Hazine ve Maliye Bakanlığı; gitti Elvan geldi Nebati

Ergün Aydoğan

                             

Erdoğan ‘faizi savunanla beraber olamam’ diye açıklama yaptığı grup konuşmasında Erdoğan’ı alkışlayıp alkışlamadığı uzun süre tartışıldı. Merkez Bankası’nın 100 baz puanlık faiz indirimi sonrası kurların rekor üstüne rekor kırdığı, ekonomik göstergeler dalgalanırken gözler hep Hazine ve Maliye Bakanı Lütfi Elvan’ı aradı, Elvan ortalarda hiç gözükmedi. Hep yardımcısı Nurettin Nebati öne çıktı, tweetler attı, piyasa aktörleri sormaya devam etti…

Elvan yoktu, istifa edecek, görevden alınacak dendi, günler geçti. Yeni yönetim sisteminde ‘istifa’ mefhumu olmadığından Elvan affını istedi, yüksek irade uygun gördü Elvan’ı affetti.

Ve yeni Hazine ve Maliye Bakanı rekabetçi kur politikasının savunucularından Berat Albayrak’a yakın olduğu bilinen Nurettin Nebati bakan olarak atandı. O da ilk tweeti ‘’Rabbim, kolaylaştır, zorlaştırma, Rabbim hayırla sonuçlandır’’ tweetiyle işe başladı.

Yönetenler uzun süre ‘’onların doları varsa bizim de Allah’ımız var’’ diyordu!

Yeni dönemin mottosu liyakat değil ‘biat’ olduğu bir kez daha kanıtlandı. Faiz karşıtı olarak atanan bakan Nebati’nin doktora tezinin AKP üzerine olduğu unutularak eğitiminin üstlendiği Hazine ve Maliye Bakanlığı göreviyle ne kadar bağdaştığı tartışma konusu olmaya devam ediyor.

Söz dinlemediği için giden Merkez Bankası başkanına, benim gibi faize karşı değil denilen Hazine ve Maliye bakanı Elvan gitti, Nebati geldi. Söz dinlemeyen, sıkça değişen MB başkanına, söz dinleyecek faiz karşıtı Maliye bakanları eklendi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin başladığı 2018’den günümüze Naci Ağbal, Berat Albayrak, Lütfi Elvan ve Nureddin Nebati olmak üzere dört bakan değişti. Görev süreleri yasayla 5 yıllık olsa da aynı süre içinde Murat Çetinkaya, Murat Uysal, Naci Ağbal ve Şahap Kavcıoğlu olmak üzere dört Merkez Bankası başkanı değişti.

Aslında yeni sistemin gereği bakanların, MB başkan ve üst düzey bürokratların kim olduğunun hiçbir önemi yok; kim olursa olsun sonuç olarak bir kişi karar verdiğine göre kimin gelip kimin gittiğinin bir önemi kalmıyor.

Bütün bunlar olurken piyasalar ne durumda?

Erdoğan’ın ‘’Faizi şu anda düşürüyoruz ve enflasyonu da inşallah düşüreceğiz’’ açıklamalarından sonra dolar/TL 13,96 seviyesine çıktı. TCMB, ‘’Döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir.’’ Açıklamasını yaptı. Müdahalenin ardından dolar %10 düşüşle 12,40 seviyelerine çekilse de kalıcı olmadı, gün içinde tekrar 13’ün üzerinde, 13,50 takipte zorlanılsa da en son 13,70, Euro 15,50 bandında hareketlenmeye devam ediyor. Açıklamalara bakıldığında Merkez Bankası’nın işlem büyüklüğü spot ve vadeli piyasa toplamında yaklaşık 1 milyar dolar olarak gerçekleşti. Ruters, ‘’Türkiye sahip olmadığı parayı harcıyor’’ değerlendirmesinde bulunuyor.

Dövize müdahale edilmeyeceği yönündeki açıklamaların aksine kurun 14 seviyesinin psikolojik eşik olduğu için müdahalenin geldiği görüşü savunulmakta. 128 milyar dolarında bir anlamda piyasaya müdahale olduğu göz ardı edilerek 7 yıl sonra Merkez dövize müdahale ettiği görüşü dile getirilmektedir.

Özellikle muhalefetin kampanyalar halinde sorduğu 128 milyar dolar nerede sorusu da bu vesileyle gecikmeli de olsa öğrenilmiş oldu! TCMB, ‘’reel sektör, finans kesimi ve kamu kurumlarının ihtiyacı için kullanıldığı’’ yönündeki açıklamayla 128 milyar dolar MB rezervinin reel sektörün döviz talebi ve finans kesimleri ve kamu kurumlarına verildiği anlaşılıyor.

Açıklama tamam da kurun bugün geldiği noktaya bakıldığında o günlerde dövizi o günkü kurdan alanların bugünkü kura göre elde ettiği kazanca bakıldığında; alanların kimler olduğunun açıklanmasını istemek kamuoyunun hakkı değil mi? O gün düşük kurdan döviz alanlar haksız kazanç elde etmiş olmuyor mu?

Oysa 128 milyar dolar nerede soruları sorulduğu dönemde ‘yerinde duruyor’ dendi, olmadı ‘ihtiyaç oldu kullanıldı’ ve benzeri birbirinden farklı açıklamalarla o kadar yüklü rezervin kimlerin hangi kurdan aldığı sır olmaya devam ediyor.

Ve bugün dövize kısmi müdahaleyle sonuç almanın mümkün olamayacağı çünkü eldeki verilere göre MB’nin elinde müdahale için yeterli döviz rezervinin olmadığı herkesçe malum.

Sonuç mu, tam bir bilinmezlik. 19 yılın sonunda gelinen çaresiz tablo ‘yeni ekonomik model’ olarak sunulmaya çalışılıyor. Normal piyasa koşullarında kimse faizi savunmaz, faizden yana olmaz ancak piyasa koşullarına aykırı düşürülen faizin kur yükselişine sebep olduğu, aşırı yükselen kurun faizden daha büyük tahribatlara yol açtığı ortada.

Çaresizlikten icat edilen yeni ekonomik modelle 6 ay sonra normalleş ileceği, meyveleri yemeye başlanacağı umudu pompalanmaktadır. Yani sabredin, göle su gelecek; göle su gelinceye kadar kurbağanın gözü patlayacak!