‘’Bir tarafta açlık ve yoksulluk, bir tarafta şatafat varsa burada bir sorun var demektir’’ diyen R.Tayyip Erdoğan’ın sözlerinden oluşan AKP Çocukları diye bir Tweettır sayfasında, sıklıkla Kürşat Ayvatoğlu’nun görüntülerine benzer ’son model çakarlı araçlar, ultra lüks kıyafetler, çılgın eğlence’ görüntüleri her daim görürsünüz. Başka yerlerde de son günlerin gündemi olan ‘pudra şekeri’ kadar gündem olmayan benzer görüntüleri görmek mümkün. Mesele sadece AKP Genel Merkezinde ‘Büro elemanı’ olan Kürşat Ayvatoğlu’nun bir nefeste çektiği asgari ücret tutarındaki ‘kokain mi’ yoksa o burundan çektiğine ‘pudra şekeri’ demiş olması mı? Çılgın yaşamı, milyon dolarlık araç parkının kaynağına bakan, merak eden pek yok!
Mevzu çok daha derinlerde! Mevzu uzun iktidar döneminin çürüttüğü iktidar anlayışı… 3 Y’den biri olan yolsuzluğu önlemek için iktidara gelenlerin, en alt düzeydeki büro elamanının gösterişinden arta kalanlar toplumun bu kadar dikkatini çekiyorsa, kim bilir biraz daha üst düzeyde yöneticilik yapanlarla ilgili araştırma yapılsa; toplumun aklını alacak neler çıkar neler!
Aslında Erdoğan’ın istediğimiz gençliği oluşturamadık derken biraz haksızlık etmiş! Gündem olan bu genç olayı herkesten iyi görerek; iktidardakilere yanaşırsam, onlarla olursam ‘yoksulluğumdan’ kurtulurum demiş ve de çok hızlı kurtulmuş, zenginler sınıfına terfi etmiş!
Lise eğitimini yarıda bırakan bu genç, Fen İşleri Müdürlüğünden 2014 seçimlerinde AKP Kastamonu Belediye Başkanı seçilen Tahsin Babaş döneminde kaynakçı olarak işe başlamış. Hızla yükselmiş, önce başkanın özel kalemi olmuş, maharetli işler yapmışlar ki! Kastamonuluların iddiasına göre bu gencin arkasında yüzlerce dairesi olan AKP’li eski başkan var. Başkan son seçimlerde seçimi kaybedince ‘güvenilir’ elamanını genel merkeze büro elamanı ve Tanıtımdan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Hamza Dağ’ın ‘telefonunu’ taşıyacak’ kadar yakın elamanı yapmış.
‘Pudra şekeri’ bir yana, AKP yetkililerince önemsizleştirilen ‘büro elamanı’ kısa sürede milyon dolarlık araçlara sahip olabiliyorsa biraz daha yukarıdakilerin mal varlıkları nedir acaba? Milyonluk araçlar ayakkabı kutularına falanda saklanmaz ki, tam aksine; binilecek, şovlar, gösterişler yapılacak, statü kazanılacak!
Ve tabi ortaya saçılanlara önce şantaj denerek küçümsendi. Diyelim ki şantaj için çekimler yapıldı. Kokain çekmeyi masumlaştırır, olayı ortadan kaldırır mı?
Yine olayı küçümseyen AKP yöneticilerine sorulması gereken bir başka konu ise diyelim ki ‘kokain’ kullandığı fark edilmedi o lüks araçlarda mı görülmedi, yoksa kendi çevrelerinde sıradanlaşan yaşam şekli olduğu için dikkatleri mi çekmedi.
İktidar çevresindeki bu küçük uyuşturucu-yolsuzluk sızıntısının üzerine gidilir, gereği yapılır, siyasal bir arınma çıkar mı denirse hiçbir şey olmaz. İlk ifade ‘pudra şekerinden’ vazgeçildi, içici olduğu kabul edildi şimdilik ‘ev hapsiyle’ serbest bırakıldı. Bakarsınız ‘temin ve satıcı’ suçlamasıyla edindiği mal varlığının kaynağı olarak gösterilebilir. Böyle bir durumda siyasi gücünü kullanarak mal varlığını edinmemiş, siyasette temizlenmiş olur!
Konu muhalefetin gündeminde, kamuoyunun dikkati bu konuya çevrilmiş gibi. Gibi diyorum kamuoyu bu olaylara oldukça alışık, birkaç gün sonra gündemden düşer. İktidar çevreleri de biz gereğini yaptık bundan sonra konu ‘bağımsız yargının’ der çıkar.
Maalesef yıllardır tartışılan ‘yolsuzluk’ suç değil, edinimleri ilgili paydaşlarla paylaşmamak suç. Sistemin kendi düzeni içinde, kendi kurallarına göre ‘dağılım’ olduğu sürece ne toplum ne de ilgili yargının dikkatini çekmiyor. Ne zamanki dağılımda ‘adaletsizlik!’ yaşanırsa o zaman gürültü kopuyor. Bütün kopan gürültülere rağmen sonuç değişiyor mu derseniz hiçbir değişiklik olmadan aktörlerin değişmesiyle yolsuzluk çarkı dönmeye devam ediyor.
Peki kitleler bu yaşananlardan rahatsız mı, pek rahatsız oldukları söylenemez. Kitlelerdeki temel duygu ‘bende olsam yaparım’ ve ‘sıra bana ne zaman gelecek’ duygusu gibi. Çünkü yönetilende biliyor yönetenin bir anda zenginleşmesinin normal olmadığını. Ve yönetenini takdir ediyor ‘at binenin, kılıç kuşananın’ veya ‘bal tutan parmağını yalar’ diyor.
Bu arada yönetilenin yönetenden haklı veya haksız, küçük veya büyük talepleri devam ediyor. Sistemin içinde eşit mücadele şartlarında hak ettiklerini elde edemeyeceğine inanan yönetilenin umudu yönetene bağlanmışsa, yönetenin yaptıklarına göz yummasa bile sessiz kalmayı tercih ediyor.
Bugüne kadar Kürşat Ayvatoğlu’nun olayından çok daha büyüklerinden bile bir şey çıkmamışsa, bu olaydan da çıkacağı şüphelidir.
Yönetenler yine ‘en milli, en manevi, en kahraman’ iddialarıyla yollarına devam edecektir. Halk çocukları da umutsuz bir şekilde iş başvurusu kuyruklarında bir umutla piyangoya dönüşen ‘işe alınanın’ kendileri olması umuduyla beklemeyi sürdürecekler…
Ne demişler ‘’Sağıra sözünü, köre yüzünü süsleme, yorulursun.’’
Son zamanlarda sıkça alıntı yapılan George Orwell’den bir sözle yazıyı bitirelim ‘’Aslında hiçbir şey yasadışı değildi. Çünkü artık yasa diye bir şey yoktu.’’