Gazetecilikle ilgili ahkam kesmek haddimiz değildir…
Gazeteci, gazetecilik mesleğini icra eden; güncel olaylar, akımlar, konular ve kişiler hakkında bilgi toplayıp, olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösteren kişidir (Vikipedi).
Gazetecinin yandaşı ve candaşı olmaz denir! Ama öyle mi?
Olumlu veya olumsuzlukları topluma aktarma görevini yerine getiren özellikle iktidar gücünü elinde tutanların, iktidar olanaklarını toplum yararına değil kendisi ve çevresi lehine kullananları yani kitlelerin göremediği olumlu veya olumsuzlukları; hırsızlıkları, yolsuzlukları, kamu kaynaklarını kişisel menfaati için kullananları topluma aktarmak, toplumda bilinç oluşturmak olarak tanımlanır gazetecilik; olabildiğince tarafsız bir şekilde yayımlamaya gayret gösterecek!
Tarihe mal olmuş, iz bırakmış, yaptığı görev ve sorumluluk bilinciyle topluma yön vermiş ‘anıt sallaşan’ gazeteciler vardır! Gazetecilik uğruna yaşamlarını riske edenler Çetin Emeç, Uğur Mumcu gibiler çıkar güç odaklarının tekerine çomak soktukları için hunharca katledilmişlerdir.
Yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak konumlandırılan medyanın ana unsuru gazetecilerdir.
Bu kısa girizgahı dönemin ruhuna uygun olarak sıkça vurgulanan ‘yandaş, candaş’ veya ‘iktidar, muhalefet’ gazetecileri diye tanımlanır olmasıyla birlikte gazeteci kimlikleriyle kimden yanaysa onun ödünsüz savunucuları haline gelen, kimliksizleşenlerin gazeteci kimliğiyle anılır olmasından… siyasetçiden çok siyasetçi olandan. Gazeteciler belli bir siyasi düşünceye sahip olabilir, sahip olduğu siyasi düşünceyi temsil eden iktidar veya muhalefet siyasetine yakınlık veya uzaklık hissedebilir amma velakin gazeteci kimliğiyle siyasetçiden daha çok siyaset yapmaya kalkar, savunduğu siyaset-çi adına muarızlarını dövmeye ve bunu menfaat karşılığına dönüştürür, zenginleşme aracı olarak kullanır hale gelirse o artık gazetecilik olmaktan çıkar.
Gazeteci kimliğini kullanarak (Veyis Ateş) iktidar ve iş insanları arasında yüksek meblağlarla aracılık rolünü üstlenenler de hafızalarda henüz tazeliğini korumaktadır…
Son dönemin klasiği haline geldiği üzere artık TV tartışma programlarına siyasilerden daha çok siyasetçileri temsilen gazeteciler katılıyor. Katılan gazeteciler yakınlık ve uzaklığına göre siyaseti-siyasetçiyi ölümüne savunuyor veya yerden yere vuruyor. Ekrana çıkanların kim adına çıktığını, ne söyleyeceğini dinlemeye, yazılarını okumaya gerek yok; ne konuşacağı ve yazacağı baştan belli!
Artık medya dördüncü kuvvet değil, kim kontrol ediyorsa onun birinci kuvveti-gücü haline geliyor!
Siyasetin-siyasetçinin gazetecileri ve akademisyenleri oluştu!
Ekrem İmamoğlu’nun Karadeniz gezisine katılan ‘gazeteci’ fotoğrafı günlerdir tartışılmaya devam ediyor, tartışma geride kalmış gibi gözükse de o anlar turnusol oldu.
