Sahi ne oldu her biri doğru çıkan, iddialarda adı geçenlerin ortadan kaybolduğu, sonuçları ortaya çıkarılmayan ortada kalan onca iddialar:
-Bizzat İçişleri bakanının ortaya attığı Sedat Peker’den 10 bin dolar alan (kendisi daha fazla verdiğini, bu rakamın karizmasına uygun olmadığını söylüyor) siyasetçi? Araç bagajına çantalarla para alan siyasetçi kim?
-Hürriyet gazetesi baskını, karakolda dövülen eski milletvekili, Kutlu Adalı cinayeti…
-Demirören’in Ziraat Bankasından aldığı 750 milyon dolar kredinin geri ödenmemesi… uyuşturucu trafiği ne durumda…
-İstanbul Balat’ta, yer saat, araç plakasına kadar dağıtıldığı iddia edilen, kayıp olduğu iddia edilen 107 bin silah ne oldu…
-Arabulucuk için 10 milyon Euro istediği iddia edilen Veyis Ateş’le ilgili herhangi bir işlem yapıldı mı, kendileri savcılığa başvuracağını söylemişti, başvuru yaptı veya savcılık işlem başlattı mı…
-Paramount Otel’de kalan Savunma Sanayi Başkanı, bürokratlar, yargı mensupları…
-SBK’dan araç alan cumhurbaşkanlığı ekonomik kurul üyesi, SBK’nın jetini kullanan bakanlar…
-SBK’da bir dönem dev Türk Bayrakları eşliğinde yapılan basın toplantılarıyla Türkiye’nin cari açığını kapatmakla övünülen Rıza Sarraf gibi, Türkiye’ye yabancı yatırımcıların gelmesini sağlayan ‘kahraman’ sıfatıyla ‘sessizce’ tarihteki yerini mi alacak!
Sedat Peker video çekimlerine ara verdikten sonra, covid olduğu gerekçesiyle tweettleri de yok ama ortaya attığı iddialar gündemden düşmüş gibi gözükse de halkın gündeminden düşmüş gözükmüyor.
Olan eski içişleri bakanı Mehmet Ağar’a oldu! Sedat Peker’in iddialarından sonra ‘ben olmasaydım mafya Bodrum marinaya çökecekti’ dedi, sonra Marina yönetiminden ayrılmak zorunda kaldı!
PEKİ DEVLET NE DURUMDA; KURUM VE KURULLARA DA MI ÇÖKÜLDÜ?
Ve daha bir sürü iddiaya ne oldu. Bunca iddia karşısında suskun kalan kurumlar ve devreye girmesi gereken yargı! Ne yani hepsi buhar oldu uçtu mu, yoksa bile araştırılıp soruşturulmayacak mı? Kendi bakanlığına dezenfektan sattığını kabul eden Ticaret bakanı Ruhsar Pekcan konusunun üzeri örtülerek, unutulup gidecek mi?
OECD raporuna göre adalete güvende 36 ülke arasında 29’ncu olmak boşuna değil mi diyeceğiz!
İktidar olurken bakanlık sayılarının azaltılacağı, devlette israfın önleneceği, hortumların kesileceği, görevlendirmelerde liyakate dikkat edileceği gibi sayısız vaatler verildi. Beklenilenden uzun süren iktidarda mutlak güce ulaşılınca, olası ayrılıkları durdurmanın yolu olarak, bakan yardımcılıkları ‘olmadık, yeni yüksek kurullar’ adıyla oluşturulan yeni kurullara ne kadar partili varsa dolduruldu.
Bir taraftan halka tasarruf önerilirken, porsiyon küçültülmesi tavsiye edilirken.
Liyakatten tamamen vazgeçilerek en az 3-5 maaşlı, yüksel ultra gelirli (50-200 bin TL arası) yeni iktidar sınıfı oluştu. Öyle ki bir kişinin 8-10 yerde görevlendirildiği haberleri her gün kamuoyuna yansımaktadır. Devletleşen iktidar döneminde bu ve benzeri olumsuzlukları denetleyecek bir merci de kalmayınca ‘mutlak’ iktidar sahipleri ne isterse yapabiliyor.
Uzmanlığı bankacılık olmayan eski güreşçi, eski milletvekili, cumhurbaşkanı danışmanı, bakan yardımcısı Hamza Yerlikay’nın Vakıfban yönetim kurulu üyeliğine atanması değil ki…
Kamu bankaları, KİT’ler, Tarım Kredi Kooperatifi, yeni yeni oluşturulan ‘YÜKSEK’ kurullar, Kızılay aklınıza ne geliyorsa… TMSF tarafından el konulan özel sektöre atanan kayyumlar yetmedi bazı büyük özel sektör kuruluşları bile iktidara yakın isimleri istihdam eder hale gelmişse…
İktidarın yanında olmayanların tamamı mı liyakatsiz denilecek, yoksa…
Devlete de açık bir çökme hali var mı denilecek!
Tam bir KLEPTOKRASİ anlayışı, hakimiyeti oluşmuş durumda.
Kleptokrasi: bir ülkede iktidarı ele geçiren bir ailenin siyasi yasal grubun, o ülkenin kaynaklarını sistemli olarak soyması demektir ve kısaca Hırsızlar rejimi anlamına gelir. Demokrasinin bütün kurumlarıyla yerleşmediği ülkelerde görülen bu durum, o ülkelerin gelişmesinin önündeki en büyük engellerden biri olmaktadır.