TBMM Ocak ayının son günkü toplantısında, üyesi Can Atalay ile ilgili mahkeme kararının okuttu ve TBMM üyeliğini oylatarak üyeliğini düşürme kararı aldı. Uyulması gereken Anayasa kitapçıklarının Meclis başkanlığına fırlatıldığı tarihi bir günde elbette bu karara kalkan elleri tarih yazacak da, nasıl yazacak! AKP Grup Başkanı Özlem Zengin ‘’Anayasa atılmak için değil, okunmak içindir’’ diyor. Oysa Anayasa sadece okunmak için değil, okuduğunu anlamak ve uygulamak içindir; okuyup uygulamadıktan sonra ne anlamı olur ki!
Neresinden bakarsanız bakın iler tutar tarafı olmayan, liğme liğme dökülen bir dönemin içindeyiz. Anayasa, bizzat uygulayıcıları ‘Yasama, Yürütme, Yargı’ tarafından yok saylıyor, anayasanın açık hükümlerine karşı adeta ‘Yargı ve Yasama’ eliyle ‘Darbe’ yapılıyor.
Düne kadar yazılmayan ve söylenmeyen kalmamış olsa da olanlara bir kez daha bakalım. Can Atalay Gezi Davası yargılaması devam ederken 14 Mayıs 2023 günü Türkiye İşçi Partisi Hatay milletvekili olarak seçildi. CHP Grup Başkanı Gökhan Günaydın’ın dediği gibi hep bugünü konuşuyoruz, Gezi Davası’nın biraz geçmişine bakmak gerekir. Gezi ile ilgili başlatılan soruşturmada 30 Ocak 2014’te kovuşturmaya yer yoktur denildi. 27 Şubat 2014’te bir kez daha aynı karar verildi, buna rağmen kovuşturma başlatıldı. İstanbul 30’ncu Ağır Ceza Mahkemesi 18 Şubat 2020 tarihinde Gezi Davası sanıklarının tamamı için beraat kararı verdi. Yani 10 yıl önce iki kez üst üste kovuşturmaya yer yoktur kararı verildi ve 4 yıl önce sanıkların tamamı beraat etti. Buradan açıkça anlaşılmaktadır ki bu dava siyasi bir davadır.
Yeniden başlayan Gezi yargılamasında yerel mahkemenin Can Atalay’la ilgili mahkumiyet kararını Yargıtay onayladı. AYM’ye yapılan bireysel başvuru hakkı kapsamında AYM iki kez üst üste ‘Hak ihlali’ ne karar vererek Can Atalay’ın milletvekili görevine dönmesi gerektiği yönünde karar verdi. Bundan sonra ‘Yargıtay ile AYM’ arasında ‘çekişme’ başladı. Yargıtay hem TBMM’ye hem de AYM’ye had bildirircesine baskı oluşturdu. Birbirini denetleyen ve birbirinden bağımsız erklerin yatay hiyerarşisine uymayan söylemler sonucu maalesef ‘Yasama’ yargının talimatıyla kendi üyesinin üyeliğine son verdi.
Aylardır süren tartışmada her konuda olduğu gibi kamuoyu yine bölündü, taraflar oluştu. İktidar tarafı Can Atalay’ı suçlu ilan edip kararı savunarak Yargıtay’ında bir üst yargı olduğu iddiasıyla kararın doğruluğunda ısrar etti. Bir taraf ise Anayasa’ya göre, Anayasa Mahkemesi kararlarının herkesi bağladığı savını dile getirdi.
Yürütmenin başı bazen sessiz kalırken zaman zaman kendilerine bu konuda hakemlik görevi düştüğünü iddia edip Yargıtay’dan yana pozisyon alarak ‘’Yargıtay kararı bir kenara atılmaz.’’ Oysa yürütmenin hakemlik görevi olamaz çünkü AYM kararları yürütmeyi de bağlar ayrıca yürütme de denetime tabidir…
Yargıtay kararının bir kenara atıldığı söz konusu değil…
Kararların bağlayıcı olması çok açıktır. Anayasa’nın madde 153 gereğince; ‘’Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazetede yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar’’. AYM’nin bireysel başvuru kararları tıpkı Mahkeme’nin diğer kararları gibi şekli ve maddi anlamda kesin hüküm teşkil edip genel bağlayıcı niteliğe sahiptir. Bu kadar açık ve kesin bir hüküm karşısında herhangi bir söze gerek olmaması gerekir. Zira Mahkeme kararlarına uyulmayan bir yerde hukuk devleti ilkesinden söz edilemez.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organlar eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.
AKP, 2010 yılında kendisinin getirmekle övündüğü AYM’ye bireysel başvuru hakkını bugün yok saymaktadır. AKP geçmişte neyi eleştirmişse bugün aynısına dönüşmüş, aynısını yapmaktadır. Çok şikayet ettiği vesayet sistemini kendisi oluşturmuştur. Anayasa’yı yok sayan bir iktidarın ‘diğerlerinden’ anayasaya uymasını beklemesi tutarsızlıktır. Anayasa’nın açık hükümlerine rağmen Can Atalay üzerinden oluşturulan siyasi gerginlik yine bir kutuplaştırma, ayrıştırma, kendi tabanını yerel seçimlere dönük konsolide etme projesidir.
‘’Yasama, yürütme yargı iç içe geçmişse, özgürlükler garantide değilse, anayasa yok demektir. Kuvvet kimdeyse o hakimdir…’’ Jean-Jacques Rousseau