Haham casus Tuncay'dan, casus Hüseyin Gün'e...

Ergün Aydoğan

                         

2002 seçimlerinde kimine göre sürpriz, kimine göre ise bugünlerin planlayıcısı küresel güçlerin BOP projesi gereği Meclisin AKP ve CHP’den oluştuğu, ANAP-DYP-DSP gibi iktidarda olan partilerin Meclis dışında kaldığı, AKP’nin 364 milletvekiliyle tek başına iktidar olduğu yeni bir dönem başladı. Demokrasi mağduru olduğu iddiasıyla yola çıkan AKP bir taraftan demokrasi, yasaksız Türkiye vaat ederken bir taraftan da ‘’demokrasi bizim için bir tramvaydır istediğimiz durağa gelince ineriz.’’

Yine AKP’nin içinden çıktığı siyaset geleneği sürekli olarak ‘’iktidar oluyoruz ama muktedir’’ olamıyoruz ‘’iktidar olsak da devleti bize yönettirmiyorlar’’ söylemleri dillerindeydi…

17 Mayıs 2006 tarihindeki Danıştay saldırısında, Danıştay ikinci Daire üyesi Mustafa Yücel Özbilgin makamında öldürüldü, birçok kişide yaralandı. Tam o günlerde siyaset kulislerinde AKP iktidarının ‘’güvenilir bir savcı’’ aradığı yoğun olarak konuşuluyordu.

Derken 12 Haziran 2007’de Ümraniye’de bir gecekonduda 27 el bombası bulunmasıyla; gündem allak bullak oldu Türkiye ayağa kalktı! Bulunan kudretli savcı Zekeriya Öz, Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkan tarafından Ergenekon dosyası hazırlandı. 86 sanıklı dava 25 Temmuz 2008’de açıldı, ilk duruşma 20 Ekim 2008’de Silivri Cezaevi’ndeki duruşma salonunda görülen davalarda 400 civarında sanık Ergenekon üyesi olmakla suçlandı. Ergenekon davasının FETÖ’nün Türk Silahlı Kuvvetleri’ne yönelik operasyonu, kumpas olduğu kabul edildi. Yargıtay, 2016 yılında Ergenekon davasından verilen kararları bozdu ve tüm sanıklar beraat etti.

Ama o zaman içerisinde neler yaşandı neler… Yaşananlar film platosunda film sahnesi değil; cezaevleri, ölümler, intiharlar, sönüp yitip giden hayatlardı!

Bugün herhangi bir savcıyı, TSK mensubunu eleştirmek suç sayılıp ‘’benim savcıma, benim askerime’’ laf söyleyemezsin denilirken; o gün, generaller, subaylar cezaevlerine atılıyor, Genel Kurmay Başkanı ‘’terör örgütü üyesi’’ suçlamasıyla cezaevine atlıyordu.

Her gün bir yerlerden ‘’eliyle koymuş’’ gibi yeni tarihli gazetelere sarılı silahlar, mermiler… sürekli mantar gibi bir yerlerden silah, mermi, mühimmat bulunuyor! TV’lerde her akşam film izler gibi senaryolar anlatılıyordu.

Sahneye, başında kipası, yüzüne sarkan örgülü, perçemli saçlarıyla Kanada’da Haham’lık yaptığı aynı zamanda Türk casusu olduğu iddia edilen, gazeteci olduğu söylenen Tuncay Güney çıkıyor. Neler anlatıyor neler… her gün birilerini suçluyor, ortaya attığı müphem bilgilerle sürekli birilerine operasyonlar yapılıyor. Haham Tuncay Güney ‘’Askeri vesayet bitiyor ve ülke bağırsaklarını temizliyor’’ diyordu. Ve malum olduğu üzere bir döneme damgasını vuran Tuncay Güney biranda buharlaşıp yok oluyordu!

Bütün bunlar olurken, iktidar olup muktedir olamadığını iddia eden AKP ‘muktedir’ olmanın yolunu buluyor! Yerleşik devlet yapısını değiştirmek için FETÖ ile işbirliği içine giriyor, ne istiyorsa veriyor o da alacağını alıyordu. Tabi bu bizim iddiamız değil bizzat AKP, MKYK üyesi Abdurrahman Kurt ‘’Askeri vesayeti bitirmek için AKP olarak FETÖ ve ABD ile ortak çalıştık.’’  Yerleşik devlet yapısını yıktık ‘’kendi devleti’’mizi kurduk diyor. Yine AKP’li Emre Cemil Ayvalı ‘’vesayet sistemine karşı, FETÖ ile beraber bürokraside kıyım yaptık. Devlet kadrolarını FETÖ ve ABD ile beraber yaptık.’’

Ve bugün gelinen noktada artık AKP kendi vesayet sistemini oluşturduğu çok açık ortada…

BUGÜN CASUSLUK İDDİALARI…

İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, İmamoğlu’nun danışmanı kamuoyu araştırmacısı Necati Özkan ve TELE 1 Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ ‘’casusluk’’ gibi çok ağır iddialarla suçlanarak haklarında tutuklama kararı verildi. İddia ne? Hüseyin Gün isimli bir şahsın casuslukla suçlanmasıyla aylar önce gözaltına alınması. Ekrem İmamoğlu, Necati Özkan, Merdan Yanardağ’ın suçları Hüseyin Gün ile bir şekilde tanışıyor olmaları. Suçun esası 2019’da İstanbul’u kazanmaları, cumhurbaşkanlığını hedeflemeleri; savcılığın kamuoyuna yaptığı açıklamadan anlaşılan bu!

Elbette bütün bunlar araştırılacak iddia edildiği gibi ise ‘’yargı’’ gereğini yapacaktır.

Ancak…

Adı geçen şahıs ‘’casus’’ ise ve bununla ilişki içinde olmak suçlamayı gerektiriyorsa bugüne kadar başka ilişki halinde olanlar içinde aynı iddialar geçerli değil midir? Öyle olmalıdır!

Gazeteci Bahadır Özgür’ün paylaşımlarından casuslukla suçlanan Hüseyin Gün’ün 2010’da Lordlar Kamarası’nda, Türkiye adına toplantı organize ettiği ve bu toplantıya Egemen Bağış, Kürşat Tüzmen, İbrahim Kalın, Yaşar Yakış’ın katılmış olduğu resimler ortada. Bu isimlerin her biri AKP’de etkin ve önemli isimler olduğuna göre…

MESELE CASUSLUK İSE…

Kamuoyunun merak ettiği birkaç soru;

-Adı geçen Hüseyin Gün, 2010 yılında AKP’li yetkililere toplantı organize ederken ‘casus’ olduğu bilinmiyor muydu?

-Bunca yıl Türkiye’de yaşayan Hüseyin Gün’ün ‘casus’ olduğu bunca zaman fark edilemedi mi, fark edilmek mi istenmedi? Bunca zaman fark edilemediyse bu bir zaaf değil midir?

-Hüseyin Gün İngiltere adına ‘casus’luk yapıyorsa, o ülkeyle ilişkiler gözden geçirilmek yerine aynı gün İngiltere Başbakanı Starmer ile Eurıfighter Typhonn savaş uçağı alım anlaşması yapmak casusluk iddiaları ortadayken olağan mıdır?

Yoksa bu davalar siyasi planların, hesaplaşmaların bir sonucu mudur?