Seçime doğru meydanların hali

Ergün Aydoğan

                                              

Her ne kadar siyasetin iletişim dili meydanlardan daha çok konvansiyonel medya ve sosyal medya üzerinden kuruluyor olsa da bizim ülkemizde siyasetin nabzı meydanlarda atıyor, hala ölçü olmayı sürdürüyor. İster ‘bindirilmiş kıtalarla’ isterse doğal oluşan kalabalıklarla olsun miting öncesi ve sonrası kentte siyasi bir hava oluşuyor, onun yansımaları sokakta günlerce konuşuluyor. Ayrıca kentli bir anlamda kentinin önemsendiğini düşünüyor.

Ortak kanaat meydanların önceki seçimlere göre daha sade ve renksiz geçtiği yönünde. Tabi ki bunda yaşanan büyük deprem sonucu mitinglerin müziksiz-eğlencesiz yapılma kararının etkisi olacağı gibi Erdoğan’ın eskisi kadar yoğun miting yapmıyor olmasının da etkisi olabilir.

Seçim demek vaat demek, umut demek. Aynı zamanda iktidarda olanlar için hızla bitirilmesi gereken işlerin bitirilerek, bitirilmemişleri bitmiş gibi göstererek seçmeni ikna edebilme fırsatı demektir. İktidar olanlar yaptıklarıyla şanslı, söz verip de yapamadıklarıyla şansızdır. Hele ki 21 yıllık iktidar olumlu işleri sahiplenirken yapamadıklarını ve olumsuzlukları harici aktörlere ve muhalefete yüklemesi gerçekçi değildir.

Yine önemli bir seçim öncesi muhalefetin kendince yaptığı hasar tespiti ve eksikliklerden, yanlışlıklardan yola çıkarak vaatlerini sıralaması anlaşılırken. İktidarın 21 yıldır iktidar değil de sanki ilk defa iktidar olacakmış gibi çok kolay yapılabilir işleri bile yapmayıp vaat etmesi ve bugüne kadar olduğu gibi yine inanç, etnisite, yaşam biçimleri üzerinden ayrıştırma dilini tercih etmesi, kendileri dışında herkesi ‘terörist, vatan haini’ gibi görmesi anlaşılabilir değildir.

İktidar güven dilini değil, korku dilini hakim kılmaya çalışıyor. Neymiş, iktidar giderse ‘PKK, FETÖ’ gelirmiş! Yani düne kadar bu yapılarla en ileri ilişki kuran kendileri değilmiş gibi şimdi kendileri dışındaki herkesi ‘’PKK’lı ve FETÖ’CÜ’’ olmakla suçluyor. Aynı zamanda dış güçler suçlamasını da ihmal etmiyor. Oysa ihtiyaca göre o suçladıkları dış güçlerle en ileri ilişki kuranda yine kendileridir. Orada da o dış güçler kendileriyle olursa en iyi onlar, yok onlar muhalefeti destekler veya kendilerini eleştirecek olursa anında memleketin bekasına tehdit olan güçler haline geliveriyor.

2019 yerel seçimlerinde iktidar Ankara ve İstanbul’u muhalefet kazanırsa bütün kadrolara PKK ve FETÖ’cüler getirilecek, evlere su sayaçlarını kontrole PKK ve FETÖ’cüler gelir endişesini körüklediler. Sosyal yardımların kesileceğini iddia ettiler, ama denilenler olmadığı gibi AKP dönemine göre sosyal yardımlar çok daha fazla arttırıldı.

Şimdi yine önemli bir seçim sürecinde ülkenin, vatandaşın sorunlarının çözümüne dair ciddi hiçbir vaat yok. Sürekli olarak PKK ve FETÖ üzerinden bir suçlama ve korkutma var. Oysa aynı iktidar ülkenin bayrağına itiraz eden, anayasanın ilk dört maddesinin kaldırılmasını savunan HÜDA-PAR’ı listelerinden Meclis’e taşıyor. Savunma olarak da ama resmi protokolde HÜDA-PAR’ın adı yok diyor.

E senin HDP yedinci ortak diye suçlama yönelttiğin Millet İttifakının resmi protokolünde de HDP’nin adı yok. HDP ayrı bir ittifakla seçime gittiği halde sürekli olarak yedinci ortak suçlaması nedir. Millet İttifakı AKP’nin HÜDA-PAR’lıları Meclis’e taşıdığı gibi HDP’lileri Meclis’e taşımadığı halde sürekli olarak yedinci ortak olarak anılması gerçeklikten uzak kara propaganda, algı yaratma çabasıdır.

İktidar sorunlar karşısında çaresizliğe düştükçe ‘vatan millet’ söylemini artırıyor. İktidarın söylemlerine bakılacak olursa ülkenin yarısının ‘vatan millet’ sevgisi yok veya ya PKK’lı ya da FETÖ’cü ki öyleyse durum oldukça vahim demektir; oysa böyle bir durum söz konusu olamaz, ülkenin her bir bireyi en az iktidardakiler kadar vatanseverdir, en az onlar kadar inançlıdır.

Kamuoyuna yansıyan sorularla sonlandıralım, İmralı’ya yeni seferler tekrar başladı mı, görüşmelerden yeni bir çözüm süreci çıkacak mı veya seçim öncesi İmralı’dan yeni bir mektup veya seçimlere dair bir çağrı olacak mı, çağrı öncekiler gibi dikkate alınmazsa ne olacak!

Yok edildiği söylenen PKK ve FETÖ’ye bu kadar anlam yüklemek, onların siyasete yön verdiğini iddia etmek, onların desteğiyle seçimlerin kazanılacağı veya kaybedileceğini söylemek; terör örgütlerini gücün merkezi haline getirmez mi?