Tartışmaya konu üç isimden özellikle ikisi Nagehan Alçı ve Ertuğrul Özkök ismi üzerine yoğunlaştı. Nagehan Alçı kendisini savunan yazılar yazarak gazeteci olarak çağrıldığını anlatan yazılar yazdı. Sorun tam burada ortaya çıkıyor. Çünkü temel eleştiri Nagehan’ın gazetecilik yapma biçimiyle ilgiliydi. Her ne kadar Nagehan kimi neden savunduğunu, isim ve olaylar üzerinden anlatarak zaman zaman hatalarından ders çıkardığını, zamansal olarak özür yazıları yazdığını anlatsa da.
Ve fakat öyle büyük laflar ve öyle büyük hatalar ki özürle falan geçecek gibi değil!
Hadi bir iki örnek verelim;
Dönemi ve konjonktüre bakmaksızın Atatürk’e demokrasiye geçme isteği var mıydı, yok muydu bilemem, ‘Diktatör’ diyebilen. Aynı Nagehan, ‘demokrasi bizim için istenen durakta inmek için tramvaydır’ diyen Erdoğan’a, vesayet rejimini kaldıracak diye cansiperane destek verebiliyor.
Devleti ele geçirebilmek için, Ergenekon, Balyoz dava süreçlerinde ve 15 Temmuz’a giden süreçte FETÖ’yü destekliyor, sahipleniyor, dönemin savcısı Zekeriya Öz’e methiyeler düzebiliyor.
‘’Önce askeri vesayetin sonra da Gülenist vesayetin tasfiyesine destek verdim. Bununla gurur duyuyorum.’’ O gururu duymadan önce FETÖ ülkeyi ele geçirirken, hallaç pamuğu gibi ortadan kaldırırken neredeydin. Sözde vesayeti kaldırma adına Erdoğan’ın yanındaydın peki Erdoğan kendi vesayetini oluştururken neden sustunuz! niye sesiniz çıkmaz; demokratlık aklınıza gelmez!
Kabataş’ta başörtülü bacımızın üzerine ‘çok af edersiniz işediler’ yalanını ballandıra ballandıra anlattın, üzerinden yıllar geçtiği halde çıkıp yanıldım deyip niye hala özür dilemiyorsun.
Sanırsınız ki Türkiye’de Nagehan’dan başka ‘demokrat’ kimse yok; ben demokratım demekle demokrat olunmaz ki!
Ertuğrul Özkök ile ilgili çok fazla söze gerek yok. Kendileri iktidardan, güçlüden yana olmayı sevdiğini söyledikten sonra! Karadeniz gezisinden sonra Türkiye’nin, muhalif çevrelerin en çok rahatsız olduğu, siyasetin ‘beşli çete’ tanımı içinde yer alan ve millete ettiği küfürle hafızlarda yer eden ismi TV’de ağırlaması, gerekli soruları sormaması da tepkilere yola açtı.
Büyük siyasi ideali ve hedefi olan siyasetçiler elbette kendilerini karşı mahalleden olarak konumlayan gazetecilerle ilişki kurabilir, siyasi gezilerine götürebilir, götürülmelidir de ama götürülen isimlere dikkat etmekte yarar var. Tercih edilen isimlerin hem temsil ettiği mahallesinde hem de karşı mahallede kendisine yönelik tepkiden çok sevgi, sempati olursa bir karşılığı olabilir!
Geride kalan Karadeniz gezisindeki gazeteci tartışmalarına benzer tartışmaları, yer değiştiren; dün savunduğuna bugün karşı olan, radikalleşen, durduğu yer adına meslektaşlarıyla veya karşı olduğu siyasetçiyle ‘dövüşen!’ gazetecilere çok tanıklık edilecektir!
İş insanının, sanatçının, sporcunun her kesimin siyasallaştığı gibi gazetecilerde siyasallaştı; belki de, bertaraf olmamak için taraf olmak zorunda hissediyor olduklarındandır!
Siyasallaşan, her gün ekranlarda akademisyen kimliği adı altında siyasetçiden daha fazla siyaset yapan akademisyenlerde unutulmamalı; dönem değiştiğinde aynı akademisyenlerin durumu meraka değer!