Gururlarımız ve üzüntülerimiz

Ergün Aydoğan

                                          

Gün olur kendimizle ilgili gün olur ailemizle ilgili olumlu gelişmeler ve başarılarla gururlanır mutlu oluruz. Gün olur ülkemizdeki başarılı işlerden yüksek haz alırken ülkemiz ve ülkemiz insanının çektiği sıkıntılardan kaygılarımız artar dertleriniz.

Önce çocuklarımızın yaşattığı gururu paylaşmak isterim. Malum 18 aydır insanlığın başına bela olan Covid 19 salgını insanlığın yaşamımızı altüst etti, yeni yaşam şeklini zorunlu hale getirdi.

Büyük oğlumuz geçen yıl üniversiteyi bitirerek ‘Hukukun’ olmadığı ülkemizde ‘Hukukçu’ oldu. Uzaktan eğitimle okulu unutan gençlere Covid salgın tedbirleri kapsamında mezuniyet töreni bile yapılamadı.

Geçen yıl törenselleşmeyen mezuniyet mutluluk eksikliğimizi bu sene mezun olan küçük oğlumuzun mezuniyetiyle törenselliştrdik!

Küçük oğlumuzda  ‘Hukukun’ yok edildiği ülkede ‘Hukukçu’ kervanına katıldı. Bu bireysel, özel mutluluğumuzun tabi ki tarifi yok. Bütün çocuklarımızın başarılı olmasını, ebeveynlerin o mutluluğu yaşaması en büyük dileğimizdir.

Herbiri pırıl pırıl iyi eğitim almış gençlerimizin önünde bundan sonra daha zorlu bir süreç var. Hepsinin kaygısı iş ve iyi bir çalışma ortamı bulup bulamayacakları; gençliğin gelecek kaygısı her geçen gün yükselmekte, gençlerin gelecek umutlarını yurtdışı hayalleri süslemektedir. Plansız eğitim ve yönetenlerin ‘her üniversite mezununun iş bulması gerekmiyor’ anlayışı gençleri karamsarlığa sürüklemektedir.

Esas bizi şaşırtan ve gururlanmamıza yol açan ise Bilkent Üniversitesi 2021 mezunlar tören girişinde toplu yaşam alanlarında girişte istenen HES kodu uygulaması yerine PCR test uygulaması oldu. Çok sayıda stantlardaki görevlilerin sadece ağızdan aldıkları sürüntü ile test yapmaları. Yapılan testin 10 saniye gibi çok ama çok kısa sürede sonucu belli olması, test sonucunuz negatifse o günün rengine göre yakanıza mesela o gün pembeydi, bizim şansımıza pembe pul yapıştırdılar.

Sonra tören başlangıcında Rektör Abdullah Atalar’ın konuşmasında ‘’Koronavirüs, 150 nanometre boyutunda bir parçacık. UNAM (Nanoteknoloji Araştırma Merkezi) araştırmacılarımız yıllarca nano boyuttaki parçacıklarla uğraştılar. Proje tamamlandı ve PCR’ın yerini alabilecek hem de çok hızlı yani saniyeler içinde sonuç verebilen bir yöntem geliştirildi. Pozitifse hemen sonuç veriyor, negatiflik olması halinde kontrollerle biraz daha uzun sürüyor. Bu cihaz tamamen Türk malı Türkiye’ye ait eşi bulunmayan bu teknolojiden bütün dünya faydalanacak’’ açıklamasıyla umutlarımızı tazeledi.

Dünyayı şaşırtan ve dünyanın sayısız ülkesinden talep alan bu süper hızlı test kiti Bilkent Üniversitesi bilim insanları tarafından icat edilerek seri üretime geçilme aşamasına gelmiş olması; ülkemiz ve bilim insanlarımız adına guru verici.

Bu bilinenden hızlı PCR test kiti neden bu kadar heyecanlandırdı biraz sonra detaylarda anlatacağım salgın sürecinde yaptığımız Almanya seyahati sırasında Almanya’da hızlı test yapacak yer bulamadık. Bulduklarımız ise ücret olarak 100 Euro fiyatlı ve aynı zamanda 24 saat sonra ancak sonuç veriyordu.

ÜLKEYE GÜVEN YOK OLMA NOKTASINA GELMİŞ; ÜZÜCÜ!

Dediğim gibi salgının yoğun yaşandığı süreç Nisan ayında finans temini ile ilgili İsviçre-Almanya’ya gittik. Finans çevreleriyle yaptığımız toplantılarda Türkiye ile ilgili kaygı eşiği oldukça yüksekti. Düşünün daha o günlerde ne Sedat Peker’in ifşaatları ne de Sezgin Baran Korkmaz’ın yakalanma olayları ve normal bir ülkeyi sarsacak vahimötesi olaylar karşısında suskun yöneticiler, harekete geçmeyen yargı vardı.

Hani son günlerin söke söke alırlar baskılamaları var ya…

Söke söke almadan önce olağanüstü karlılık, olağanüstü güvence veriliyor olsa bile öncelikle finansman-kredi vermezler-vermiyorlar.

Neden mi? Anlatalım.

Yapılan tüm toplantı ve görüşmelerde denilen ‘’Türkiye’de insan hakları olmadığı gibi, hukuk güvencesi yok. Tamam, sizin firmanıza inandık, güvendik yatırım-finansman sağladık. Bu firma bir süre sonra daha da büyüdü, karlılığı da yükseldi, dikkatleri çekmeye başladı. Karlılığı görülen bu firmaya bir süre sonra el konulmayacağını nereden bilelim. El konulmayacağının garantisi olmadığı gibi böyle bir durum karşısında hakkımızı nerede arayabiliriz’’ kaygılarıyla karşılaştık.

Kaygılanmalarına yol açan özel ve kamu kuruluşlarına el konulma örnekleri verdiler…

Firma ile ilgili tüm olumlu görüş ve özel garantiler sonucu güçbela ikna edilmesine rağmen cumhurbaşkanının son Merkez Bankası açıklamasıyla finansman temininden son anda vazgeçtiler.

Bir ülkeye yatırım yapılabilmesi, finansman sağlanabilmesi için öncelikle o ülkenin öngürülebilir şeffaf yönetim anlayışının, siyasetten bağımsız; yargısının, özerk kurullarının olması gerekmektedir. Ve en önemlisi bağımsız, siyasetin müdahalesinden uzak Merkez Bankasının olması gerekir.

Evet, yönetenlerin dediği gibi paranın rengi yoktur, para karlılıktan önce hukuk güvencesinin olmadığı otokrat ülkeleri değil, karlılığı düşük bile olsa; hukuk güvencesinin olduğu, herhangi bir sorun karşısında hakkını arayabileceği ülkeleri tercih eder.