Değişim karşıtları, değişimin açmazları

Ergün Aydoğan

                                  

Seçimler sonrası en çok konuşulan konu ‘değişim’ olmalı. Sadece CHP’de değil, iktidar dışındaki siyasetten beklenen topyekûn bir ‘değişim’ talebi olmasına rağmen, değişmesi istenen siyasi aktörler hiçbir şey olmamış gibi aynen devam etmek istiyor. Kendileri de ‘değişim’ istiyormuş gibi ‘değişimi’ kendileri dışında herkesin değişmesi olarak görüyor.

İlçe kongrelerinden sonra il kongrelerini yapmayı sürdüren CHP’de mevcut yönetim parti içi iktidarını sürdürebilmek için ‘iktidar gücünü’ sonuna kadar kullanıyor. Delege seçimlerine müdahale ve görevden almalardan sonra, il seçimlerine açıkça doğrudan müdahaleler yapılıyor. İzmir ve Ankara’dan sonra İstanbul’da da Genel Merkez adına Cemal Canpolat’ın adaylık açıklamasına birçok PM üyesi, MYK üyesi ve Genel Başkan Yardımcıları katılarak Canpolat’tın yanında olduklarını parti kamuoyuna güçlü biçimde gösterdiler.

Oysa seçimlerden sonra CHP adına söz söyleyenlerin en çok şikayet ettiği konu; AKP’nin iktidar olanaklarını hoyratça kullanarak seçimlerde haksız rekabet oluşturmasıydı. İktidarın iktidar olanaklarını sonuna kadar kullanmasından şikayetçi olanlar, parti içi iktidarlarını sürdürmek için aynı şekilde iktidar gücünü sonuna kadar kullanmakta bir beis görmüyor, değişim isteyenlere karşı haksız rekabet üstünlüğü kuruyorlar.

İktidar gücünü siyasi rakiplerine karşı kullanmakta sakınca görmeyenlerin, iktidar gücünü kullanan AKP’ye karşı yaptıkları eleştiriler inandırıcı olabilir mi?

CHP içinde yönetimden güç alan ciddi anlamda ‘değişim’ karşıtı bir blok var. Bu blok, sanki hiçbir şey olmamış, tarihi seçimler kaybedilmemiş gibi ‘değişim’ talep edenlere karşı yıpratıcı bir karşıtlık geliştiriyorlar. Yıpratıcı karşıtlıkla yıprattıkları sanki CHP’li değil, tüm bu yıpratmalara rağmen onlarla veya onlarsız yerel seçimlerde başarı elde edebileceklermiş gibi hoyratlık içindeler!

CHP yönetimi kendisini başarısız olarak görmediği için ‘değişim’ taleplerini her türlü yönteme başvurarak bastırıyor, ‘değişim’ diye ortaya çıkanları ötekileştirmeye çalışıyor ve bu da seçmendeki umutsuzluğun artmasına, duygusal kopuşun hızlanmasına artırıyor…

Peki ‘değişim’ talep edenler umutsuz kitlelerde nasıl anlaşılıyor birazda ona bakmakta yarar var!

Öncelikle sadece CHP içinde değil toplumun tüm kesimlerinde yüksek beklentiye dönüşen ‘değişim’ talebi neden beklendiği kadar heyecan yaratmadı. Çıkış noktasından liderliğine kadar birçok eleştiri getirilebilir. Ama yapılan en önemli eleştiri ‘değişim’ diye ortaya çıkanların önemli bir kısmının bugünkü ağır seçim kaybının oluşmasında en üst düzeyde sorumluluk noktasında olmalarıdır.

Yani 7 dönem milletvekilliği yapan, uzun yıllar parti politikalarına yön veren, kararlarda etkili olan ve imzaları bulunan, bugün eleştirdikleri, yanlış gördükleri birçok politik tavır ve karar süreçlerine yeterince itiraz etmeyen, yanlışların önlenmesine yönelik inisiyatif ortaya koymayan veya koyamayanların ‘değişim’ talebiyle ortaya çıkmış olmaları pek sahici bulunduğu söylenemez.

Ayrıca geçmiş süreçlerde sorumluluk taşıyanların, sorumlu oldukları sürece dair gerçekçi, sahici bir özeleştiri yapmamış olmaları da yine samimi karşılanmıyor. Değişimi savunanlar bile samimi, inandırıcı bir özeleştiri yapılması gerektiğini dile getiriyor.

Dolayısıyla bugüne gelinmesinde sorumluluğu olanların hiç sorumlulukları yokmuş gibi ‘değişim’ öncülüğüne soyunmuş olmaları değişimin heyecanını yok etti, değersizleştirdi, içini boşalttı ve de değişim istemeyenlerin elini kuvvetlendirdi.

Değişime karşı olanların değişimcilere karşı en güçlü argümanı ise, değişimin öncülüğüne talip olanlarda bugüne kadar partinin en etkili makamlarında görevli değil miydi, kararlarda sorumlulukları yok muydu, ne oldu da biranda şimdi değişimci, pirüpak oldukları yönündedir. Bu eleştirilerin haksız olduğu söylenemez!

Mesela Özgür Özel’in ‘ittifak ortaklarına verilen 39 milletvekilinden haberimiz olmadı. Sadullah Ergin ismi inşallah isim benzerliğidir’ dedim açıklamaları kamuoyunda hiç inandırıcı bulunmadı.

‘’Eğer burada durup daha ileriye gitmeyeceksek, niçin bu noktaya kadar geldik’’ David Hume.

‘’Bedeli çok ağır olsa da, geçmiş geçmişte kaldı, gelecek senin ellerinde.’’