Cumhurbaşkanına saygı

Ergün Aydoğan

                                 

Son zamanlarda Türkiye’de temel tartışma haline gelen konu ‘’cumhurbaşkanına saygı!’’

Aslına bakılacak olursa böyle bir tartışma temelsiz bir tartışma. Nedenine gelince siyasi görüşü ne olursa olsun bizim insanımız milletvekiline, bakanlara ve tabi ki; cumhurbaşkanlarına en yüksek saygıyı ‘’Devlet adamı’’ anlayışıyla karşı olsa bile en derin saygıyı gösterir.

Son günlerde sıkça gündem haline gelen bu konu yine 1 Ekim Meclis açılışında, CHP’nin açılışa katılmaması ve muhalefet liderlerinin cumhurbaşkanının etrafında toplanmasına karşı yükselen eleştirilerden sonra; iktidar cenahının CHP’nin açılışa katılmaması üzerinden cumhurbaşkanına saygı konusu tekrar gündem oldu.

Cumhurbaşkanı danışmanı Mehmet Uçum; ‘’Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına saygıyı aktüel siyasetin iç çekişmeleri üzerinden değil ‘Devletin Genel İşleyişi’ üzerinden değerlendirmek gerekir. Hukuken ve siyaseten doğru olan Cumhurbaşkanına saygıyı başta TBMM her yerde göstermektir.

Bu sözler ilkesel olarak elbette doğrudur. Ama Devletin genel işleyişinde; Cumhurbaşkanı devletin başı gibi değil, parti genel başkanı olarak partisinin çıkarlarını öncelemiyor, partisinin yararlarını devletin genel işleyişinin önüne çıkarmıyorsa?

Ama Cumhurbaşkanı ‘partili’ ise, tarafsız değilse? Cumhurbaşkanı açıkça bakanlarına ana muhalefet partisi belediyelerine ‘’silkeleme’’ talimatıyla operasyon başlatıyorsa! Cumhurbaşkanı acık açık rejimi değiştirip, yeni rejim inşa etmeye çalışıyorsa! Cumhurbaşkanı Anayasa’ya uymuyor, Anayasa Mahkemesi’nin kararına kendi ifadesiyle ‘’uymuyorum, saygı da duymuyorum’’ diyorsa! Cumhurbaşkanı alt mahkemelerin Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamasına siyasi destek veriyorsa! Cumhurbaşkanı ‘’Türk tipi başkanlık sistemi’’ ile ‘’TBMM’nin ve milli egemenliğin’’ gücünü etkisizleştirmiş, zayıflatmışsa!

Parti başkanı olarak her grup konuşmasında diğer parti başkanlarına en ağır sözlerle hitap ediyorsa! Bütün iş ve işlemlerde ülkenin cumhurbaşkanı gibi değil de, parti başkanı olarak kendi parti ve partililerini önceliyorsa!

Kendi partilileri dışındakilere; çapulcu, edepsiz, ayyaş, rezil, mankafa, terörist, çamur, soysuz, alçak, tezek, Vandal, zillet, zürriyetsiz, cibilliyetsiz, hain, çakal, sürtük… diye hitap ediyorsa!

Tamam aktüel siyasetin iç çekişmeleri üzerinden olmasın ama cumhurbaşkanı aktüel siyasetin bir parçası olarak sürekli parti başkanlarına karşı, muhalefet belediyelerine karşı siyaset yapıyorsa, muhalif siyasiler kendilerine yönelik bu ağır eleştiriler, saldırılar karşısında parti başkanı olan cumhurbaşkanına tepkisiz mi kalmalılar?

Anayasa’nın değişmiş mevcut haliyle 103 Madde Cumhurbaşkanı, görevine başlarken Türkiye Büyük Millet Meclisi önünde ‘’… Türkiye Cumhuriyetinin şan ve şerefini korumak, yüceltmek ve üzerime aldığım görevi ‘TARAFSIZLIKLA’ yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma Büyük Türk Milleti ve tarih huzurunda, namusum ve şerefim üzerine andiçerim.’’

Peki, tarafsızlık üzerine andiçilirken, partili cumhurbaşkanının tarafsızlıkla görev yaptığı söylenebilir mi?

Mevcut sistemin getirdiği bu garip durum karşısında cumhurbaşkanı hem devletin başı hem partisinin başı olarak görev yapmaktadır. Cumhurbaşkanı etrafındakiler ve partililer muhalefetin eleştirileri karşısında ‘e canım cumhurbaşkanına saygı’ diyerek muhalefetin tabiri caizse ‘sessiz’ muhalefet yapmasını daha doğru bir ifadeyle muhalefet etmemesini bekliyorlar; danışman Mehmet Uçum gibi!

E nasıl olacak bu siyasi yarış, siyasi rekabet; karşınızdaki siyasi rakibiniz cumhurbaşkanı ise, rakibiniz size karşı her türlü devlet olanakları ve gücünü kullanarak siyaset yapıyor, size en sert-ağır eleştirileri yaparken, siz cumhurbaşkanı hasebiyle bırakınız ağır eleştiriyi, normal eleştirilerde bile; karşınızda cumhurbaşkanı var saygı göstermelisiniz deniyorsa!

Bizim devlet geleneğimizde cumhurbaşkanları ‘’Devletin başı’’ sıfatıyla ‘’kriz’’ ve ‘’önemli’’ anlarda bütün siyasi parti genel başkanlarıyla bir masa etrafında toplar ‘’Devlet aklı’’nı devreye sokardı. Oysa şimdi ‘’Devlet aklı’’nı devreye sokmak için değil parti başkanının PR’ını oluşturmak adına toplu fotoğraf servis etmek için bir araya geliniyor. Fotoğrafa girmeyenler hainlikle suçlanıyor!

Bu siyaset tarzı sürdürülebilir olmadığı gibi; silahların eşitsizliği söz konusudur.