Bakın genç kuşaklara “ANLARSINIZ”

Erol Çevikçe

 

Bu günü baştan alalım; AKP’nin Reisi, 7 Haziran 2015 seçimi öncesi bir yandan 17-25 Aralık yolsuzluk iddialarının fotoğraflanması, bir yandan da MHP liderinin tırmandırdığı radikal milliyetçi suçlamaları yüzünden, oy yitirme korkusuna kapıldı. “Kürt Sorununu çözeceğim” diye başlattığı “çözüm süreci” dosyasını buzdolabına kaldırdı.

Ancak, bu dönüş AKP’nin büyük oy kaybını durdurmadı. Yenilenen 3 Kasım 2015 seçimi öncesi Suruç’ta başlayan ve hala arkasındaki karanlığın ortaya çıkmadığı Başkentteki toplu katliamların halktaki tepkisi, seçmeni devlete ve dolaysıyla var olan hükümete sahip çakmaya zorladı. Tek başına iktidarda kalan AKP oldu.

Ama 2015 Haziran seçiminde, “Türkiye Partisi olacağız” diyerek barajı geçen HDP, Kandil üzerindeki etkisini tümüyle yitirdi. Demokratik çözüme 1990’lardan beri hep karşı olan PKK, hendek savaşına kalkıştı. Daha çok insan canına neden olan tırmanışa, devletin tepkisi çok sert oldu.

PKK örgütsel olarak bölgeden kaçarak güney sınırımızda Esad'a karşı olan YPG’ye sığındı. Bu gün ABD ile çatışmaya neden olan Suriye çıkmazının arkasındaki özet budur. Bazı akıllı (bilgiç) geçinenler kabullenmese de, bu güne gelişin gerçek hikâyesi işte bu kadar “sahi ve sadedir”.

Bu gerçeğin belgesi 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlardır: 31 Mart 2019 yerel seçim sonuçlarını doğru okumak gerekir; Seçmenin, sandıktaki başlıca gerekçesi, “içine düştüğü ekonomik (aş-iş) çıkmazdan acilen çıkarılacağı” beklentisiydi. Gerekçe buydu ama seçmen oy verirken bu gerekçenin arkasındaki asal amaç, “ülkenin AK Sarayca uzun süredir kamuoyuna bastırdığı yapay gündemi deriştirmekti”.

2018 seçiminde çok az farkla seçimi aldığında R. T. Erdoğan çevresine moral için şunu söylüyordu: “Atı aldık ve Üsküdar’ı geçtik”.  Ancak, bu söz daha önceki “İstanbul’u kaybedince Türkiye’yi kaybederiz” korkusunun dışa vurumu idi.

Görmüştü ki, artık Tek Adamlığını sürdürmek için sandıktaki yüzde 50+1 gücü yok oldu. Ve bu durumun temel nedeni de, halkın Aş ve İş derdiydi. Nedeni gördü ama ilkel bilinçaltının ve bencilliğinin etkisinden kurtulamadığı için “Ben ekonomistim” diyerek tam tersine yollara girdi. 

Hazineyi ve Merkez Bankasını doğrudan eline alınca da 2022 sonbaharından itibaren yalnız kamunun ekonomik ve mali değil, ona bağlı olarak her alanda devletin kurumsal yapısı çöktü.

Ne var ki, muhalefetin kendi içinde adaylık kargaşası ve liderler arası benlik kavgaları yüzünden 2023 seçim sandığından AK Saray paçasını kurtarıverdi!

Ama R. T. Erdoğan’ın 2028’kadar ve yaşarsa sonrası için Ak Saray’ da Tek Adamlığının sürmesi için yeni bir oyun kurması gerekiyordu. Yüzde 50+1’den kurtulmak. Törpülenmiş te olsa aile boyu anayasal dokunulmazlık kazanmak. Yani Anayasada gerekli değişiklikleri yapmak. 

Yetmezdi, adım atmak için kamuoyunda hızla tırmanan erken seçim gündemini değiştirmek gerekirdi. İşte, “normalleşme” “partiler arası diyaloğu geliştirme” böyle başladı. CHP Genel Başkanı bu senaryonun içinde kaybolduğunu geç gördü. O görünce de R.T. Erdoğan, önce Sinan Ateş dosyasından dolayı tutsağı haline gelen D. Bahçeli’yi yola getirdi, sonra da DEM ile Çözüm2 planını masaya koydu.

Bu kez AK Saray, DEM’in ülkenin hem ekonomik hem de tamamen tersine dönen Mısır ve İsrail başta bölgeyle ilişkilerini, değişmeyen federatif koşullarını elde etme fırsatı olarak kullanacağını elbette bekliyor olmalıydı.

Çünkü artık tek hedefi, bu kendi değiştirdiği “partili cumhurbaşkanlığı hükümet” sistemi ile sandığa gidemeyeceği için aslında sadece “yetkileri kısıtlanmış ama aile boyu anayasal dokunulmazlık ve güven” elde ettiği bir anayasa değişikliğiydi.

DEM’in, Çözüm 2’den beklediği ise, ilerde federal bir yapıya dönüşebilecek yerel yönetimlerin üzerindeki kayyum kılıcını yasal olarak kaldırmak. İkincisi seçmeli de olsa resmi dilin yanında ana dille eğitim hakkı. Ve asıl, 1990’lardan beri MHP dışındaki partilerin (kendi farklı tanımı içinde) çözülmesini dillendirdikleri “Kürt sorununu” anayasaya sokmak.

22 yıldır bilinçaltında ve üstündeki her istediğini göreceli de olsa gerçekleştiren Kasımpaşalı Reis’in bu kez de sonuç alıp-alamayacağını göreceğiz. Ama “Sayın AKP’li Cumhurbaşkanı -bilesiniz ki-, bu kez alacağınız planınızdaki sonuç, Sizin için de, Ülke için de tarihi bir yenilgidir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün  “ne mutlu Türküm” derken tek ve asil amacı, her kökenden her dinden ve dilden ve her renkten kadın-erkek eşitlik içinde binlerce yıldır birlik ve dirlik içinde yaşayan bu günkü laik demokratik cumhuriyetin yurttaşlarını “bağımsız bir devletin ULUSU” olarak ilelebet yaşatmaktı. Bakın genç kuşaklara “ANLARSINIZ”