Hayatında CHP’ye oy vermeyenler ve yine vermeyi düşünmediğini söyleyenler… yetmez ama evet çiler… AKP’yi en yenilikçi, en demokrat, en özgürlükçü olarak bugüne kadar savunanlar… başkanlık sistemini savunmak için nefes tüketenlerin hepsi…
Geçmişteki davranışlarından pişmanlık duyduklarını söylemeden özellikle CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘helalleşme’ çıkışı üzerinde sörf yapıyorlar. CHP içindeki değişim ve dönüşümü savunurken oylarının da yüzde 30’u geçmediğini söylemekten geri kalmıyorlar. Doğal olarak gerçekten CHP’yi destekleyip desteklemedikleri anlaşılamıyor.
Ve tabi kendileri dışında herkesten özür ve helalleşme beklerken kendileri ülkenin bu noktaya gelmiş olmasıyla ilgili yaptıkları yüksek katkıyı yok sayarak hiç yanılmamışlar gibi ahkam kesmeyi sürdürüyorlar; her şeyi, her konuyu onlar bilmeye devam ediyor.
Yetmez ama evetçilerin bazıları 2010 referandumu dahil olmak üzere geçmişte iktidara verdikleri desteğin ülkeyi getirdiği bugünkü halden hiç üzerlerine pay almıyorlar. Sanırsınız ki her biri; sütten çıkmış ak kaşık.
CHP’yi dövmeyi seven bu cenah helalleşme çıkışından memnun ve CHP’nin geçmişini dövmeye devam ediyorlar ama hiç kendi günahlarına bakmıyorlar. Tabi onlar kendilerini pirüpak, kendileri dışında herkesin günah çıkarmasını veya geçmişiyle hesaplaşmasını veya helalleşmesinin gerektiğini telkin etmekten geri kalmıyorlar. Onlara göre en büyük sorun hiç kuşku yok CHP! CHP kendi dönemi olmasa bile yapılan her hatanın otomatik sorumlusu! O sebeple ilk helalleşmesi gereken parti. CHP böyle bir helalleşme-hesaplaşma içine girerse bu liberal tayfa otomatik olarak aklanmış...
Onlar ne geçmişte savundukları 12 Eylül uygulamaları, ne Özal dönemi neoliberal uygulamalar adı altında özelleştirmeler, ne de en büyük demokrat dedikleri Erdoğan uygulamalarıyla yüzleşmeyecekler. Vesayet sistemiyle mücadele adı altında TSK’ya kurulan tuzaklar, Ergenekon, Balyoz, Casusluk davalarına sahip çıkmaları; Türkiye bağırsaklarını temizliyor, demokratikleşiyor demeleri… Övgüde sıraya girdikleri Gülen’in yurtdışında yaşamasına üzülüp söyledikleri yurt özlemi bitsin serenatları... sözde 12 Eylül’le hesaplaşılacak vesayet sistemi sona erecek aldatmacalarına toplumu ikna programlarıyla; yetmez ama evet demeleri unutulacak…
Türkiye yeni demokrasi yol haritasını yine bu sürekli yanılan neoliberal tayfanın yönlendirmesiyle bulacak öyle mi, hadi canım.
Erdoğan’a göre yön tayin eden, pozisyon alan bu tayfa kısa süre önce savundukları başkanlık sisteminin açmazları karşısında yanıldıklarını söylemenin aksine Erdoğan’ın çevresinden gelen yüzde 50 artı 1’in fazlalığından hareketle oranın düşürülebileceğini utanmadan söyleyebildiler.
Hem başkanlık olacak, hem bütün yetkiler başkanda toplanacak ama seçmenin yarısından az oy alan biriside seçilebilecek (onlara göre en yüksek oy oranına hala Erdoğan sahip olduğuna göre), toplumun tümüne hükmedecek; bu nasıl bir demokratik anlayıştır anlaşılır gibi değil.
En önde gelenlerinden Nagehan Alçı Kılıçdaroğlu’na ‘Erdoğan da sizin geçmek istediğiniz parlamenter sisteme geçmeyi düşünebiliriz derse oturup konuşur musunuz’ sorusunu yöneltiyor. Sorulan soruda bile çok açık bir Erdoğan hayranlığı, Erdoğan yanılmazlığı var. Neymiş sözde uzlaşma, sözde siyasette yumuşama adına sırf Erdoğan istiyor diye dünyada örneği görülmemiş ucube bir yönetim modeli deneyen, sistemin yanlışlığından-pişmanlığından değil, yüzde elli artı biri almanın zorluğu ortaya çıktığından Türkiye’nin kurumsal yönetim anlayışını çökerten sistemin mucidi Erdoğan istedi diye bir araya gelinecek yine Erdoğan’ın seçilebileceği orana karar verecekler ve bunun adı uzlaşma, siyasette normalleşme olacak.
Sonuç hiç yanılmayan, her durumda haklı olan neoliberal anlayışın aktörleri yeni döneme göre siyasete yöne vermeye çalışıyorlar.
Şimdi yeni senaryo sürümleri gündemde!
Onlara göre ‘rejim’ mevcut sistemden memnun, sistemin değişmesini ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme’ geçilmesini istemiyormuş. ‘Rejim’ Erdoğan ve olası yerine gelecek ‘seküler’ birisinin kolay kontrol edilebileceği düşüncesinden hareketle mevcut sistemden memnunmuş! Öyle ki kamuoyunda sisteme muhalif gibi görüş serdedenler aslında sisteme neden muhalif olduklarını tam olarak bilmeden sistemin esas savunucuları, bazıları ise bizzat ‘rejim’ tarafından görevli kılınan sözde muhaliflermiş! Yani devletin esas aktörleri ‘rejim veya derin devlet’ artık Erdoğan’ı kontrol eder noktaya gelmiş olsa da sorun olmayacağı gibi ola ki başka biri geldi onu da mevcut sistemde kontrol kolaylığı sistemi vazgeçilmez kılıyormuş.
Her ne kadar gidişattan belli rahatsızlıkları varmış gibi gözükseler de ortaya koydukları sözde yeni önermelerde yine bütün kapılar Erdoğan’a çıkıyor.