Terörsüz Türkiye, Barış adı altında...

Ergün Aydoğan

                                 

Şartsız, koşulsuz, hiçbir talep olmadan ‘silah bırakacak’ denilen PKK’nın Irak’ın Kuzeyinde yaptığı toplantının sonuç bildirisi kamuoyuna açıklandığı günden bu yana seviniliyor, konuşuluyor, tartışılıyor… tartışılmasından daha çok sevinç çığlıkları atılıyor, sevinmeyenlere de kızılıyor; yoksa sen barıştan yana değil misin, sen barışa karşı mısın!

Herkes sanıyor ki sürecin MHP lideri Devlet Bahçeli’nin 1 Ekim Meclis açılışında DEM partililerle tokalaşmasıyla başladı. Oysa süreç 28 Mayıs 2023 seçim sonrası Bahçeli’nin ‘’önümüzdeki günlerde çok şey değişecektir, her şey değişecektir, öyle gözüküyor. İnşallah Türkiye değişmez’’ cümleleriyle ne demek istediği üzerinde çok durulmadı ama birçok şey o cümlelerde gizliydi.

Bahçeli’nin dediği gibi PKK’nın açıklamalarından Türkiye değişecek gibi gözüküyor!

Tabi ki Mayıs seçimlerine gidilirken bugün Abdullah Öcalan’ı Meclis’e davet edenlerin, PKK güzellemeleri yapanların CHP kazanırsa ‘’Selahattin Demirtaş’ı serbest bırakacak, Öcalan’ı da bırakacak mısınız sözleriyle, montaj Kandil kasetlerle’’ halkı kandırmaları ayrı bir yazı konusu…

Gelelim iktidar ve iktidarın her dediğini sorgulamadan ‘sevinen, coşan’ PKK açıklamalarına!

Sanki PKK tek bir örgütmüş gibi, PKK adıyla yürütülen faaliyetlere son verilmiştir açıklaması. Varlığı devam eden KCK, PYD-YPG adı altında faaliyetleri devam edebilirmiş gibi bir açıklamadır.

Esas olarak PKK terör örgütünün, fesih açıklamasındaki rahatsız edici açıklamalar;

-1924 Anayasası ve Lozan öncesinin referans alınması ve ortak vatan ve Kürt-Türk halklarının kurucu olduğu Demokratik Türkiye Cumhuriyeti ve Demokratik Ulus perspektifinin çözüm olacağını iler sürmeleri.

Türkiye Cumhuriyeti varlığını ve anayasasını, kurucu değerlerinden biri olan Lozan Antlaşmasını yok sayan bir açıklamayla yapılan fesih kararını ciddiye almak, resmi olarak TC’nin yok sayılmasını kabul etmek anlamına gelmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, PKK’nın Lozan’ı reddeden, Sevr’i geçerli sayan açıklamalarını kabul ederse devlet olma özelliğini kaybetmiş demektir. PKK’nın açıklamalarında anayasaya aykırı etnik talepler var. Bu talepler ve öneriler Türkiye’de Kürt ulusal bilincini hedeflerken ileride başka etnik unsurların benzer taleplerinin de önünü açıyor.

NEYE KARŞILAR, NE İSTİYORLAR…

-1921 Anayasası referans gösterilirken, ‘’Türk Milleti’’ yerine ‘’Türkiye Halkı’’ deniyor. Lozan Antlaşması üzerinden statüsüz bırakıldıkları iddiasıyla silahlı mücadeleyle elde ettikleri büyük kazanımlar ve statüyü yapısal düzenlemeler ve yeni anayasayla anayasal hale getirmek istiyorlar.

-1921 Anayasasında, ‘’Türk Milleti’’ tanımı yoktur. Ulus ve Üniter yapı yoktur. Laiklik yoktur. Bayrak, Milli Marş yoktur. Ve Atatürk ilkeleri yoktur…

PKK’nın açıklamalarına neredeyse zil takıp oynayacak iktidar ve iktidar çevreleri, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ‘’soykırım’’la suçlanmasına, Lozan ve cumhuriyetin reddedilmesine hiç ses etmiyor olmaları anlamlıdır.

‘’Partimiz PKK; kaynağını Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasasından alan Kürt inkar ve imha siyasetine karşı, halkımızın özgürlük hareketi olarak sahneye çıktı. PKK katı Kürt inkarının, buna dayalı imha siyasetinin, soykırım ve asimilasyon politikalarının egemen olduğu koşullarda şekillendi.’’ Ayrıca ‘’Uluslararası güçler halkımıza yönelik yürütülen yüzyıllık soykırım politikalarındaki sorumlulukları görerek demokratik çözüme engel olmamaya ve sürece yapıcı katkılarını sunmaya davet ediyoruz’’ diyorlar. PKK’nın bu açıklamalarıyla federal yapıya gidiş sürecinin başlangıcı olması ve ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesiyle örtüşmesi, Türkiye’yi yönetenlerinde BOP eş başkanı olması tesadüf değildir.

Türkiye’nin soykırımla suçlandığı açıklamayı özetlemek gerekirse;

Çözüm çerçevesi Lozan Antlaşması ve 1924 Anayasası öncesi benimsenecek. Çözümü PKK adına Öcalan yönetecek. Öcalan’a demokratik siyaset hakkı tanınacak. Silah bırakanlara hukuki haklar tanınacak. Kürt-Türk ilişkileri yeniden düzenlenecek. TBMM tarihsel rolünü üstlenecek. Ve uluslararası güçler yapıcı katkı sağlayacak.

PKK’nın elindeki envanteri bilinmeyen silahların ne kadarının nereye, kimin gözetiminde gerçekten bırakılacağı olmak üzere o kadar çok bilinmeyen belirsizlikler var ki; TBMM’nin bile yeterli bilgi sahibi olmadığı sözde ‘’Terörsüz Türkiye’’ projesine koşulsuz sevinilmesi isteniyor.

Terör örgütü kurucu lideri Öcalan’a hakler verilme yarışıyla ‘’video çekme, video konferansla örgüt toplantısına katılma hakkı verilirken’’ seçilmiş belediye başkanları, parti başkanları hapiste tutuluyor. 15,5 milyon oyla CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olmuş İstanbul’un seçilmiş belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na tweet atma hakkı bile tanınmıyor.

DEVLET BAHÇELİ…

Sözleriyle başladık onun sözleriyle bitirelim, Bahçeli ‘’Türkiye Cumhuriyeti tarihi bir eşikte, terörsüz Türkiye’nin meşalesi yakıldı. Bugün kazanan barış ve kardeşlik. Ekilen barış tohumları nihayet çiçek açtı, kırlarında çiçekler toplanacak, dağlarımızda kardeşliğin hiç kesilmeyecek esintileri hakim olacak. Ucuz polemiklerin sahne aldığı sipariş gerginlikler bitirilmeli. Tarihsel sorumluluğu üzerine alan PKK’nın kurucu önderi Öcalan’a şükranlarımı sunuyorum’’ diyor.

Dünün terörist başına şükranlar sunulurken seçilmiş belediye başkanlarının teröristlikle suçlanması, muhalefete sürekli operasyonlar yapılması sizce hedef ‘’Terörsüz Türkiye’’ mi yoksa geleceğe dönük daha büyük siyasi hedefler mi?

Mayıs seçim sürecinde PKK ve Öcalan karşıtlığı üzerinden yapılan siyaseti de PKK ve Öcalan savunuculuğu siyasetini de alkışlayın, sevinin; hiçbir şey sorgulamayın sadece mutlu olun!