Her milli bayramlarda olduğu gibi yine bu Cumhuriyet Bayramı da coşkuyla kutlan(a)mıyor. Gerekçe ‘malum’ korona! Bu yenitip koronavirüs kontrol edilebilir olmalı ki iktidarın etkinliklerine mani olmuyor. İktidar ve ortağı MHP kongrelerini yapmaya devam ediyor. Ama barolar ve tüm derneklerin kongreleri korona gerekçesiyle iptal ediliyor.
Partili cumhurbaşkanı Erdoğan açılışlar, mitingler hatta gittiği toplantılarda ‘eve ekmek götüremiyorum’ diyenlere ‘keyif çayı’ atmaya devam ediyor.
İktidarın varoluşsal günü olan 15 Temmuz kutlamaları da koronadan etkilenmiyor ki devlet eliyle, devlet gücüyle en coşkulu şekilde kutlanıyor. Her türlü etkinlikler yapılıyor, halkın en geniş katılımı özellikle isteniyor.
Ayasofya’nın açılışı için Türkiye’nin her yerinden promosyonlu turlarla 200-300 bin katılım sağlanıyor.
Bu korona denen illet iktidarın hiçbir etkinliğinde görülmezken, milli bayramlarda ve cumhuriyet bayramı kutlamalarında ortaya çıkıyor; halkın sağlığını tehdit ediyor!
AKP’ye kadar olan dönemlerde milli bayramları halktan kopuk, devletin kontrolünde soğuk ve resmi olmakla suçlayan AKP şimdi Cumhuriyet Bayram kutlamalarına halkın katılmasına engel oluyor, halka; senin katılmana gerek yok, sen evinde otur. Kutlanacaksa ‘Devlet’ olarak biz gerekli şekilde kaymakam ve valilikler eliyle kutlarız diyor.
AKP Cumhuriyet karşıtlığını, her ortamda gösteriyor.
Erdoğan Cumhuriyetin Batı taklitçiliği olduğunu söyleyerek ‘Ümmet bilincimizin gölgelenmesine izin vermeyelim’ diyor.
Osmanlı’da Dinsel aidiyete dayalı ‘ümmet’ bilinci’ vardı. Cumhuriyet ‘ümmet’ bilinci yerine ‘ulus’ bilincini esas aldı.
Osmanlı’daki Millet Sistemi’ne göre halk, din ve mezhebe göre sınıflandırılırdı. Atatürk’ün kurduğu cumhuriyet, ulusal egemenliği, Meclis üstünlüğünü esas alır (her ne kadar yeni sistemle Meclis’in etkisi azaltılmak istense de). Atatürk’ün kurduğu cumhuriyetle ümmetten millet, kuldan yurttaş yaratmıştır.
Cumhuriyetle birlikte, kayıtlı, şartlı egemenliğin (Meşrutiyetin) yerini, ‘kayıtsız şartsız millet egemenliği’ almıştır. İnsanın aklını kullanarak özgür iradesiyle kendi kendini yönetme esasına dayanır. Özgür akılla davranan aydınlanmış bireyler kilise, saray, kral, padişah, derebeyi, şeyh, şıh başka bir iradeyi reddeder. Kendi egemenliğini eline alır, kendisini yönetecek yöneticileri kendi seçer.
Cumhuriyet ‘kayıtsız şartsız ulusal egemenliği’ esas alır ‘laiktir’ ve ulus bilincine dayanır.
29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanıyla ‘egemenlik’ saraydan, sultandan alınarak asıl esas sahibine ‘halka’ verilmiştir.
Cumhuriyet karşıtlarının iddia ettiği gibi cumhuriyetin ilan edilmesi tepeden inmeci (jakoben), baskıcı, diktatörlük değil tam aksine ‘halkçı’, ‘eşitlikçi’, ‘adil’, ‘çağcıl’ ve ‘aydınlıkçı’ bir harekettir.
Egemenlik doğası gereği ‘adı, sanı, gücü ne olursa olsun’ hanedana, soya, bir kişiye ait değildir, olamaz.
Kurtuluş Savaşında vatan işgaline karşı Kuvayi Milliye inancıyla milletin önemli bir bölümü, saraydan, sultandan icazet almadan kendi aklıyla, özgür iradesiyle Mustafa Kemal önderliğinde vatanını savundu.
Meclis’in açılmasından bir gün sonra 24 Nisan 1920’de ‘’Meclisin üstünde hiçbir kuvvet yoktur’’ ilkesiyle 20 Ocak 1921 Anayasa’nın 1. maddesindeki ‘’Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Yönetim biçimi halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına dayanır’’ ilkesiyle ‘fiilen’ ve ‘hukuken’ cumhuriyete giden süreci başlattı.
Millet sarayın telkinleriyle hareket etse, nasihat heyetlerini dinleyip milli kurtuluş mücadelesine katılmasaydı, Ankara’ya Meclis’e temsilcilerini göndermeseydi, TBMM 1921 Anayasa’sını kabul etmeseydi, 1923’te cumhuriyetin ilanı mümkün olmazdı.
Saltanatta ‘kul’, cumhuriyette ‘yurttaş’ esastır. Cumhuriyetimiz, padişahın kullarını, özgür yurttaşlara dönüştürdü.
1924 Anayasası’nın 88. maddesinde ‘’Türkiye halkına, din ve ırk ayırt edilmeksizin vatandaşlık bakımından Türk denir’’ tanımıyla ‘yurttaşlık’ esas alınmıştır.
Saltanatta ‘kullar’ kendi özgür iradelerine değil, sultanın mutlak iradesine tabidirler.
Cumhuriyette ‘yurttaşlar’ kendi özgür iradelerine tabidirler; yurttaşların özgürlüğünü sınırlandıran şey, başkalarının özgürlüğüdür, bunu belirleyen ise çağdaş hukuk kurallarıdır.
Atatürk’ün ifadesiyle saltanat ‘korkuya’, cumhuriyet ‘fazilete’ dayanır.
Saltanatta; saray, soylular, ulema, bürokratlar ve kapitülasyonlardan yararlananlar yabancılar ayrıcalıklıydı; saltanat toplumsal eşitsizliğe dayanır.
Cumhuriyet değil de, Saltanat olsaydı bugünün yöneticileri değil yönetici; Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, sarayın bahçesine ancak bahçıvan olabilir, sarayın dışarıdan seyircisi olabilirlerdi…
Cumhuriyet fırsat eşitliğidir…
Cumhuriyet fazilettir…
Cumhuriyet geleceğimizdir…
Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir…
97 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk’ün ilk adımını attığı bu yolda; nice 97 yıllara, en büyük bayram cumhuriyet bayramımız kutlu olsun.