Tarihi seçimlerin sonucuna göre siyasette dalgalanmaların yaşanacağı kaçınılmaz bir gerçeklikti. Seçimlerden hemen sonra İYİ Parti çevrelerinden gelen ilk tepkiler ittifaktan ayrılacakları, köprülerin atılacağı yönündeydi. Meral Akşener’in örgütleri kendisine bağlayıp kongre sürecini tamamlayarak seçimlerden hemen sonra 24 Haziran’da yaptığı büyük kurultayda ‘şimdilik’ ittifak sürecine, dönüşü kolay olmayacak bir biçimde çok sert sözlerle köprüleri attı.
Siyasette 24 saat çok kısa bir süre olduğu kadar çok uzun bir süre, daha köprülerin altından çok sular akar denilebilir…
Ama görünen o ki 2018 genel, 2019 yerel ve son tarihi seçim 14-28 Mayıs sürecindeki o büyü çoktan bozuldu.
Tek adayla gidilen 3. Olağan kurultayda tekrar genel başkan seçilen Meral Akşener, 2018 genel seçimlerine katılabilmek için CHP’den 15 milletvekili transfer etmesini ‘’Hayatımın en büyük pişmanlığı’’ diye en sert tonda, İYİ Parti’nin CHP’ye olan siyasi borcunu Ömer Seyfettin’in ‘Diyet’ romanına benzeterek pişmanlığını dile getirdi.
Oysa aynı Akşener, İYİ Partinin seçimlere katılabilmesi, bugünlere gelmesini sağlayan 15 milletvekili desteği için 22 Eylül’de Kılıçdaroğlu’na ‘’Kendisine ölünceye kadar şükran duyacağım’’ demişti. Kısa sürede ‘şükran’ duygusundan ‘pişmanlık’ duygusuna evrilen yüksek siyaset! Ve bu desteğin, adaylık sürecindeki itirazlarından Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ‘evet’ demeye evrilen süreci kastederek ‘kuyruk siyaseti’ ifadesiyle çok anlam yüklenen Altılı Masa’nın kurulmasını kastettiği anlaşılıyor.
Muhalefet liderleri Erdoğan’ı ‘sert otokrat’ yönetici olmakla suçlarken, kendileri de hızla Erdoğan’a dönüşüyor. Kurultay’daki sert ‘savaş, hesap verme, hesap sorma, kapı gösterme’ söylemlerine bakıldığında İYİP’de artık Akşener’in partisi halini almıştır.
İlmek ilmek ördük denilen, aylar süren toplantılarla binlerce maddelik çalışmalarla, iktidardan umudunu kesen kitlelere umut yüklenen Altılı Masa aslında umutsuz vakaymış veya ‘kuyruk siyasetiymiş!’
Aslında bir yıl öncesine kadar iktidar bileşenlerinin seçim kaybetme korkusu yaşadığı, kazanma umudu en az olan seçimleri tekrar kazanmasının temel sebebi muhalefet blokunun siyasi birliktelik duygusu yaratamamış olması ve ittifakın kendi içinde güç yarışını, pazarlık görüntüsünü dışa çok yansıtmasıdır. Kitlelerde, çok başlı bir yönetimde her kafadan bir ses çıkar, herkes bir tarafa çekerse benim yakıcı sorunlarım nasıl çözülecek duygusuna yol açtı. Nitekim seçimler sonrası ittifak bileşenlerinin siyasetin doğal sonucu kendi dertlerine düşmesine yol açan tablo kitleleri haklı çıkarmış gibi!
Erdoğan’ın en büyük şansı bu etkisiz ‘muhalefet’ denmesi galiba boşuna değil!
YEREL SEÇİMLER NE OLACAK, ERDOĞAN YİNE Mİ KAZANACAK?
Nasıl ki çok anlam yüklenen tarihi seçimler öncesi muhalefet bileşenleri adaylık tartışmaları ve yol haritası çalışmalarıyla zaman harcarken iktidar çoktan seçim kampanyasını başlatmışsa. Şimdi de muhalefet iç hesaplaşmalarla meşgul olurken ve aynı zamanda ittifak bileşenleri geriye dönük hesaplarla ‘diyet’ tartışmaları yaparken, iktidar çoktan yerel seçim kampanyasını başlattı bile.
Herkesin kendine pay çıkardığı, ittifak sayesinde kazanıldı dediği başta İstanbul, Ankara ve diğer büyükşehirler ve alınacağına inanılan Balıkesir ve Bursa ittifak olmadan, her parti kendi adayını çıkardığında ne olacak? Mesela İstanbul ve Ankara’da CHP ve İYİ Parti ayrı aday çıkardığında ne olur sorusunun cevabı üç aşağı beş yukarı belli; Erdoğan aşkım dediği İstanbul’a yeniden kavuşabilir.
Cumhur İttifakı şimdiden kendi içinde seçim çevreleri üzerinde görüşmelere başladığı bir süreçte, muhalefetin bu dağınıklığı iktidarın moral motivasyonunu artırmaktadır.
Ha bu arada şimdiden söylemekte yarar var, olası bir yerel seçim olumsuzluğu karşısında ‘ne yapalım canım iktidar devlet gücü ve imkanlarını kullandı’ mazeretleri ileri sürmek yerine, bilinen şartlara göre hazırlıklar yapılmalı, önlemler şimdiden alınmalıdır.
Bu demek değil ki muhalefet iç hesaplaşmasını bir kenara bıraksın, demokratik kanalları işletmesin, tarihi seçimler öncesi olduğu gibi ‘herkes sussun, şimdi zamanı değil’ densin demiyoruz. Tam aksine muhalefet gecikmeden hem değişimini hem de ittifak bileşenleri arasındaki sorunlarını biran önce çözsün ya da ‘güvensiz dostlarla’ yola çıkmasın.
Susun; kesin aldık, kazanıyoruz denilen seçim kaybının benzeri yerel seçimlerde tekrar etmesin.