Mustafa Kemal Atatürk ‘’Basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikri gıdayı vermekte, hulasa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehberdir.’’ 1922
Rusya krizinde ‘arabulucu’ rolü üstlenecek kadar iktidarla arası iyi olan iş insanı, NTV’nin kurucusu, lisans hakkı elinde olan Olay TV’nin sahibi Cavit Çağlar bir anda ‘Merkez medya’ olma rolünü neden üstlendi. Tabi ilk akla gelen medyanın bu kadar kontrol altında olduğunu bile bile biranda ne oldu da medyaya yeniden girme kararı aldığıdır.
Eski aile tanıdığı, iş insanı Hüseyin Köksal’ın ‘‘kutuplaşan medyada bütün kesimlere eşit yaklaşımla ‘tarafsız, özgür’ yayın yapalım ‘Merkez medya’ olalım’’ önerisinden yola çıkıldığı, ona göre kadro oluşturulduğunu açıklamalardan anlıyoruz.
Yine Cavit Çağlar’ın ‘baskı olursa kapatır giderim’ açıklamalarını gördük. Herkesin bildiğini, bu kadar tecrübeli siyasetçi iş insanı Cavit Çağlar’ın basın ve medyanın üzerinde son dönemde ne kadar, hangi tür baskıların olduğunu bilmemesi düşünülemez, yani baskıya direnirim der gibi! Medyaya giriş yaptığına inanıldı, acaba mı denildi!
İddia edilene göre, Meclis’te grubu olan AKP ve MHP’nin grup toplantılarının tamamı bütün kanallardan canlı, CHP ve İYİ Partinin grup toplantıları bazı kanallardan tamamı veya bazı kanallardan bir kısmı yayımlanırken. HDP’nin grup toplantıları hiçbir kanaldan ne canlı ne de banttan yayımlanmazken Olay TV HDP’nin grup toplantısının tamamının canlı yayımlanması kapatmaya konu olayın gerekçesini oluşturmuş!
Kapatma kararından sonra Cavit Çağlar’ın Nagehan Alçı’ya verdiği röportajda ‘yok dediği’ baskının yapıldığını, HDP toplantısının yayımlanmasının gerekçelerden sadece biri olduğu açıkça anlaşılıyor. Baskının sadece o yayınla sınırlı olmadığı, mevcut bir iki yayın organı ve gazete dışında tüm kadroların bizzat iktidar tarafından oluşturulduğunu bilmeyen yok. Bırakınız medyadaki kadro yapılanmasını TV’lere konuk-konuşmacı olarak çağrılanların bile iktidar tarafından oluşturulan ‘havuzdaki isimler’ dışında kimsenin çağrılmadığını birçok medya mensubu ve geçtiğimiz günlerde Şirin Payzın çağrılacakların nasıl belirlendiğini açıkladı.
Olay TV olayında da mevcut kadro yapılanmasından nasıl rahatsız olunduğu, Kanal 7 kadrolarından iktidarın istediği isimlerle yeni bir kadrolaşmanın istendiği, Olay TV’nin yayın hayatına girmesini isteyen diğer ortak Hüseyin Köksal’ın ‘kadro değişikliği ısrarlarını’ kabul etmediğini açıklamalardan anlıyoruz.
Cavit Çağlar iddia edildiği gibi Olay TV’yi kapatmayacağını, yeni oluşturacağı isimlerle devam edeceğini söylüyor. Devam ettiğinde nasıl bir kadro oluşturacağını ve nasıl bir yayın politikası izleyeceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz; tabi ki sürpriz beklemiyoruz!
Olay TV’nin Genel Yayın Yönetmeni Süleyman Sarılar’ın kapanış açıklamasından ve kulis bilgilerinden Hüseyin Köksal’ın medyada devam etmek istediği anlaşılıyor. TV lisansı RTÜK tarafından kolay verilmediği, hele iktidara uzak olabilecek birisinin lisans alabilme imkanı hiç olmadığından var olan lisanslı bir yayın organını alma görüşmelerinin devam ettiği kulis bilgileri var.
Olay TV Ana Haber sunucusu Nevşin Mengü ‘’Cavit Çağlar’ın bizim kanalın yönetimine; ben çok baskı altındayım, bana baskı yapıyorlar İletişim Başkanlığı bana kızıyor aman böyle devam etmesin’ dedi. Şimdi de yok efendim bana baskı gelmedi, ben kendim memnun kalmadım diyor. Mengü, Cavit Çağlar bir gün doğruyu söylerse neyin doğru olduğunu öğreniriz diyor.
Mesele sadece 26 günde yayın hayatına son veren Olay TV meselesi değildir. Her geçen gün daralan özgürlük alanlarının ‘Basın ve medya’ üzerinde yoğunlaşmasıdır. Basın ve medyanın tek sesli hale dönüşmesi, halkın haber alma alanlarının kısıtlanması ve sadece yönetenlerce duyulması istenenlerin yayınlanmasına-söylenmesine dönüşmesidir.
Manşetlerle çarpışa çarpışa geldik diyen yönetenlerin, meydanlarda gazete ve TV isimleri vererek; bunları almayın evinize sokmayın, seyretmeyin açıklamaları kayıtlarda duruyor.
Yasama, yürütme, yargıdan sonra dördüncü kuvvet denilen, zaman zamanda birinci kuvvet olarak görülen medya iktidarın olmazsa olmaz güç alanıdır. Kendi hakimiyet alanları dışında olduğu dönemlerde medyayı siyaset üzerinde vesayet aracı olarak görenler diğer alanlarda olduğu gibi medyayı kontrol eder hale geldikten sonra medyayı rakipleri üzerinde vesayet aracı olarak kullanmakta bir sakınca görmüyorlar.
20 Nisan 1994 tarihinde, ‘Dinci yayın organlarını’ kontrol edebilmek için kurulan RTÜK bugün medyanın yüzde yüzüne hakim değiliz diyen iktidarın hakim olamadığı yayın organları üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sallanıyor. Yeni lisans alabilmek zaten çok zor, muhalif demeyelim iktidarın istediği yayın çizgisi dışına çıkan yayın organlarına yüksek para cezaları, uzun kapatma cezaları ve kesin kapatma uyarıları eksik olmuyor.
İktidarın çizgisine girmeyenler, çizgisinden uzaklaşmaya korkuyor!
Olay TV’nin kapatılmasıyla 180 kişi işsizler ordusuna katıldı.
Korkma, susma, konuş Türkiye; şimdi değilse ne zaman?
‘’Matbuat hiçbir sebeple tahakküm ve nüfuza tabi tutulamaz.’’ 1923
‘’Basın hürriyetinden doğan mahzurların giderilme vasıtası, yine basın hürriyetidir.’’ 1925 Mustafa Kemal