BARIŞ HAREKÂTLARI!

Erol Çevikçe

1974’de Kıbrıs Barış Harekâtına karar veren Bakanlar Kurulunda 6 aylık Bayındırlık Bakanı, mecliste de CHP’nin 9 aylık Adana milletvekili idim. İsmet İnönü’den genel başkanlığı aldıktan sonra Bülent Ecevit’in ilk seçimi 1973’te CHP birinci parti olmuş ancak, tek başına hükümet kuracak salt çoğunluk olan 226 sandalyeyi bulamamıştı.

CHP, milli görüşçü (o tarihlerde R.T. Erdoğan’ın da İstanbul gençlik kollarında üyesi olduğu) Necmettin Erbakan’ın Milli Selamet Partisi (AKP’nin devamı olduğu MSP) ile Ecevit’in başbakanlığında hükmet oldu.

Hemen not etmem gerekiyor: CHP’nin başka bir seçeneği olmadığı için ancak 11 ay sürebilen o hükümetin ortaklık protokolüne, MSP şu şartlı -iki kelimeyi- yazdırdı, “tarihi yanılgı”. Protokol müzakere komisyonunda bulunduğum için benim doğrudan bildiğim, bu iki kelime ile biz CHP olarak, İsmet İnönü’nün bütün siyasi yaşamında laiklikten asla ödün vermeyen politikasının -tarihi bir yanılgı- olduğu yorumunu paylaşmıştık (kabullenmiştik).

Bir yıl bile zor dayanabilen CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit’in, o koalisyonu bozma nedeni, Kıbrıs Harekâtını tarafların oya tahvil etme yarışından daha önde, MSP’nin “politikayı okullara sokma” çabasını tırmandırarak, ülkeyi, çağdaş uygar dünyadan doğuya doğru (aşırı dinci, özellikle Arabî dünyaya) sürükleme amacı olmuştur. 

Aradan 50 yıl geçti. Geçen haftaki yazımda ayrıntılı olarak eleştirel bir yorum yaptım. Ben, EOKA’nın Makarios’a karşı Yunanistan’daki Faşist Cuntayı da arkasına alarak yaptığı darbenin, askerî harekâta başvurmadan önlenebileceği öngörüsünde olanlardandım. Çünkü ABD, darbenin Kıbrıs’ın SSCB (Rusya’nın) eline düşmesine asla izin vermeyeceğini, bizden önce gerekeni yapacağını o zamanki Dışişleri Bakanı Hanry Kisinger aracılığı ile bize garanti etmişti. 

Bir an önce kıyımın durması ve soydaşlarımızın can güvenliğinin sağlanması için ABD’nin uyarısına karşın 20 Temmuz 1974 günü Harekât yapıldı. Ancak, Başbakanımız Bülent Ecevit’in çıkarma sabahı, “Biz aslında savaş için değil barış için ve yalnız Türklere değil Rumlara da barış getirmek için adaya gidiyoruz” sözüne karşın, ne o gün ne de 50 yıl sonra bu gün adada kalıcı barış sağlanabildi.

Daha da kötüsü, bir süre sonra kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti hala uluslararasında resmen kabul göremedi. Ve Birleşmiş Milletlerin (BM) İki toplumlu barış planına Kıbrıslı Tükler “evet” dediği halde Rumların “hayır” demesine karşın, Güney Kıbrıs Rum Devleti, Avrupa Birliğine üye kabul edildi.

Son İsveç’in NATO’ya kabulüne AK Saray -AB üyelik müzakereleri başlayacak- diye onay verdi ama bu gün hala 50 yıl önce Alman Başbakanı Schmidt’in dediği gibi “Bir Müslüman ülkeye Avrupa kapısı kesinlikle kapalı”.

Barış Harekâtı adı konmakla barışa ulaşmak gerçek olsaydı, Fırat Kalkanı ile başlayan daha dün şehitlerimizin gelmeye devam ettiği ve Pençe-Kilit Harekâtı ile kaçıncısı yinelenen Barış Harekâtları sonunda ülkemiz, güney sınırımızda içinden çıkılmaz bir batağa saplanmazdı.