Hukuk yoksa kararlar hükümsüzse!

Ergün Aydoğan

                                          

World Justice Project’in 2020 endeksine göre hukukun üstünlüğü konusunda 128 ülke arasında 107’nci olan Türkiye, 2021 endeksinde ise 139 ülke arasında 117’nci olmuş. Türkiye, coğrafi bölgelere göre kategorize edilen endekste, Doğu Avrupa ve Orta Asya grubunda bulunan 13 ülke arasında ise Rusya’nın da gerisinde sonuncu sırada yer almış.

Türkiye yolsuzlukla mücadele konusunda ise 134 ülke arasında 69’ncu sırada yer almış.

Hiç kuşku yok ki hukukun yokluğuyla yolsuzluğun paralel gitmesi; hukuk ve denetimin yok olmasına paralel yolsuzluğun artış göstermesi sürpriz olmasa gerek.

Türkiye hak ihlalleriyle ilgili her gün yenileriyle karşılaşıyor. Hukukun siyasallaştığı kanaati her geçen gün artıyor. Oysa 2010 yılında ‘üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne’ geçiyoruz diye anayasa değişikliği referanduma sunulmuştu ama gelinen noktanın o günlerden de geriye gidildiği örnekleriyle yaşanmaktadır. Ülkenin Maliye Bakanı ‘babalar gibi satarız’ içişleri bakanı ‘bırakın kanunu yıkın gitsin, kanun arkadan gelir’ dedikten sonra başka söze gerek var mı?

AKP Erzurum milletvekili Zehra Taşkesenlioğlu ve SPK eski Başkanı Ali Fuat Taşkesenlioğlu’nun kamuoyuna yansıyan yolsuzluk iddialarını savcılığa suç duyurusu başvurusunda bulunmak isteyenler Erzurum adliyesinde savcı bulamıyor, Ankara’da ilgili savcı arıyorsa; başka söze hacet var mı?

Hukuk ve kurallar yöneteni değil de sadece yönetileni mi bağlıyor?

Muhalefet de sıklıkla ülkeye yeterli yabancı yatırımların gelmemesini ülkedeki hukuk eksikliğine, hukuka olan güvensizliğe bağlamaktadır. İktidara geldiklerinde hukuku ‘tarafsız ve bağımsız’ hale getireceklerini, yatırımcıya hukuk güvencesi vaat ettiklerini söylemektedirler. Tabi sadece yabancı yatırımcı için değil, yerli yatırımcı için de, herkesin hukuka, hukuk güvencesine, kanunların üstünlüğüne; kanuna ihtiyaç var.

Meramımız her gün sıkça örneklerine rastladığımız hukuksuzlukları sıralamak değil, bize gerek yok uluslararası kuruluşlar zaten düzenli olarak sıralıyor, toplumda en ağır şekilde yaşıyor.

Meramımız ‘Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk Davaları…’gibi kumpas davalarındaki hukuksuzlukları tekrar etmek… Rahip Bronson, Deniz Yücel, gazeteci Cemal Kaşıkçı davalarından siyasi sebeplerle vazgeçmiş olmayı… Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala sürecindeki hukuki tartışmaları gündem yapmak değil.

Türkiye’de hukuka olan güvenin her geçen gün azalması, iktidarın kendi hukukunu tesis etmesi; özelleştirmelerde, kamu yatırımlarında, kamu mülklerinin kiralama ve tahsislerinde hukukiliğe uyulmaması ve yargının verdiği kararların yok sayılması; memleketin varlıklarının babalar gibi satılmasıdır!

Bunca özelleştirmeden elde edilen 70 milyar doların üzerinde gelirler yetmemiş olmalı ki, kamuya ait elde avuçta ne kaldıysa, sahillerdeki kamu tesislerinin satışa çıkarılması, SİT alanlarının statülerinin değiştirilerek imara açılma çabalarının bütçe açığına-ihtiyacına paralel hız kazanmasıdır.

Meraların Torba Yasa ile Mera Kanunu’nun 14’ncü maddesinin, ‘’ilgili belediye sınırları içerisinde alternatif alan bulunmaması şartıyla Bakanlar Kurulunca kentsel dönüşüm ve gelişim projesi alanı olarak ilan edilen’’ bendi eklenerek, imara açılması Meclis tatile girmeden geçti! Bakalım Meclisin açılışıyla birlikte elde kalan hazine varlıklarının satışları daha nasıl kolaylaştırılacak, hız kazanacak!

Ya Bodrum’da Erdoğan’ın imzasıyla 1.1 milyon metrekarelik alanın imara açılmasına Danıştay’ın dur deme kararına uyulacak mı? Danıştay’ın karar metninde ‘’…hukuka aykırı imar planlarının uygulanması güç veya imkansız zararların doğacağı sonucuna ulaşılmıştır.’’ İfadeleri imar rantçılarını engelleyebilecek mi?

Daha önce Danıştay, tarihi ve doğal SİT alanlarında kamu yapılarının yapılmasının hukuka uygun olmadığı kararına rağmen SARAY yapıldığına göre…

Halen yapılıyor, yapılmaya aynen devam ediliyor!

CENGİZ İNŞAAT HEP GÜNDEMDE!

Bodrum Cennet Koyu’ndaki 678 bin metrekarelik araziyi özelleştirme İdaresi’nden satın alan Cengiz İnşaat, proje iki kez Danıştay tarafından iptal edildiği halde çalışmalar başlamış, 10 villa 1 otelden oluşması planlanan projeye bölge halkı ve çevreciler tepki göstermiş. Proje için çok sayıda ağacın kesileceği için, projenin durdurulmasını istemişti. Ama kim dinler Danıştay’ın kararını, inşaatların tüm hızıyla sürdüğü iddia edilmektedir.

Cengiz İnşaat’ın başlattığı otel ve villa inşaatının ihalesinin Danıştay tarafından iptal edilmesine ilişkin ilgililer ‘’Hukuken şirketimizin parseldeki mülkiyet hakkını etkilememektedir’’ diyorlar.

Yine aynı firmanın ‘bölgemiz’ Kazdağlarında işletmek istediği bakır-altın madeni için ‘’ÇED olumlu kararının uygun olmadığı’’ bilirkişi raporu ve verilen ÇED olumlu kararının yürütmesinin Çanakkale 1. İdare mahkemesi tarafından durdurulma kararına uyulacak mı?

Yani Danıştay, İdare mahkemeleri, bilirkişiler ne derse desin biz yapacağımızı yapmaya devam edebiliriz mi demek istiyorlar; Kanun bunları bağlamıyor mu?