Sevgili ailesine duygularımı ifade ederken, “derin bir yeis içindeyim. En büyük üzüntüm, Deniz Baykal niteliğinde bir siyaset ve devlet adamının halkımıza ve ülkemize gerekli ve yeterli hizmet fırsatı bulamadan sonsuzluğa gitmesidir. Atatürk ve İnönü'den sonra partimiz ve laik demokratik cumhuriyetimiz için çok değerli ve önemli kayıptır. Sevgi ve saygıyla anacağız’’ dedim.
Deniz Baykal’ın maliye, benim bayındırlık bakanı olduğum 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı kararını da alan 1. Bülent Ecevit hükümetiyle yoğunlaşan ve CHP’nin meclis dışında kaldığı 1999 seçimine kadar -30 yıl- süren kamusal ve siyasal görevimiz sırasında tanığı olduğum bazı olaylar, gözümün önünden bir film şeridi gibi hızla geçti.
Yıllarca O’nun İkinci Adamı olmanın gururuyla, “halkımıza ve ülkemize gerekli ve yeterli hizmet fırsatı bulamadan gitti” derken bu anışın etkisiyle;
Önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olan sıradan bir Politikacı R.T. Erdoğan’ın 20 yıldır tırmanan ve ülkemi canlar alan enkaz yığınına döndüren Tek Adam hırsının bitmeyeceği kaygısı ve acısı bir kez daha içimi kapladı.
AKP’li Cumhurbaşkanının, yıllardır kimi aldatılmışlık, kimi pişmanlık, kimi bilerek, kimi bilmeyerek ülkemize ve halkımıza yaşattığı olumsuz, yanlış ve hatta tehlikeli olayları 20 yıldır olduğu gibi aklım yettikçe yazmaya devam edeceğim.
Ama bu hafta Benim Genel Başkanım Deniz Baykal’la bire-bir yaşadığım çok, çok önemli ve tanığı olmaktan gurur duyduğum bazı olayları sizinle paylaşmak istedim:
İsmet İnönü’den sonra Bülent Ecevit’in Genel Başkanlığında CHP 1973 seçiminde 1. Parti olmuş ve Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon kurma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştı. 12 Mart 1971 dolaylı darbesi sonrası demokrasiye dönüşü sağlayan o hükümetin “Koalisyon Müzakerelerini” yürüten komisyonun beş üyesinden biri de bendim. Dört kez duraklayan ve Genel Başkanların (Ecevit ve Erbakan) anlaşamadığı Koalisyon Protokol ve Programını imzalanabilir duruma getiren (yeniden demokrasiye dönüş), genç CHP’li komisyon üyesi siyaset adamı Deniz Baykal’ın akıl, özgüven ve ikna yeteneği sayesinde(*) oldu.
CHP-MSP Koalisyon Hükümeti, Kıbrıs’ta soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak için 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtına karar verdiği gece, başta ana muhalefet lideri Adalet Partisi (AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel, diğer parti Genel Başkanları Alpaslan Türkeş, Ferruh Bozbeyli ve Turan Feyzioğlu’na bilgi verilmesi ve onaylarının alınması gerekti. Hükümetin Başbakanı, iki Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanları ve Dışişleri Bakanı varken, gizliliği, önemi ve düzeyi dolaysıyla, Genel Başkanlarla görüşmeye Maliye Bakanı Deniz Baykal gönderildi. Hem de hükümetin diğer ortağı MSP Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan’ın önerisi ile.
12 Eylül 1980 Darbesini yapan Milli Güvenlik Konseyi (Generaller), partileri kapattı ve parti yönetim kadrolarına ve milletvekillerine siyaset yasağı getirdiler. Darbeciler, 1983 seçiminden önce, izinle kurulan partilerle dolaylı ilişkilerini gerekçe kılarak, Genel Başkan Süleyman Demirel ve eski Diş İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile birlikte 5 AP’li eski Milletvekilini ve kapatılan CHP’li eski Senato Başkanı Sırrı Atalay ve Deniz Baykal ile üç milletvekilini, Çanakkale’nin Zincirbozan Deniz Üssünde gözaltına aldılar. Aylar sonra, diğerlerinin imzaladığı “serbest bırakıldıklarında, darbeye ve darbecilere karşı konuşma, yorum ve tartışma yapmayacaklarına” dair getirilen belgeyi Deniz Baykal imzalamaz. Üs Komutanı Amiral bizzat gelerek, “öyleyse hiçbiriniz çıkamazsanız” tehdidinde bulunur. Deniz Baykal yine “asla imzalamam ve her zaman ve her yerde bu hukuksuzluğa karşı konuşacağım” der. Ertesi sabah Ankara’dan gelen emirle bırakıldıklarında Süleyman Demirel’in Baykal’a, “onurumuzu kurtardığınız” diyerek teşekkür ettiğini, çok sonraları Çaglayangil’den öğrendik.(**)
