Neoliberalizm ve göz göre göre gelen yangınlar-felaketler

Ergün Aydoğan

                                 

‘’Hiçbir mazeret başarının yerini tutamaz’’ ve ‘’Yetki sorumluluktur, yetkiyi almışsanız sorumluluğu da üstleneceksiniz’’ demektir.

Karadeniz’de sel felaketi olur, Marmara’da müsilaj kirliliği ortaya çıkar, Marmara, Ege, Akdeniz, Güney 9 il olmak üzere yurdun dörtbir yerinde birbirini takip eden onlarca yangın ortaya çıkar; doğa tabiat cayır cayır günlerce yanar, böcü börtü, kuşlar, kaplumbağalar, küçükbaş, büyükbaş hayvanlar, can ve mal kayıpları akıl almaz boyutlara ulaşır.

Her zaman olduğu gibi ülkeyi 20 yıldır aralıksız yönetenler özel ulaşım araçlarıyla heyetler halinde felaket bölgesinde olurlar; doğa suçlanır, yöre halkı suçlanır, muhalefet suçlanır, kendilerinden önceki yönetimler suçlanır ama kendileri en küçük bir sorumluluk üstlenmezler. Kalabalık heyetlerle basın toplantıları yapılır ‘yaraların sarılacağı, sorunların çözüleceği, devletin yanlarında olduğu’ tiratları atılarak geldikleri gibi törenle giderler acıları yaşayanlar acılarıyla başbaşa kalır. Sorunlar ya çözülür ya çözülmez bir sonraki felakete kadar kimsenin aklına felaketi yaşayanlar gelmezler.

Yönetenler tek yetkilidir, tek söz sahibidir ama asla sorumlu değillerdir; onların dışında herkes sorumludur.

Neoliberal ekonomi anlayışı ülkeyi şirket, yurttaşı müşteri olarak görür. Devlet ekonominin içinde olmayacak, devlet ekonomiden elini çekmelidir diyerek önce devletin elindeki KİT’leri ve ekonomik kuruluşları bilerek zarar ettirirler sonra zarar ediyor gerekçesiyle etraflarına yok pahasına peşkeş çekerler. Bir süre sonra peşkeş çektikleri, aldıklarını değersizleştirerek harabe halinde tekrar devletin kucağına bırakır, devletin tekrar kendilerini kurtarmasını beklerler. Hazine, Maliye, kamu bankaları imdada yetişir ve sözde neoliberaller, sözde yatırımcılar tekrar kurtarılır.

Uzun yıllardır süren bu sömürü düzenine niye kısa bir giriş yaptık şunun için; ülkenin herbir yanı cayır cayır yanıyor başta cumhurbaşkanı ve sorumlu olması gereken bakanlar durmadan mazeret üretiyorlar. Cumhurbaşkanı en lüksünden uçak-helikopterden yanında sorumlu olmayan Orman Bakanı ile en yukarıdan-havadan incelemeler yapıyor. Parmaklar yangın yerini gösteriyor ‘bakın efendim tam orada kiraladığımız Rus uçaklarıyla nasıl gayretli çalışmalar yapıyoruz. Bugüne kadar söndüremedik ama çok gayretliyiz efendim, çok başarılıyız efendim, söndüreceğiz efendim, merak buyurmayın efendim’ minvalli söyleşi yaptıkları görüntülere yansıyor. Ne denir, herhalde aferin denir!

Cumhurbaşkanı bir taraftan, sorumlu olmayan Orman Bakanı bir taraftan neredeyse yemin billah eder vaziyette; envanterimizde yangın söndürme uçakları yok deme yarışındalar. Tamam yoksa almanız gerekmez mi, alın. Her yere saray yapmak, en lüksünden araçlar almak aklınıza geliyor da; envantere yangın söndürme uçağı almak gelmiyor mu? Yangın önceliğiniz değil mi?

E bugüne kadar cumhuriyetin kuruluşu THK vardı, THK bugüne kadar başarıyla yangınları söndürürdü. Yine koro halinde THK’nın elindeki uçakların motorları kuş yuvasıdır, uçaklar uçabilecek durumda değildir, uçaklar bakımsızdır suçlama yarışı devam edip gidiyor.

Suçlayanlar ülkenin cumhurbaşkanı, ülkenin bakanları ve yetkilileri.

Suçlanan Atatürk tarafından kurulmuş ülkenin yüksek bir değeri olan THK.

Ne durumda o THK. Kurban derisi toplamasının önü kapatılmış, kayyum tarafından yönetimine el konulmuş, partililer yönetime doldurulmuş, bile isteye batırılarak, yurdun her bir yerinde binlerce gayrimenkulüne el koymak, satmak istenen kurum haline gelmiş. İstanbul Aksaray’daki çok değerli oteli, bir dönem THK Üniversitesi mütevelli heyetinde olan şu anda Avusturya’da tutuklu olan meşhur SBK’ya verilmek istenen THK. Moda tabirle; çökülmüş, çökülmek istenen THK.

Cumhurbaşkanı ve sorumlu olmayan bakan THK’ya suçlamalar yönetirken, THK’nın eski yöneticileri ve yönetim kurulu üyeleri tam aksini iddia ediyor. THK’nın elindeki uçakların halen dünyanın birçok ülkesinde kullanılan uçaklar olduğu, uçaklara yapılacak bakımla her an uçuşa hazır oldukları iddia edilmektedir. Esas olan devleti yönetenlerin devletini kurumunu yerin dibine batırma gayretidir.

Kamuoyuna da yansıdığı gibi Orman Bakanlığı yangın söndürme işini 2019 yılında özelleştirerek ihaleyle vermek istemiş. Durun hemen altında bir çapanoğlu aramayın. İhaleye 8 firma katılmış, ne hikmetse 8 firmadan sadece bir tanesi uygun görülmüş ve ihale ona verilmiş. İhale şartnamesinde isten en temel şart uçakların 5 ton ve üzeri olması. Oysa THK’nın envanterindeki uçakların kapasitesi 4,9 ton yani istenen şarttan 100 kilo eksik olduğu için THK kafadan elenmiş, ihaleye sokulmamış. Sonra da ihaleyi alan firma şimdi yangınlarda kullanılan günlüğü 1.3 milyar TL kiralanan Rus uçaklarını kiralamış.

Yine işin uzmanlarının iddiasına göre kullanılan Rus uçaklarının Türkiye’nin coğrafi şartlarına uygun olmadığı, manevra kabiliyetinin düşük olduğu oysa dünyanın birçok ülkesinde halen kullanılmakta olan THK’nın elindeki uçakların manevra kabiliyetinin yüksek olması hasebiyle en uygun uçak olduğu ve daha başarılı olduğu geçmiş örnekleriyle anlatılmaktadır.

Sonuç olarak ülkeyi şirket gibi yönetme, insanı müşteri olarak görme, doğayı çevreyi rant elde edebilmek için tahrip edilebilir olarak bakmanın getirdiği sonucu hep birlikte yaşıyoruz.

Ülkenin herbir tarafında önüne geçilemeyen yangının bir an önce söndürülmesi ve yaraların en kısa sürede sarılmasını ümit ediyoruz. Sorumlu olmadığı için sorumlulardan değil yine belediyelerin güçlerini seferber etmesiyle ve her felakette yönetenlerin aklına gelen İban numaralarına halkın destekleriyle çözüleceğine inanıyoruz.