış bir siyaset adamının artık önünde hangi seçenekler kalmıştı?

Ya “pes” deyip, özel yaşamına dönmesi ve halkının, ülkesinin dertleri ve sorunları konusunda bu gün bir çok kişinin yaptığı gibi “hariçten gazel okuması”, gidişat konusunda siyasete dışardan “ahkâm kesmeye” razı olması..?

Ya da,  siyasetteki inanç, ilke, hedef ve anlayışından ödün vermeden kabul edileceği bir başka partide eylemli bir fırsatı değerlendirmesi..?

2007’de adaylığı, doğrudan AKP Genel Başkanından gelen önerinin, Ertuğrul Günay’ın bu koşullarının aynen kabulü sonucu olduğunun tanığıyım.

CHP kamuoyunda çok sert eleştirildiği o günlerde şunları yazmıştım:

“Ertuğrul Günay'ın AKP'li oluşu yakınlarını üzdü. Kendince haklı gerekçeleri vardı. Ancak benim bildiğim Ertuğrul'un o kararı almadan ve aldıktan sonra haftalarca gözüne uyku girmediğine inanıyorum.

Elbette benim gibi sonuna kadar CHP'de kalıp bekleyemezdi. Ben Partimin bu günkü duruma gelmesinin en baş sorumlularındanım. Ama onun vereceği bir hesap yoktu. Dilerim Günay'ın hüznü, kapıları ona kapatan CHP'deki asıl Sorumlu’nun, bitmez bir vicdan azabı olsun”.

Gelelim kitabına: Önce Ertuğrul Günay ile ilgili doğrudan içinde olduğum bu kısa bilgiyi vermemin nedeni, kitabı yorumlamam için zorunlu oldu. Çünkü kitap, Günay’ın genç yaşında yola çıkarken aklında ve kalbinde filizlenen umut, heyecan ve düşüncelerin yaşarken nasıl söndüğünü belgeliyor.

Ancak, Günay bu belge kitabında, özel siyaset yaşamını (kendini haklı göstermek için başından geçenleri) anlatmış değil. 1950 sonrası iktidar olmuş partiler ve ön saftaki politikacılar arasındaki önemli siyasi olayların ve kişisel çatışmaların arşivi üzerinde yaptığı olağanüstü titiz bir çalışmasını kaleme almış.

Üstelik uğraşısı sırasında, “1955-58 arası çok partili dönemde özgürlükçü bir siyaset girişimi” diye tanımladığı Hürriyet Partisini özenle öne çıkararak, kitabın çok önemli tarihi bir dosya olmasını sağlamış.

Kitabı bitirdikten sonra irdelediği bazı olayları birkaç kez okudum. Beni en çok etkileyen ve düşündüren Ertuğrul Günay’ın şu cümlesi oldu: “İnandıklarını, düşündüklerini özgürce söylemekten vaz geçmeden siyaset yapmaya çalışanların yüz yıldır aradıkları, ama bir türlü bulamadıkları, erişemedikleri bir hayal; güzel bir rüya gibi”.

Kitaptaki belgelenenlerin çoğunun içinde ya da Günay’dan daha yakın yaşayan bir siyasetçi olarak, bizim kuşağın bu ülkeyi getirdiğimiz yere ve dönüp kendimize bir kez daha bakmamızı öneriyorum.

Güzel bir rüya değil, sorumluluğumuzun kapkara bir fotoğrafı.

12 Eylül darbesinin soğuttuğu genç kuşakların da, bu “belge kitabı” okuyarak, ülke için halk için siyasete omuz verme yürekliliğini, heyecanını ve sorumluluğunu duyacaklarını umut ediyorum