AL-AŞAĞI ETMİŞTİR

Erol Çevikçe

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, MHP lideri Bahçeli'nin Öcalan'a çağrısıyla başlayan 'yeni çözüm süreci' tartışmalarına ilişkin, "Bu bir çözüm süreci değil, Devlet inisiyatifi” demiş! 

Türkiye’de, 1950’den beri, iki (27 Mayıs 1960-12 Eylül 1980) silahlı ve iki (12 Mart 1971-28 Şubat 1997) silahsız ‘askerî darbeye’ karşın laik demokrasi, övünülebilir bir yol aldı. Ta ki AK Saray’da oturan “Politikacı”, sonunda yargı tarafından düzmece olduğu ortaya çıkan Ergenekon suçlamalarıyla askerlerin elinden “devlet vesayetini” ve yargının elinden de “adalet yetkisini” eline alana kadar.

Osmanlı özlemiyle başlayan AK Saray döneminde devlet yönetimi (kadroları) da, hızla O “Politikacının” eline geçti. Vesayet, özünde korku içerir. Ve insanoğlunun varoluşundan bu yana başta dinler-mezhepler ile birlikte çoğu siyasal iktidarların en etkin silahı olmuştur. Özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra, temelinde hak, özgürlük ve eşitlik olan demokrasiyi, bütün kurum ve kurallarıyla özümseyen ülkeler, bu korkuya dayalı devlet vesayetini tasfiye edebildi. Elbette bunun asıl nedeni de ekonomide sanayileşmeyi becermiş ve tam istihdam düzeyine çıkmış olmalarıdır.

Yine bu nedenledir ki sosyal adalet içinde ekonomik kalkınmasını gerçekleştirememiş Türkiye gibi ülkelerde halkın ciddi özverisiyle emekleyen o demokrasi, kurum ve kurallarıyla bir türlü kurulamadı. AKP ve Reis’i işte o yüzden yani 2000 krizi sayesinde 2002 seçiminde yüzde 35 oyla iktidarı ele geçirmişti. Ve arkasından da özellikle aydın geçinen liberal kesimlerin beklentisini kullanarak, “normalleşme”, “demokratik açılım” ve “Avrupa Birliği üyeliği” savlarını bilinçli bir şekilde gerekçelendirerek, 2010 Anayasa değişikliğine ulaştı.

Devlet vesayetini eline geçirmesi, hedefe giden yolun bir dönüm noktasıydı. “Tek elden ve aile boyu tek başına iktidar”, o tarihten sonra hızla güç elde etti. Eleştiren, doğruları yazan ve söyleyen için yaşam zindan haline geldi. 

2016 yılında beri AK Saray’da bir gecede yazılan “kanun kuvvetinde kararnamelerin” Cumhur İttifakınca okunmadan oylanması, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nin parlamentosunun, devlet yönetiminden dışlandığının canlı belgesidir.

Artık “Devlet Benim” diye kendini inandırdığı için aslında yarısını yitirdiği Kürt kökenli yurttaşların oyunu geri almak hesabı ile Turgut Özal’ın adın koyduğu “Kürt Sorununu” çözmeye kalkıştı!

Anımsayalım, çözüm süreci daha başlamadan Abdullah Öcalan (PKK) şunları söylemişti: “Bir sınıfın, bir ulusun, hatta bir azınlığın çıkarlarını yasal yollarla ifade etme imkânı kalmazsa, silahlar gündeme gelir. Siyasal haklarımız bir yana, kültürel haklarımız bile yok. Siyasi çözüm yolu bizde şiddetle engellenmiştir. Madem sen şiddetle bu yolu kapattın, ben de şimdi bu yolu şiddetle açacağım. Kürt kimliğinin kabulü... İşte bunu silahlı mücadele sağladı. Sorun artık kendini kabul ettirmiştir. Acaba şimdi siyasal seçeneği geliştirebilir miyiz? Çözüm şansı verebilir miyiz? Konu budur.”

Ancak, Oslo’da başlayan ve İmralı ile süren silahsız çözüm sürecini, 2015 seçimini yitirme korkusu -nedeniyle yine “Devlet Benim” diyen Reis R. T. Erdoğan sonlandırdı.

‘Devlet Benim’ demekle kurumsal devlet üzerinden belki her hırsınızı tatmin edersiniz ama seçmenin indinde o azametin karşılığı “aş-iş” sorununu çözmek gerektirir. “Ben Ekonomistim” tafrasıyla ancak, alın teri-göz nuruyla çalışan Halkı, açlık sınırının altında acılı yazgısıyla baş başa bırakırsınız. Bıraktınız da…

2019 ve 2023 seçimlerinden ders alıp devleti halkın emaneti Meclise geri vermek yerine, ölene kadar AK Saray derdine düştünüz. Ama anayasa değiştirmek için “çözüm-açılım” diyerek bir yere varacağınızı zan ediyorsanız, artık “2. çözüm sürecinizin” (Danışmanınız Uçum’un ağzındaki Devlet İnisiyatifinin) muhatabı İmralı’daki Öcalan değil, PYD-PKK olduğunu siz etmeseniz de, dostunuz ABD Başkanı Trump size kabul ettirir.

Ancak çok yakın geçmişimizi (tarihimizi) doğru ve iyi okursanız,  görürsünüz ki, 1938’den bu yana laik demokratik hukuk Devletinin asıl sahibi Halkımız, “Devlet benim” diyerek kullanmak (istismar etmek) isteyenleri, eninde-sonunda hep, hem de Sandıkta Al-Aşağı etmiştir.