Muharrem İnce'nin 109 milletvekiline cevabı

Ergün Aydoğan

                                

Sayın Muharrem İnce bağımsız Cumhurbaşkanı adayı olabilmek için gerekli olan 100 bin imza barajını 4’ncün günde aşarak Recep Tayyip Erdoğan ve Kemal Kılıçdaroğlu’ndan sonra aday olma hakkını elde etmiştir, kendisine başarılar diliyoruz. Diğer bağımsız adaylardan ATA İttifakı adayı Sinan Oğan’ın da 100 bin imzayı bulmasıyla birlikte dört-çoklu adayla seçimlere gidileceği kesinleşmiştir.

Elbette her seçim önemlidir ama Türkiye 2018’den sonra denediği yönetim sistemi-rejimi ile tam bir kutuplaşmayla karşı karşıyadır. Bu kutuplaşma-bloklaşma iktidarın temsil ettiği Cumhur İttifakı ve muhalefetin oluşturduğu Millet İttifakı olarak, siyasi farklılıkları rafa kaldırarak, farklı siyasi ve ideolojinin temsilcisi partiler bir araya gelmek durumunda kalmıştır. Yani bir anlamda koalisyonlara son verecek diye getirilen ‘ucube’ sistem koalisyonları kaçınılmaz zorunluluk haline getirmiştir.

Bunun sonucunda bir taraf 21 yıllık iktidarını sürdürme derdine düşmüşken. 21 yıllık iktidarın başta Cumhuriyete dönük tehditleri, özgürlüklerin daraltılması, yaşam alanlarının kısıtlanması, her geçen gün baskıların artması ve aynı iktidarın devam etmesi halinde olası olumsuzlukların daha da artma endişesi karşısında geniş toplum kitleleri ‘ne olursa olsun’ iktidarın değişmesi adına muhalefetin bütün unsurlarıyla bir araya gelmesini arzu etmekte, bu yönde de kamuoyu baskısı oluşturmaktadır.

Kamuoyundan yükselen bu sese ‘duyarsız’ kalamayan, siyasette önemli sorumluluklar üstlenmiş 109 milletvekili sürecin sonunda olası pişmanlıkların faydasızlığını dikkate alarak kamuoyuna dönük bir çağrı metini yayımlamıştır. Bu çağrı metni Muharrem İnce’nin dediği gibi sadece kendisine dönük bir çağrı değil aynı zamanda CHP’ye de bir çağrıdır. Bu çağrı kamuoyunda yüksek karşılık bulmasına rağmen İnce tarafından ‘muhataplık’ düzeyinde kabul görmemiştir. Çünkü kendileri bir partinin genel başkanı iken, çağrı yapanlar kendi ifadeleriyle başka bir parti CHP’nin 109 milletvekilidir.

Sayın Muharrem İnce çağrı yapan milletvekillerinin muhataplığını kabul etmemenin yanında birçok suçlamalar yönelterek ‘’Partideki bütün bu antidemokratik uygulamalar yaşanırken gıkını bile çıkarmayanlar koltuk derdine düşenler bugün bana demokrasiden bahsedemezler. Geçmişteki tavırlarını hatırlatırım onlara. Önseçim kaldırılırken, Atatürk’e Dersim katliamcısı denilirken biriniz tepki gösterdiniz mi? hanginiz ne yaptınız? Onun için bana inandırıcı gelmiyorlar.’’ Diye ağır eleştiriler yöneltmiştir.

Elbette zaman geçmişte kimin ne yaptığını, nerede durduğunu, itiraz etti mi etmedi mi tartışmalarını yapmanın zamanı olmadığı için tek tek yaşananları sıralamayacağız. Ama İnce’nin yaptığı tek kelimeyle, arkadaşım dediği 109 milletvekiline büyük haksızlıktır.

Öncelikle hiçbir zaman ‘koltuk derdine’ düşmedik. Uzun süredir hiçbir talebimizin olmadığı yönündeki görüşümüzü kamuoyuyla paylaştık, ilgili makamlara ilettik. İktidar değişiminin bizim elde edeceğimiz ‘makam ve koltuk’ dan çok daha önemli olduğunun bilincindeyiz.

Çağrı metninde imzası olan birçok arkadaşımız Muharrem İnce’nin partideki önemli görevleri devam ederken dile getirmediği olumsuzlukları, bugün dile getirdiği rahatsızlıkların birçoğunu zamanında dile getirdiler, toplantılar yaptılar, bildiriler imzaladı, kitapçıklar çıkardı; onun için birçok arkadaşımız dışlandı, yok sayıldı. Kendisine toplumsal talebi karşılamak adına çağrı yapan milletvekillerini koltuk derdine düşmekle suçlamak doğru değildir.

Sayın İnce’nin ilk CHP genel başkan adaylığında kendisini desteklediğimiz yönündeki yazılarımız arşivlerdedir. 2018’de cumhurbaşkanı adayı olduğunda parti kamuoyu kendisini en yüksek düzeyde kabul etmiştir. Çağrı metninde imzası olan birçok milletvekili arkadaşımızla hiçbir beklenti içine girmeden, kendi olanaklarımızla 25-30 ilde çalışmalar yapmış, mitinglere katılım sağlamışızdır.  

Elbette adaylık en demokratik hakkınızdır, bunun önünde hiçbir mani olmadığı gibi kimsenin size aday olmayın deme hakkı da yoktur. Ancak ülkenin içinde bulunduğu siyasi konjonktür kişisel haklarla, toplumsal talepler ve çıkarların yarıştırılacağı konjonktür değildir. Sistemin dayattığı şartlar ortadadır; 21 yılda egemen güç haline gelen AKP bile 100 bin oyluk HÜDA-PAR’a ihtiyaç duyar hale gelmişse durup düşünmekte yarar vardır. Toplum nefessiz kaldığını aynı anlayış devam ettiğinde nefes alamayacağını düşünüyor, gençler ülkeyi terk eder hale geliyorsa bir kez daha düşünmekte yarar vardır.

Hiç kuşku yok ki gidenin kabahati olduğu kadar, gitmenin şartlarını oluşturanlarında kabahati olabilir ama zaman bunu tartışmanın zamanı değildir. Zamanın ruhu kişisel iddiaların öne çıkarılarak ayrışılacağı değil, toplumsal taleplerin dikkate alınarak birleşileceği zamandır.

Tabi ki iddialarınızda haklı olabilir, kazanacağınızı düşünebilirsiniz ama aksi bir durumda siyasi tarihin bunu ne şekilde değerlendireceğini de göz ardı etmemekte yararı vardır.

Anlaşılan seçim yarışı sizin tabirinizle tek adam, tek aday ve kendini vazgeçilmez görenlerin yarışı olacak!

‘’Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir, bilmelisin. Küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.’’ Lev Tolstoy