Gözlerdeki ışıltı ve ekonomiye güven

Ergün Aydoğan

                                  

Nasıl ki artık politika faizi önemsiz hale gelmişse, rakamsal gerçeklikler olan ekonominin rakamdan ibaret olmadığı, ekonominin bilimden öte gözlerdeki ışıltı olduğunu bakanın gözlerindeki ‘ışıltıya’ bakarak gelecekten umutlanılması gerektiği sürekli tekrar edilir oldu.

Bakan Nebati yurtdışı finans ve yatırım çevrelerine ne kadar güven verdi henüz belli değil. Yurtiçinde de her gün bir yerlerde konuşmalar yapıyor ‘inanç ve kalp güzelliğinden’ bahisler açıyor. En son geçtiğimiz günlerde İstanbul Sanayi Odası toplantısında yine pür neşe, gözlerinden ışıklar saçarak kredi müjdesi vererek ‘’bu kredilerin anapara ve faizi kredi tarihinden itibaren 2 yıl ödemesiz verilecek. Sayın sanayi odası üyelerimiz 150 milyar lira, size verdiğimiz bir krediden bahsediyorum, ne bu akşam uyuşukluğu mu, yüzde 9 faizle, daha ne istiyorsunuz?’’

Tabi bu sitemkar konuşmanın sebebi resmi yüzde 70’e dayanmış enflasyon ortamında 2 yıl geri ödemesiz, yüzde 9 faiz haberine rağmen sanayicilerin yüzünden düşenin bin parça! Suratların asık, yüzlerin gergin olması! Bakan Nebati kendince haklı olarak bu kadar uygun kredi haberi karşısında sanayiciler haberi duyar duymaz hep birlikte ayağa fırlayasın ve coşkuyla kendini alkışlasınlar istiyor. Bırakın ayağa kalkmayı, coşkuyu, alkışlayan bile olmayınca bakan sitem ediyor ‘ne o akşam uyuşukluğunda mısınız, verdiğim müjdeyi anlamadınız’ galiba deyince birkaç kişiden zoraki de olsa alkış geliyor.

Acaba neden?

Gerçekten oldukça ilginç, eğer bu kadar uygun şartlarda bir kredi imkanı sunulduğu halde sanayicilerin ilgisini neden çekmez;

-Uygun kredi olsa bile yatırım yapacak yatırım ortamı olmadığından…

-Geleceğe olan güvensizlikten, yarınların daha kötü olacağı beklentisinde…

Veya

-Böylesine uygun krediye ulaşım imkansızlığından mı, neden acaba?

Sanayiciler daha birçok gerekçeden dolayı haklı olabilirler. Kısa, orta, uzun vadeli öngörülebilir bir ekonomi politikasının olmadığı ortamlarda kimse yatırım yapmak istemiyor olabilir. Ama öyle veya böyle sanayinin çarkı dönmek zorunda, sanayici şartlar ne kadar zor olursa olsun, çarkı döndürmek ister. Çünkü çarklar bir kez durdu mu duran çarkları tekrar harekete geçirmek oldukça zordur.

Diğer taraftan ise yönetenlerin sürekli kamu bankaları eliyle başta KGF (Kredi Garanti Fonu) olmak üzere piyasa şartlarına göre görece uygun ve bakanın verdiği yeni kredi müjdeleri haberini duyar. Gel gelelim, yönetenlerin sıklıkla müjdelediği uygun krediye ulaşmak çok mümkün değildir. Geçenlerde Türkiye genelinde gıda sektöründe yaygın şube ağı olan bir iş insanı aylardır KGF kredisi kullanmak için uğraştığını ama alamadığından yakındı. Sonra bir banka yetkilisi arkadaşımıza sorduk KGF kredileri kullandırılmıyor mu, o da müşterileri için kendilerine verilen şifre üzerinden günlerce takip etmelerine rağmen bir türlü yakalayamadıklarını! söyledi.

Aynen banka görevlisinin ifadesiyle krediyi yakalayabilmek. Yani krediye ihtiyacı olan balık avına çıkmış gibi krediyi yakalamaya çalışacak, yakalayabilen şanslı. Tabi keramet oltada mı, balık tutulacak yerde mi yoksa balığı sahiplenenlerde mi? Büyük balık kime istenirse ona mı tutturuluyor, malum!

Ekonomin en önemli parametresi güvendir. Güven ruh gibidir, terk ettiği bedene bir daha dönmez.

Maden sektöründen bir yatırımcı yurtdışı yatırımlar tamamen durdu, kimse yatırım yamıyor sebebi ise güven yok. Sadece yabancı değil yerli sermaye de yaptırım yapmaktan imtina ediyor,  sebebi süresi dolan ruhsatların süresinin uzatılması tamamen yönetimin inisiyatifinde olduğu, keyfi olarak uzatılmayan bazı ruhsatlar olası diğer yatırımcıları da tedirgin ediyor, ürkütüyor.

EKONOMİ NEDEN BU HALDE?

İçinde bulunulan zor şartlar sıkça söz edildiği gibi dış güçler, harici sebepler mi yoksa yönetenlerin aldığı anlık, değişken kararlar sonucu mu hangisi derseniz çoğunlukla alınan yanlış kararlar.

Son günlerde popüler hale gelen Ekonomist Prof. Dr. Bilge Yılmaz’ın yaptığı değerlendirmeler kamuoyunda oldukça karşılık bulmaktadır. Bilge Yılmaz ‘’Bu çok acıklı bir durum. Niye acıklı bir durum. Biz 2018’den sonra ne yaptık? TL’yi dolar karşısında değersizleştirdik hatta biz onu politika olarak yaptık. Siz eğer ilerde TL’na değer kaybettirecek idiyseniz doları aşırı değerlendirecek iseniz hangi cinsten para ile borçlanmaya ağırlık verirsiniz TL. Biz ne yapmışız? Dolar ve altın cinsinden borçlanmışız. Bu sanki vatan hainliği, o kadar iş bilmezlik ki. Dış güçler diyoruz ya, dış güçlerin getirseniz bu kadar kötüsünü yapamaz. Doları bilinçli olarak patlatmadan önce dolar cinsinden borç alıyorlar. Türkiye’ye bir çivi çakılmadan borcuna borç ekliyorlar.’’

Nas dan yola çıkılarak ‘faiz sebep, enflasyon netice hipotezine bağlı bütün dünya faiz yükseltirken yüzde 14’e düşürülen faiz sonrası Nisan enflasyon oranı TÜİK’e göre TÜFE aylık yüzde 7.25, yıllık 69.97 (70 değil!), ENAG’a göre ise aylık yüzde 8.68, yıllık 156.86 olarak gerçekleşti.

Yanlış hesap, yanlı hipotez sonuç; yönetenlerin ülke gerçekliğinden koptuğu, hızlı çöküşe doğru…

Yönetenlerine ve piyasalarına güven olmayan bir ülkeye kimse yatırım yapmaz; parasını KKM (Kur Korumalı Mevduat) veya yapılmak istenen enflasyon korumalı hesaplara yatırır risksizce beklemede kalır!