1991 yılı Ocak ayında başlayan ve olumsuz sonuçları hala ve tırmanarak süren ABD’nin 1. Irak (Saddam’la) savaşına o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Genelkurmay Başkanı Necip Torumtay’ın karşı çıkmasına (istifa etti) rağmen ABD’nin yanında dolaylı olarak katılma kararı aldı. O tarihte mecliste iktidar partisi ANAP dışında 2. parti Erdal İnönü’nün Genel Başkanı olduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ve Süleyman Demirel’in 3. parti Doğru Yol Partisi (DYP) var. 450 sandalyeli TBMM’de aralarında eski dış işleri bakanı, eski diplomat, kürsü profesörü ve eski kurmay subay olan diş politika ve diş ilişkiler ve hatta Ortadoğu deneyimli Avrupa Konseyi (AK) üyesi milletvekilleri var. Antalya Milletvekili Deniz Baykal da, SHP’nin AK üyesi. Savaşın başlamasından çok kısa bir süre önce AK’nin üçte iki çoğunluktaki üye grubu, bir gece özel uçakla Deniz Baykal’ı Brüksel’e davet ettiler. Davetin nedeni, ABD’nin o girişimi ve başta Türkiye, bölge ülkelerinin tepkileriyle ilgili olarak Deniz Baykal’ın görüş, düşünce ve değerlendirmelerini öğrenmekti.(***)
1995 seçimi sonrası kurulan Doğruyol Partisi (DYP)-Anavatan Partisi (ANAP) Koalisyonu bozulduğunda, seçimden birinci parti çıkan Refah Partisinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirildi. Erbakan Hoca uğraşları sonucu, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’le ortak hükümet kurma kararına vardı. İki partinin sandalye sayısı güvenoyu alma yeter sayısının üstünde olduğu halde Erbakan Hoca, 1974’ki CHP-MSP Hükümet ortaklığından iyi tanıdığı CHP’yi koalisyona katmak için Genel Başkan Deniz Baykal’a geldi. Genel Başkan Yardımcısı olarak benim bulunduğum görüşmede, Genel Başkanım Baykal Erbakan Hocaya, “yeteri güvenoyunuz var, neden bizim de hükümete katılmamızı istiyorsunuz” diye sordu. Erbakan Hocanın üstü kapalı yanıtı, “askeri vesayetin karşısında siz (CHP) bizim güvencemiz olacaksınız” oldu. Gözlerinde hiç eksik olmayan O, laik demokratik cumhuriyet sevdalısı Baykal’ın, “Hocam biz sizi severiz, sayarız ama siz hala laik demokrasiye ve çağdaş uygarlığa karşı içinizdeki duyguları ve bilinçaltınızdaki koşullanmayı atamamışsınız. Biz bu sorumsuzluğa alet olmayız, ayrıca size de önerim, bu anlayışla hükümet kurmaktan vazgeçin, yoksa korkarım sonu hüsran olur” dediğini bu gün gibi anımsıyorum.(****)
1978 Ocak ayında o tarihlerde sıcak temasın olmadığı Leonid Brejnev’in Devlet Başkanı, Aleksi Kosigin’in Başbakan olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (bu günkü Rusya) üçüncü yetkilisi Meclis Başkanı Şitikof’un daveti üzerine Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın başkanlığında, ben de Amasya Milletvekili iken, bir küçük heyet olarak Moskova’ya gittik. Kremlindeki görüşmede Meclis Başkan Şitikof, “Türkiye ile ilişkilerimizin bu gün soğuk olması, 2.Cihan Savaşı sonrası ‘İstanbul Boğazında Üs talebimizin’ zamanın Hükümetince reddine dayanır” dedi. Deniz Baykal ayağa kalkıp, “bu sözlerinizle, görüşmelere devam edemeyiz” deyince, SSCB’nin 3. Adamı Sitikof’un telaşla özür dileyerek, sözlerini geri aldığını, siyasi yaşamımın en gururlu anı olarak asla unutmam.
Bill Clinton başkan iken ABD Ankara Büyük Elçiliği TBMM’de 5. parti durumdaki CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı Beyaz Saray’a davet etti. Ancak başkan Clinton’la değil, Başkan Yardımcısı Al Gore ile görüşebileceği belirtildiğinde, ülkemiz adına gurur meselesi yaptı ve daveti kabul etmedi.
Bunlar benim mecliste ve partide eylemli politikayı bıraktığım ve dolaysıyla Benim Genel Başkanımın yanından ayrıldığım 2000 yılından önceki tanıklıklarım. Genel Başkanlığının son 10 yılındaki bazı olaylarla ilgili hakkında olumlu olmayan yazılanlar ve söylenenler için şunu derim: “özellikle Türkiye’de politikanın tepesindekiler için ÖNEMLİ (GEÇERLİ) OLAN, GERÇEKTE NE OLDUKLARI DEĞİL, POPÜLER MEDYADA NE VE NASIL GÖSTERİLDİKLERİDİR.
BENİM TANIKLIKLARIM “GERÇEK OLAN DENİZ BAYKALA AİTTİR”
(*) O tarihteki gazeteler
(**) Eski Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in anıları
(***) Anımsatma: Bu olaydan 12 yıl sonra, 1 Mart 2003’te, ABD’nin tezkeresinin TBMM’deki reddinde CHP’nin (Genel Başkan Baykal’ın) katkı ve etkisi hala önem ve canlılığını koruyor.
(****) Ülke 28 Şubat 1997 sürecine girdi ve REFAH-DYP Hükümeti istifa etti.