‘’Aynı şeyi tekrar tekrar yapmak ve farklı sonuçlar beklemek deliliktir’’ Albert Einstein.
Türkiye, Avrupa Birliği’nin (AB) resmi istatistik ofisi Eurostat ve Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) 2021 verilerine göre iş kazalarında en fazla insan hayatının kaybettiği ülkeler sırlamasında birinci. Türkiye dünyada, ILO’nun istatistik birimi ILOSTAT’ta yer alan tabloya göre 100 bin çalışan başına ölümlü iş kazalarının en çok yaşandığı ülkeler sıralamasında dokuzuncu sırada. Türkiye’den önce en çok ölümlü iş kazasının yaşandığı ülkeler sırasıyla Filistin, Küba, Ermenistan, Mısır, Kosta Rica, Zimbabve, Özbekistan, Nikaragua Cumhuriyeti’dir.
Sürekli hale gelen Soma, Ermenek… facialarından sonra bir yenisi daha Bartın/Amasra maden faciasıyla yaşandı. Bu sefer 41 eve ateş düştü. Anneler, babalar evlatsız, eşler kocasız, çocuklar babasız kaldı, ocaklar söndü, hayatlar yarım kaldı, dayanılır acı değil; sözün bittiği yer. Birkaç gündür her canın ayrı bir hikayesi anlatılıyor, kaybolan canların yakınları acılarını dile getiriyorlar.
Yöneten sorumluluk sahipleri cumhurbaşkanı ve bakanlar kaza yerinde incelemeler yapıyor, cenazelere katılıyor, acılı ailelerin acılarına ortak oluyor! Her kaza sonrası olduğu gibi ‘soruşturmaların başlatıldığı, ihmali olanlardan hesap’ sorulacağının sözleri veriliyor. Umarız gerçekten ihmali olanlardan hesap sorulur, yitip giden canlar geri gelmese bile acılar hafifler!
Elbette soruşturma derinleştirilmeli, ihmali olanlardan hesap sorulmalı ama aslolan olası kazaların önlenmesi için önceden alınması gereken güvenlik tedbirlerinin alınması değil midir?
Her kaza sonrası ‘kader, fıtrat’ demek yerine Sayıştay raporlarına ve denetçilerin uyarılarını dikkate alarak kazaları minimize edecek tedbirleri almak gerekmiyor mu? Avrupa’da aynı maden emekçilerinin çalıştığı ocaklarda ölümlü kazalar neden daha az yaşanıyor?
Sadece iktidar değil, başta ana muhalefet CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİP Genel Başkanı Meral Akşener ve diğer parti genel başkanları da maden kaza bölgesindeydi…
Hepsinin ortak mesajı gerekli soruşturmaların sonunda sorumlulardan hesap sorulacağının mesajıydı.
Umalım ki bugüne kadar olduğu gibi acının yaşandığı anda boy gösterme yarışına giren sorumlu yönetici ve siyaset kurumu, her kaza sonrası söylenen ‘soruşturma derinleştirilecek, sorumlulardan hesap sorulacak, bundan sonra bu acılar yaşanmayacak’ vaatleri havada kalmaz, gerçekten oldukça riskli olan yeraltı çalışma şartları dünya standartlarında gerekli tedbirler alınarak güvenli çalışma ortamı sağlanır.
Mesela iddia edildiği gibi ilgili firma TTK’nı kömür çıkarma maliyetinin 1/5 fiyatına kömür çıkarabilmek için alması gereken güvenlik tedbirlerini almadığına yönelik araştırma derinleştirilir! Emek sömürü düzeni üzerinden karlarını istifleyenlerden hesap sorulur! Sayıştay raporlarını dikkate almayan firma yetkilileri, firmayı denetlemesi ve güvenlik tedbirlerini yerine getirmesi gerekenleri denetleyen resmi yetkililer hakkında gereği yapılır!
Şimdiye kadar olduğu gibi ihmali-kusuru olan yöneticiler daha üst görevlere getirilmezler!
Ateş düşen ailelerin tamamının iddiası kazanın göz göre göre geldiği, çalışanların günlerdir ocaktaki gaz sızıntısından söz ettiğini, önlemlerin geciktiğini dile getiriyorlar.
Eğer öyleyse…
Bu ne kader, ne fıtrat ne de tedbirsizlik sonucu yaşamını yitirenler ‘şehittir’. Elbette helal ekmeğinin mücadelesinde hayatını kaybeden emekçilerimiz ‘şehitliği’ hak ediyorlar. Ama nasılsa bu kardeşlerimiz ‘şehit’ diyerek olayların üzeri örtülüp, sorumlular hakkında yapılacaklardan imtina edilmemelidir.