Kurucusunun Abdullah Öcalan olarak bilindiği, küresel güçlerin de desteğini arkasına alan PKK terör örgütü bugüne kadar yaklaşık olarak 40 bin vatandaşımızı katletti, 40 bin haneye ateş düşürdü, milyarlarca dolar ekonomik kayıplara yol açtı, Türkiye’ye büyük zaman ve efor kaybı yaşattı. Her şeyden önce ülkenin kardeşliğine, bütünlüğüne, bir arada yaşama dinamit koydu.
1 Ekim Meclis açılışında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin ‘beklenmeyen’ bir anda (Temel Strateji Araştırma Başkanı Abdurrahim Semavi, Rudav’da bu planın 1 yıl önce başladığını iddia etmektedir), DEM’lilerin elini sıkması siyasal gündemi sarstı. Oysa aynı Devlet Bahçeli, en üst perdeden DEM Anayasa Mahkemesi tarafından kapatılsın, DEM’li siyasetçiler hakkında gereği yapılsın. DEM’i kapatmayan Anayasa Mahkemesi de kapatılsın sözlerinin ardından yaptığı hamle, yetmedi bir süre sonra kimsenin tahmin etmediği bir çıkışla ‘’Abdullah Öcalan, PKK’nın silah bıraktığını ilan etsin, gelsin Meclis DEM grubunda konuşsun görüşünde ısrar etmesi; güncel dertleri unutturdu, bütün gündem bu oldu.
PKK’ya bağlı Halk Savunma Merkezi (HPG) TUSAŞ saldırısını üstlendi. Açıklamasında TUSAŞ’ın ‘’ürettiği silahlar’’ nedeniyle hedef alındığını öne sürdü. İçişleri Bakanlığı HPG’yi PKK’nın silahlı kanadı olarak tanımlıyor.
Kaldı ki yeni açılım mı, çözüm süreci mi adına henüz karar verilmeyen sürecin PKK’nın yayın organı Rudav’da çıkan haberlere göre böyle bir planın 2023 Ekim’inden beri planlandığı iddia edilmektedir.
Kandil’de artık PKK’nın az sayıda silahlı birlikleri, az sayıda boomer’lar kalmıştır. PKK’nın silahlı güçleri Suriye’de oluşturulmak istenen küresel destekli sözde büyük Kürdistan’a intikal ettiği 140 bine yakın silahlı güç YPG olarak faaliyetlerine devam etmekte olduğu bilinmektedir.
Burada esas üzerinde durulması gereken konu PKK, ABD-AB ve Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak tanımlanırken YPG, uluslararası arenada terör örgütü olarak tanımlanmıyor olmasıdır. Uluslararası haklardan kaynaklı hakka dayanarak Kandil’e istendiğinde operasyon yapabilirken YPG’nin olduğu bölgeye sınır ötesi harekat yapılamamasının nedeni YPG’nin ABD-AB ve Birleşmiş Milletler tarafından terör örgütü olarak görülmemesidir.
Elbette Devlet Bahçeli’nin çıkışı her anlamda önemlidir. Diyelim ki Kandil ve bazı çevrelerden yükselen ‘’Abdullah Öcalan bizi bağlamaz’’ çıkışlarına rağmen Abdullah Öcalan PKK’ya silah bırakma çağrısı yaptı, PKK’da tamam bu çağrıya uyuyorum dedi; bir tek PKK yok ki!
YPG’ye dönüşmüş yaklaşık 140 bin silahlı gücü ve PYD/KCK Suriye’de.
Kendisini PKK’nın silahlı kanadı sayan Halk Savunma Merkezi (HPG) var!
DEM içinde Abdullah Öcalan’ı adres gösterenler olduğu gibi, adres olarak görmeyenler var. Bir taraf İmralı’yı dikkate alırken bir taraf ise Edirne’yi Selahattin Demirtaş’ı adres olarak görmektedir. İktidarda, ne Kandil ne Edirne; adres İmralı diyerek adresin Öcalan olduğun işaret etmektedir.
Abdullah Öcalan ile iktidarın ilişkileri ihtiyaca ayarlı çok çok iyi olduğu gibi ilişkilerin askıya alındığı dönemlerde sıkça yaşandı. İktidarın ihtiyaç ayarlı her türlü ilişki kurması ‘’Devlet’’ adına olduğu, Öcalan’dan ‘seçim ayarlı’ mektup getiren akademisyenlere hiç bir şey olmaz hatta ödüllendirilirken, Öcalan ile yapılan görüşmelerde gıyabında adı geçti diye Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer için görevden alma sebebi olarak görülebiliyor.
PKK Kurucu lideri Abdullah Öcalan gelsin Meclis’e Devlet Bahçeli’nin konuştuğu kürsüde ‘barış adına’ konuşsun denirken, PKK ile iltisak içinde olduğu iddia edilen belediye başkanları görevden alınıyor, tutuklanıp cezaevlerine atılıyor, burada garip siyaset oyunu yoksa…
Bu belediye başkanları Abdullah Öcalan’dan daha ileri PKK’lılar mı, bunlar çağrı dışında kalan yok edilmesi gerekenler mi, yoksa son kayyumlarla birlikte 149 olan kayyumlara Öcalan devam edebilirsiniz mi diyor! Kayyumlar üzerinden pazarlıklar mı yapılıyor, sokak terörize edilerek güvenlik kaygısı mı oluşturulmak isteniyor; her şeyi unut, her şey BEKA mı deniyor!
CHP gelirse Abdullah Öcalan’ı serbest bırakacak diyenlermiş esas Öcalan’ı serbest bırakmak isteyenler! Dün kendileri dışında herkesi Apo’cu olmakla suçlayanların cansiperane Abdullah Öcalan’ı savunması, gelsin Meclis’te konuşsun demesi dikkatle takip edilmesi gereken bir durumdur!