Önce CHP ‘ikinci yüzyıl’ dedi sonra iktidar ‘Türkiye Yüzyılı’ söylemini başlattı yani bir anlamda muhalefetle iktidar arasında söylemde ‘yüzyıl savaşları’ başladı!
İktidar gücü ve sonsuz imkan ve ekonomik olanaklarıyla görsel şovu yüksek bir algı sürecini başlattı. Bu yüksek şovlu gösterinin Ankara-Arena Spor salonunda yapılacağı duyurusundan sonra çağrılanlar, gidecekler, gitmeyecekler üzerinden günlerce konuşuldu. Konuşulması da normaldi çünkü 20 yıllık iktidar süresinde birçok alanda yaşandığı gibi en çokta basında akredite uygulamasıyla makbul ve makbul olmayan gazeteciler diye bir ayrım oldu. İktidarın gezi ve programlarına, kontrol ettiği merkez medyaya iktidarca makbul sayılmayan gazeteciler hiç çağrılmadı. Terörist ilan edilen gazeteciler oldu.
Sonra ne olduysa biranda bugüne kadar gözardı edilen gazeteciler iktidarın çok önem verdiği ‘Türkiye Yüzyılı’ toplantısına çağrılıverdi! Şaşıranlar, çağrıldığı halde gitmeyenler olduğu gibi, ilk defa hatırlanarak çağrıya uyup gidenler gözlemlerini kamuoyuyla paylaştılar.
Zaten istenen de buydu. Bakmayın siz ayrımsız bir toplum söylemine; ayrışılacağı kadar ayrıştırıldıktan sonra bu söylemin seçime dönük bir söylem olduğu çok açık. Esas mesele iktidar medyasının alıcısı, ulaştığı kitle çok sınırlı hale geldiğinden, izleyicisi azaldığından. E şimdi seçim olduğuna, görseli yüksek, söyleyenin kendisinin inanarak kitleleri inandıracağı söylemleri kitlelere ulaştıracak basına ihtiyaç var. Hele bir seçim kazanılsın; dün yapılanlar gelecekte yapılacakların teminatıdır!
Bugüne kadar yok sayılan gazetecilerin aniden hatıra gelmesini, makbul olmasını bir tarafa bırakıp söylemlerin inandırıcılığına bakalım.
Erdoğan’ın 20 yıldır yapmak isteyip de yapamadığı ne olabilir. Hele son 12 yıldır devlete tek başına hakim, karşısında herhangi bir bağımsız yargı, güç-yapı yok. Yaptığı karşısından neden yapıyorsun, yapamazsın veya yaptığını denetleyecek herhangi bir kurum kalmadı. Her şeye tek başına hakim hale geldi. Her otoriter rejimlerin ülkeyi dizayn etmesi dışında muhalefeti de dizayn etme özelliği aynen uygulanmakta; muhalefetin siyaset alanını da iktidar belirlemektedir.
Dolayısıyla yapılacaklar-görülecekler 20 yıldır görülenlerden farklı olmayacaktır.
Gelelim sistem değişikliği öncesi, çok başlılık veya çok sesliliğe karşı gücün tek elde toplanmasından sonra sorunların çözülüvereceği vaatlerine. Hani ne oldu ‘siz şu kardeşinize hele bir yetkiyi verin, görün bakalım faiz, dövizle nasıl mücadele ediliyormuş’ görün vaadine.
Son birkaç yıl içinde açıklanan sayısız ekonomik paketlerdeki hedeflerin, vaatlerin hangisi gerçekleşti. Söyleyenin çok inanarak, kitleleri de inandıracağı inancıyla söylediği ‘Türkiye Yüzyılı’ söylemlerinden önce söylenen 2023 vizyonundaki hedeflerde ne olduğuna bakmak gerekmez mi? hani 2023’te kişi başı milli gelir 25 bin dolar olacaktı. Şu anda 9 bin dolar civarında olduğuna göre o hedefin tutması mümkün mü? E o halde bugüne kadar gerçekleşmeyen sayısız vaatler ne olacak da gerçekleşecek.
Yönetim hatalarından cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük ekonomik krizi yaşanırken Erdoğan hiç kendi hatalarından bahsetmiyor, hiç yanlış yaptığını kabul etmiyor. Gelecek vizyonu açıklamalarına bakıldığında sanırsınız ki 20 yıldır yöneten ve hatalar yapan o değil sanki ilk defa iktidara gelecekmiş gibi vaatler sıralıyor. Krizi çözemiyor ama krizin psikolojisini gayet iyi yönetiyor.
En önemli vurgularından ‘’Ekonomiyi büyüterek refahı tabana yaymak suretiyle ülkemizi tüm fertleriyle birlikte zenginleştirdik’’ mesajı oldukça çarpıcıdır. Oysa böyle bir refahın tabana yayılması söz konusu değil. Tam aksine orta direk tabir edilen ‘orta sınıf’ diye bir sınıf kalmadı. Üste gelir grubu daha da zenginleşti. Alt gelir grubu daha da yoksullaştı. Sosyal tardım alanlar arttı. Prekarya denilen yoksullaşan bir beyaz yakalı sınıf oluştu. Sırf dövizi kontrol altında tutabilmek için tüm Türkiye’nin gelirlerinden bir avuç KKM sahibine kaynak transferi sağlandı. İktidar kendi zengin sınıfını yarattı, iktidar eliyle yapılan servet transferi sonucu yeni zengin sınıf ortaya çıktı.
Kısaca Türkiye Yüzyılı diye açıklanan vizyon belgesinde hamaset ve vaatten başka bir şey yok. Algını gücüne inanan elbette olacaktır.
Bir partinin 20 yıldır kesintisiz tek başına iktidarda kalarak gelecek vizyonu açıklaması ne kadar anlaşılmaz ise, 20 yıldır bir türlü iktidar olamayan muhalefetin halkın karşısına güçlü kadrolarla, sahici, inandırıcı, kitleleri heyecanlandıracak, umutları artıracak bir gelecek vizyonuyla çıkamamış olması da bir o kadar anlaşılmazdır.
İktidar Grup Başkanvekili Mahir Ünal’ın Cumhuriyet karşıtı söylemlerinin gölgesinde 28 Ekim’deki Vizyon toplantısından sonra Bursa/Gemlik’te TOGG Otomobil açılışıyla Cumhuriyetçilik görüntüsü verilmek istenmektedir. Önceki Devrim ve Anadol denemelerinin aksine sürdürülmesini diliyoruz. Otomobil üretimi önemlidir katkısı olanları kutlarız. Ama yüzyılın bizim olabilmesi için otomobil ve uçak yapmakla birlikte çok daha fazlasına ihtiyaç vardır. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, düşünce ve ifade hürriyeti, eleştiriye tahammül, kamu harcamalarının şeffaflığı, kaliteli eğitim, fırsat eşitliği ve her şeyden önce yaptıklarının sorumluluğunu üstlenerek sadece seçmene değil, yargıya hesap vermek.
Kimsesizlerin kimsesi en büyük bayramımız, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun.