61 yıllık Baas rejimi, 24 yıllık devlet başkanı Esad’ın ülkeyi terk etmesiyle, 910 kilometrelik en uzun sınıra sahip olduğumuz komşu Suriye’de ‘belirsiz’ yeni bir dönem başladı. Farklı unsurlar yeni dönemde söz sahibi olabilmek için sahada güç elde etme savaşında; tabi ki esas projenin sahipleri emperyal güçlerin destekleriyle…
Projenin parçası olmakla övünen Türkiye’deki iktidar ve çevresi ‘’Esad’ı çökertmenin’’ mutluğuyla ‘zafer sarhoşluğu’ içinde Halep Kalesine asılan bayrak mutluluğunu yaşıyor! Basına yansıyan haberlere göre, Ömer Ahmed Şahrur Genel başkanlığında ‘ampul’ logosuyla ‘’AK PARTİ SYRIA’’ kurulduğuna göre! Bir taraftan da sürekli olarak Suriye’nin ‘toprak bütünlüğü’nden söz ediliyor. Oysa artık Suriye’nin ‘toprak bütünlüğü’nde söz etme gerçekliği kalmamıştır.
Irak ve Libya’dan sonra Suriye’de 2011’de başlayan iç savaştan sonra 61 yıllık Baas rejimi, 8 Aralık Pazar günü devrildi. Orta Doğu’da bir devir kapandı. Soğuk Savaş’ın İsrail düşmanı olarak kalan Orta Doğu’daki son mirasçısı da, emperyalizm projesi 13 yıllık iç savaşın ardından tarihe karıştı. Savaşla birlikte ülkesini terk edip uzun süredir Türkiye’de yaşayan milyonlarca Suriyeli ise, 61 yıllık Baas yönetiminin yıkılmasını büyük bir coşkuyla karşıladı.
Peki AKP’li Orhan Miroğlu’nun Çin’deki fotoğraf paylaşımıyla ‘’Suriyelilerin akın akın’’ ülkelerine dönmesi ne kadar gerçekçi, hakikaten iddia edildiği kadar dönüş var mı, güvenli geri dönüş nasıl sağlanacak ve dönüşlerin başlaması için ne kadar zaman gerekli. Veya dönmenin aksine, El Kaide’nin Suriye’deki uzantısı (eski adıyla El Nusra Cephesi) radikal cihatçı örgütleri çatısı altında toplayan Heyet’u Tahrir el Şam’ın (HTŞ) şeriat yönetim baskısından yeni göçlere muhatap kalınabilir mi? Selefi cihat örgütü HTŞ lideri Ebu Muhammed Golani’nin (El Colani) dünyaya vermeye çalıştığı ılımlı barış mesajları ne kadar gerçekçidir!
Sarığını çıkarıp sakalını kısaltan, askeri kıyafetlerle sevgi böceği kimliğiyle ılımlı mesajlar vermek isteyen, selefilikten istifa etmiş gibi yapan ‘’cihatçı, yeni ılımlı’’ lider olarak sahneye sürülmek istenen Muhammed Golani ne kadar bu rolde kalabilecek!
Henüz ciddi anlamda dönüşler başlamamışken, HTŞ yönetimi altında kalmak istemeyen Suriyelilerin Türkiye’ye göç etmek istediği yönünde haberler göz ardı edilmemelidir.
HTŞ Lideri Ebu Muhammed Golan ‘’İsrail dahil bölgedeki herkesle dostluğa açığız. Esad rejimi, Hizbullah ve İran dışında düşmanımız yok. İsrail’in Lübnan’da Hizbullah’a karşı yaptığı bize çok yardımcı oldu. Şimdi gerisini biz hallediyoruz’’ sözleri projeyi anlatmaktadır.
İsrail Ordusu’nun Golan Tepelerinden sonra Suriye’ye girmesi, Şam’daki pasaport ve göçmen ofislerini bombalaması, bütün nüfus kayıtları ve belgeleri yok etmesi, demografik yapının değiştirilmek istenmesi; Irak’ta yaşanan süreci anımsatmaktadır. İsrail Genelkurmay Başkanı Herzi Halevi’nin, ‘’Bu geceden itibaren ana savaş cephesi Suriye’ye taşınacak. Suriye cephesinde savaşmaya başlayacağız ve kimsenin sınırlarımıza ulaşmasına izin vermeyeceğiz’’ demesi. Ayrıca Rusya’nın Şam güneyindeki Dera kırsalındaki iki bölgeyi İsrail’e devretmesi…
BOP projesi kapsamında daha önce Irak ve Libya’nın üç parçaya bölünmesi gibi emperyal paylaşım savaşıdır. ABD-İsrail ortak yapımıdır, kazanan ABD ve İsrail’dir. Kazananlar arasında Türkiye’de gösterilmekte, Suriye’nin ‘’imar’’ında Türkiye’nin ‘pay’ sahibi olacağı iddia edilmektedir; daha öncekiler gibi taşeronlukla sınırlı kalması sürpriz olmaz. Görünürde kaybedenler olarak Rusya ve İran olarak tanımlanmaktadır. Gelinen bu noktadan sonra artık Suriye’nin toprak bütünlüğünden söz etmek mümkün değildir.
Sıra da PKK/PYD’nin işgal ettiği bölgede devletleşmesi ve tanınması mı vardır? BOP’un yeni hedefi Kıbrıs mıdır?
Hatırlamak gerekirse yıllar önce Erdoğan ‘’tezgah bu, tezgahı da iyi bilelim. Ya biz Özgür Suriye Ordusu’nu ey Amerika seninle beraber kurduk. Bunun adımını sizden önceki Obama yönetimiyle beraber attık. Türkiye’nin Orta Doğu’da bir görevi var. Nedir o görev? Biz Geniş Orta Doğu ve Kuzey Afrika projesinin eş başkanlarından bir tanesiyiz. Ve bu görevi yapıyoruz’’ sözleriyle…
Sürecin kusursuz ilerlediği anlaşılmaktadır…
Mesele Türkiye’nin bu süreçten bütünlüğünü koruyarak çıkıp çıkamayacağıdır. Yoksa ‘havuç politikası’yla büyüyerek küçülme projesine mahkum mu olacaktır!