Dünyada benzeri olmadığı söylendiğinde ‘bu bize özgü Türk tipi yönetim sistemi’ dendi. Sistemin savunucuları bu yeni sistemle yönetimde istikrar olacağı, koalisyonların son bulacağı, karar alma süreçlerinin hızlanacağı ve sorunların çok kolay ve hızlı çözüleceğini vaat etti. Bizzat Erdoğan ‘verin bu kardeşinize yetkiyi faiz maiz, döviz mövizle nasıl baş ediliyormuş evelallah görürsünüz’ diyerek kitlelerden destek alarak mucize olarak görülen sistemle üç yıldır ülkeyi yönetiyor.
Üç yıl sonra sistemin vaadi olarak dile getirilenlerin hiçbirinin olmadığı ve olmayacağı çok ağır bedellerle anlaşılmış oldu.
Geldik, iflas eden yönetim sisteminden sonra iflas eden ekonomik modele! Onun da adı ‘Türk tipi yeni ekonomik model’ olarak sunuldu. Daha doğrusu sunulan model falan değil hızlı karar vericinin keyfine göre anlık alınan kararlardır. Doğal olarak piyasalar iktisat literatüründe olmayan modele olumsuz tepki vermesine rağmen inatla kararlarda ısrar ediliyorsa bu modelsizliğin adı; keyfi ve inat ekonomi modeli olur.
Çaresizlikten olduğu anlaşılan bize göre ‘keyfi ve inat’ karar alıcılara göre ise ‘yeni ekonomik model’ inandırıcı ve çözüm olabilir mi?
İktidarın koşullu savunucuları hariç hiçbir iktisatçı, iş dünyasının hiçbir kuruluşu ve temsilcisi uygulanmak istenen modelden umutlu değil. Oysa iş dünyası ulaşacağı söylenen düşük maliyetli kredilerle işlerini büyütecekse umutlu ve mutlu olması gerekmez mi?
Eğer gerçekten iddia edildiği gibi ‘faiz sebep, enflasyon netice’ ise aynı yönetenler;
-15 yıl ‘düşük kur, yüksek faiz’ politikasını neden uyguladılar.
-Düşük kur, yüksek faiz nasıl oldu da bugünkü gibi enflasyon sorunu yaratmadı, enflasyon tek hanelerde seyretti. Faiz sebep, enflasyon sonuç ise enflasyon neden hızla yükselmeye devam ediyor.
-Numan Kurtulmuş’a göre ‘döviz almak sahtekarlık’ ise, döviz geliri olmayanlara dövizle borçlanma izni neden verildi. KÖİ (Kamu Özel İşbirliği) projelerine neden döviz garantisi verildi.
-Uzun yıllar ülkeye oluk oluk sıcak para-likidite gelirken halen ihtiyaç olan ‘yapısal reformlar’ neden şimdiye kadar yapılmadı.
Eğer yıllarca sürdürülen ithalat ve tüketime dayalı büyüme modeli yanlış idiyse ve bugün uygulanması düşünülen ‘’yüksek faiz döngüsü yerine yatırım, üretim, istihdam, ihracat, büyüme odaklı’’ bir ekonomi politikası izleyecektiyseniz.
Neden?
Yıllarca sürdürülen ithalat ekonomisi sürecinde üretimdeki ithalat oranını düşürecek aramalı üretimlerine öncelik verilmedi, üretimdeki ithalat oranını düşürecek çözümler üretilmedi.
Bütün iktisat kurallarının aksine keskin bir dönüşle faiz indirme kararları sonrası kur patlamasına yol açtınız ve bunu bilerek isteyerek; TL’nin serbest düşüş dramına seyirci kalıyorsunuz.
Şahap Kavcıoğlu başkanlığındaki TCMB, 2021 yılında ilk faiz indirimini 23 Eylül’de politika faizini100 baz puan indirerek yüzde 18’e ardından 21 Ekim’deki PPK toplantısında 200 baz puan, 18 Kasım’da 100 puan ve 16 Aralık tarihinde politika faizini 100 baz puan indirerek son 4 ayda 5 puan düşürülerek yüzde 14 çekilmiş oldu. MB’nin ısrarlı faiz indirimlerine rağmen iddia edildiği gibi bankalardaki bireysel, ticari, ihtiyaç ve kredi kart faizlerinde herhangi bir düşüş olmadığı gibi devletin kendi alacaklarına karşı uyguladığı faizlerde de herhangi bir düşüş yok.
Yani ‘keyfi ve inat’ ekonomisi savunucularının iddia ettiği gibi faizler düşecek, düşen faizler kredilere yansıyacak ve yatırımcılar düşük kredilerle yatırım yapacak; nasıl, nerede, ne zaman?
İlk faiz indirim kararı öncesi Eylül ayında 8,30 olan dolar/TL son faiz indirim kararı sonrası dolar/TL 17,50, Euro 19 lira seviyesini geçerek rekorlarını sürekli egale ediyor. Merkez Bankası bu ay içinde 5 inci kez çaresizlik içinde doğrudan dövize müdahale yapmak zorunda kaldı.
Kontrollü devalüasyon demek daha doğru olur.
128 MİLYAR DOLAR NEREDE?
Aylar sonra ‘reel sektörün ihtiyacını karşılayabilmek için sattık’ açıklaması kafalardaki soruları ortadan kaldırmış değildir. Muhalefetin aylarca sorduğu 128 milyar dolar MB rezervi ‘kime, hangi kurdan, nasıl ve hangi yöntemle’ satılmıştır. Keyfi ve inatla kurun yükselişine sebep olanlar MB’nin olmayan eksi rezervlerini 5’nci kez satmaktadır. Kurun yükseleceğini bile bile MB’nin döviz satması ne anlama gelmektedir. 128 milyar dolar satışında olduğu gibi, son müdahalelerde de birilerinin ‘al sat’ yapması ve yüksek kazanç sağlamasına göz mü yumulmaktadır.
BİR BİLDİĞİMİZ VAR DİYORSANIZ…
Kimsenin anlam veremediği ekonomik modelinize yönelik ‘bir bildiğimiz var’ dediğiniz; kendiniz ve çevrenizdeki döviz sahiplerinin ellerinde birikmiş yüklü dövizleri en tepeden bozdurup yüksek gelir elde etmek ve kur düşüşü sonrası mucize yaratmış mı olacaksınız!
Her ne kadar birkaç ay sonra satın alma gücü yok olacak bile olsa yüksek asgari ücret artışı ve kendi yarattıkları krizi çözen mucize yönetim olarak Haziran’da baskın seçime gitmek olabilir asıl mesele!
Kısaca ülke laboratuvar, piyasa-halk kobay değildir; ben istedim yaparım, yaptım oldubitti anlayışıyla ekonomi yönetilemez. Ekonomi akıldır, bilimdir; rasyonaliteden uzak kararlarla sonuç alınamaz.