Bizim merakımız değil, kamuoyu özellikle iktidar kamuoyu ve siyaset yapıcıları o kadar çok meraktalar ki aylardır hiç başka bir dertleri-konuları yok, sürekli olarak gündemde tuttukları konu Erdoğan’ın karşısında millet ittifakı adayı kimin olacağı tartışılıyor.
Elbette yüzyılın en önemli sayılabilecek seçiminde Erdoğan’ın karşısına kimin aday olacağı çok önemli. Zaman zaman Erdoğan’ın aday olup olmayacağı belli değil, henüz adayım demedi, çeşitli-sağlık-sebeplerden aday olmayabilir iddiaları da yok değil. Geçtiğimiz günlerde AKP sözcüsü Ömer Çelik’in adayımız Erdoğan açıklamasından sonra anlamsız olan soru daha da anlamsız hale gelmiş oldu.
Millet ittifakı adayının kimin olacağı kendi içinde tartışılmaya devam ediyor. Henüz her parti kendi adayını mı çıkarmalı yoksa ittifak olarak tek aday üzerinde mi uzlaşılacağı belli olmuş değil. Meral Akşener’in ittifak ortak adayla seçime gitmeli görüşü üzerinde uzlaşma olacak gibi.
Olağan şartlarda parti genel başkanları en muhtemel adaydırlar.
Ve fakat muhalefetin hem partili cumhurbaşkanlığına prensipte karşı olmaları hem de ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme’ dönüş hedeflerinden dolayı karşı oldukları adaylık şekline talip olmaları inandırıcılık açısından tartışılmaktadır. O sebeple Meral Akşener’in ben başbakanlığa adayım demesi bu anlamda oldukça sahici ve stratejiktir.
İktidar partisinin ve Erdoğan’ın son yaşanan ekonomik sıkıntılarında etkisiyle yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında oy kaybı yaşadığı görülmekle birlikte hala ciddi oy potansiyelini koruduğu görünmektedir. Diğer taraftan muhalefet blokunun ‘’biz nasılsa iktidar oluyoruz, Erdoğan’ın karşısında kim olursa olsun seçimi alıyoruz’’ düşüncesi dönüşü olmayan yanılsamalara yol açabilir.
CHP yönetim çevreleri Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını çok istiyorlar. Kılıçdaroğlu’da aday olmaya hiç olmadığı kadar yakın duruyor hatta bazılarına göre kararını kesin verdi yüzde yüz aday diyenler bile var. Son günlerdeki çıkışlar, çalışmalar, TÜİK ziyareti ve Mersin mitingi, verilen tüm mesajlar Kılıçdaroğlu’nun adaylığı yönünde…
Parti genel başkanları dışında öne çıkan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu yapılan anketlerde en önde çıkan, kamuoyunun da benimsediği isimler olarak konuşulmaktadır. Meral Akşener’in Ekrem İmamoğlu ile ilgili verdiği olumlu mesajlar kamuoyunun dikkatini İmamoğlu üzerine daha çok yoğunlaştırmıştır.
BELEDİYELER Mİ TÜRKİYE’Mİ?
Ve fakat özellikle CHP yönetimi ve kamuoyunda belediye başkanlarından biri aday gösterildiğinde 25 yıl sonra kazanılan belediyeyi kaybederiz kaygısı yaşanmaktadır. Denilen o ki belediyelerde meclis çoğunluğu AKP’de, belediye meclis üyeleri içinden yapılacak seçimde başkanlık elimizden gider.
O nedenle Kemal Kılıçdaroğlu’nun belediye başkanları görevlerine devam etsinler görüşü sıkça savunulur hale geldi. İlk bakışta bu kaygı haklı gibi gözükse de hiçte haklı bir kaygı değildir. Nedenine gelince geçtiğimiz günlerde Fatih Altaylı’nın da yazdığı gibi; Belediye mi Türkiye mi sorusu hayati önemde bir sorudur.
Neden hayatidir kısaca bakalım. Kamuoyunda oluşmakta olan algıya bakıldığında Erdoğan’ın karşısında en yüksek oy oranına ulaşan bu iki isim özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgesinde Ekrem İmamoğlu daha çok öne çıkmaktadır. Aman belediyeyi kaybetmeyelim düşüncesiyle başka bir isimle seçime gidilir-kazanılabilir de- seçimler çok az bir farkla kaybedilirse ne olacak.
Olacağı söyleyelim, Türkiye genel anlamda büyük sıkıntılar yaşar o ayrı!
Aman koruyalım denilen belediyeleri koruma refleksiyle Türkiye kaybedilirse Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi iklim daha olumsuz yerlere evrilir. Bugün bile hukukun siyasallaştığı, kurumları işlevsiz hale getiren siyasi irade ertesi gün başkanları görevden alır, her birine kayyum atar korunmak istenen belediyeler bir anda uçar gider. Hadi canım olmaz, demokratik kurallar, yargı var mı diyorsunuz; bugün bile yargıyı yok sayan, seçim kaygısının ortadan kalkacağı, bir daha seçilme kaygısı olmayan anlayış demokratik kural, yargı mı tanır dersiniz! Atı alan Üsküdar’ı geçti der, daha önce bakıldığı gibi arkadan bakılır kalınır!
Elbette objektif, yansız ve hesapsız seçmenin tercihi yönünde belirlenecek ittifak bileşenlerin üzerinde uzlaştığı bir adayla gidilecek seçimi kazandıktan sonra kaybederiz korkusu yaşanan belediyeler 8 ay sonra yapılacak yerel seçimlerde çok kolay kazanılabilecektir. Çünkü artık siyasi iklim değişmiş, ülkede yeni bir siyasi dönem başlamış, o yükselen rüzgarla değil İstanbul; Bursa, Balıkesir, Manisa gibi iller bile kolaylıkla alınabilir hale gelecektir.
İçinden geçilmekte olan süreç öyle kritik bir süreç ki iktidarın yıpranmışlığı, yönetenlerin yanılgıları ve tekrar eden hataları siyasi karar vericileri sakın ola yanıltmamalı. Bu dönem hiç kimsenin siyasi kariyer hesapları yapacağı dönem olmamalıdır. Adı geçen her isim çok kıymetli, çok değerlidir, her isim aday olmayı çok hak ediyordur ama süreç tüm bunlardan bağımsız seçimi riske etmeyecek bir süreç yönetimiyle ittifakla olası bir isim üzerinde uzlaşılmalıdır.
Bir başka kritik hesapta mevcut şartlar göz ardı edilerek sanki seçim olmuş bitmiş, kazanılmış gibi seçim sonrası geçilecek yönetim sistemi hesapları yapılmaktadır. Oysa kesin olan şu ki; seçime bu mevcut sistemle gidileceği, öncelikle aday olacak ismin toplumdan yüzde 50 artı bir desteği alabilecek isim olması gerektiği göz ardı edilmekte; siyasi hırsları olmayan, iddiasız, kolay vazgeçebilecek isimler tarif edilmektedir. Birinci öncelik mevcut sistemle seçimi kazanmak olmalı, seçimi kazandıktan sonra Türkiye’nin ihtiyacı olan en demokratik yönetim modeli hep birlikte nasılsa tesis edilecektir.
Yüzüncü yılını doldurmakta olan cumhuriyet, tarihi kritik bir sürecin eşiğindedir.