Tarihi fırsat, hukuksuzluğun egemenliği

Ergün Aydoğan

                        

Türkiye yeni bir deneyimlemeyle tarihi seçimi tarihi fırsata çevirebilir. Ortalık bu kadar gerginleşmişken ne fırsatı demeyin. Geçen 14 Mayıs’ta yapılan seçimlerde Meclis Cumhur İttifakı’nın çoğunluğu sağlamasıyla sonuçlandı. İlk defa gidilecek ikinci tur öncesi Cumhur İttifakı adayı Erdoğan ‘’Meclis çoğunluğunu elde eden ittifakımızın adayını seçerseniz işler daha kolay yürür. Millet İttifakı’nın adayı seçilirse ‘topal ördek olur’ işler yürümez’’ iddiasını dile getiriyor. Oysa 2017’de bu sistem savunulurken en kuvvetli argüman koalisyon dönemlerinin aksine yasama ve yürütme farklı siyasi anlayıştaki partilerde olsa bile hiçbir sorun olmadan yürütmenin yetkileriyle işlerin aksamadan yürüyeceği iddia edilmişti.

Olmaz diyenlere belediyeler örnek gösterilmiş, meclis çoğunluğuyla başkanlık farklı partilerde olsa bile, başkanın yürütme yetkileriyle, meclis ve başkanın uzlaşmasıyla işlerin hiçbir aksama olmadan yürüdüğü iddiasıyla; belediyelerden esinlenerek bugünkü sistem getirilmişti.

O günlerde söyleyenler söylediklerini bugün unutmuş olabilir ama o gün söylenenlerin test edilme anı tam da bu andır.

Topal ördek iddialarının aksine yasama çoğunluğu Cumhur İttifakı’nda, yürütme de Millet İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’na verildiğinde bugüne kadar olduğu gibi keyfi yönetim anlayışı sona erer. 2018’den beri hem yasama hem de yürütme yetkisi aynı partide-ittifakta olduğunda yürütme istediği yönde kararname çıkardı yasama, çıkarılan kararnamelerin aksine hiçbir yasa çıkaramadı. Yürütmenin istemediği hiçbir yasa Meclis’ten çıkmadı, yürütme ne istediyse Meclis’ten o çıktı. Dolayısıyla tam bir keyfiyet içinde ülke yönetildi. Bugün yaşanan temel sorunların sebebi, çözümsüzlük nedeni ‘uzlaşma, anlaşma’ aranmadan ne istendiyse yapılmasıydı. Ve bu yetkilerin tek elde toplandığı yönetim anlayışı keyfiyeti, denetimsizliği ve kontrolsüz yönetime yol açtı. Muhalefet hiç dikkate alınmadı, önerilerine kulak tıkandı, yok sayıldı; Meclis etkisiz-fonksiyonsuz hale geldi.

Yasama ve yürütme yetkisini ve tabi ki yargıyı da kontrol eder hale geldikten sonra kuvvetler birliğinin tek elde toplanmasıyla ‘baskın gücün’ kullanımı, denetimsizliği, kontrolsüzlüğü ve doğal olarak kendisine oy vermeyen ülkenin yarısını yok sayma, ötekileştirme, görmezden gelme anlayışına yol açtı.

28 Mayıs ikinci tur oylamasında Kılıçdaroğlu’nun seçilmesiyle tarihi fırsata dönüştürülerek bu keyfiyet ortadan kaldırılabilir. Bölünme son bulur, uzlaşma aranır, oluşacak karşılıklı diyaloglarla ülkenin en ağır, çözümsüz gibi görünen kararları kolaylıkla alınabilir. Kapsayıcı bir yönetim anlayışı oluşur.

Tek akıl değil, kolektif akıl devreye girer.

HUKUKSUZLUK DEĞİL HUKUK EGEMEN OLUR

Aşırı güç bozar, mutlak güç mutlaka bozar, şu anda yaşanan budur. 2018’den beri tüm yetkileri eline geçiren anlayış ne siyasi muhalefeti ne de sokak muhalefetini dikkate alıyor. Hukuk kural da tanımıyor. Çünkü artık hesap soracak denetim mekanizması bir kurum-kuruluş mekanizmada kalmadı.

Bugüne kadar seçimler öncesi İç İşleri Bakanı, Ulaştırma Bakanı, Adalet Bakanı istifa eder yerlerine bağımsız bakanlar atanırdı. Seçimlerde devlet olanakları bu kadar hoyratça kullanılmazdı. Kamu görevlileri siyasilerin mitinglerine katılmaz, konuşma yapmazdı. Şimdi bırakın bakanların istifa etmelerini, bakanların hepsi milletvekili adayı yapıldı ve bakanlık olanaklarını seçim süresince hoyratça sonuna kadar bakan olarak kullanıldı.

Bitti mi, hayır biter mi? Anayasaya rağmen milletvekili seçilen bakanlar bakanlık görevlerini bırakmaları gerektiği halde hala bakanlık sıfatlarını sürdürmeye devam ediyorlar. Bakanlık yetkilerini kullanarak seçim çalışmaları yapıyorlar. Peki bu hukuksuzluğa ‘dur’ diyecek bir kurum mekanizma var mı, yok. Buda pervasız ve keyfi yönetim ‘ben ne dersem, ne yaparsam’ doğrudur anlayışını getiriyor. Bugüne kadar mafya liderinden her ay 10 bin dolar alıyor diyen İç İşleri Bakanına, kendi bakanlığına dezenfektan satan Sanayi Bakanına hiçbir savcının soruşturma başlatamadığı gibi…

Türkiye’nin önünde karpuz gibi ikiye ayrılmayı, bir tarafın kendisini devlet gibi görme anlayışının ortadan kalkacağı tarihi bir fırsat var 28 Mayıs günü. 2018’den beri meclis ve yürütme Cumhur’a verilirse bugüne kadar yaşananlar daha da radikalleşerek devam edecektir. Çünkü Meclis’te HÜDA-PAR ve Yeniden Refah partileriyle birlikte Meclis biraz daha radikalleşti.

Cumhurbaşkanlığı Millete İttifakı adayı Kılıçdaroğlu’na verilirse, Meclis asli yasa yapma fonksiyonlarına geri dönecek, cumhurbaşkanı kararname çıkaracağı zaman Meclis’le istişare yapacak, uzlaşı arayacak, alınan kararlar tarafların katılımıyla kapsayıcı olacak ve ülke normalleşecektir.

28 Mayıs tarihi fırsattır, ülke ya normalleşecek ya da kutuplaşma daha da derinleşecek.