Ukrayna krizinde kimisi Batı adına Kutsal Savaş ilan ediyor kimisi ise Batı’yı dünyaya şikâyet ediyor. ABD medyası başta olmak üzere hemen hemen herkes gidişatın ne yönde olacağı üzerine yayınlar yapmaktadır. Dünya Ukrayna kriziyle uğraşırken İngiltere Başbakanı Boris Johnson, Avrupa'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana en büyük savaşın çıkabileceğini söyledi. Böyle bir savaş çıkarsa bunun sorumlusu sizce kim olur? NATO’mu? Avrupa Birliği mi? Rusya mı?. Savaş sadece Türkiye’de değil dünyanın pek çok yerinde devletleri, siyasetçileri, sanatçıları ve sıradan insanları bile ikiye bölmüş durumdadır. Türkiye’de kim Natocu kim Putinci diye tartışılırken Batı Medyasındaki Rusçuların kim olduğunu inceledim.
ZİZEK: RUSYA KENDİNİ SAVUNUYOR
Dünyanın önde gelen ekonomi gazetelerinden Wall Street Journal'da Stephen Fidler imzasıyla yayımlanan yazıda "Putin, Soğuk Savaş sonrasındaki Rusya'yı küçük düşüren anlaşmaları geçersiz kılmak istiyor" dendi. Yabancı basında Chicago Üniversitesi Uluslararası İlişkiler alanında uzman Prof. Dr. John Mearsheimer ise savaşı NATO’nun çıkarttığı görüşündedir. Friedman ve Nuttal’a göre; ABD, Ukrayna krizini bir NATO-Rusya savaşına dönüştürerek kaosu daha da derinleştirmek istemektedir.
Slavoj Zizek Project Sindicate haber sitesindeki yazısında, Avrupa’nın ikiyüzlü davrandığını ifade etmektedir. Öncelikle Ukraynalı ve Afganistanlı göçmenler arasındaki ayrımcılığa vurgu yaptı. İkinci olarak NATO’nun doğuya doğru genişlemesinin Rusya’da güvenlik endişesi yarattığını belirtti. Ona göre; Avrupa’nın yaptığı retorik kendi ülkelerinde Rusya ve Çin’e göre daha iyi yaşam standartlarının olduğudur. Eğer bunu başarabilirlerse eski kolonyal geçmişlerine rağmen diğer ülkeleri kendi yanlarına çekebilirler. Böylelikle Çin, Rusya’yı açıktan destekleme cesaretini gösteremez.
WASHİNGTON POST: TEK KUTUPLULUK BİTTİ
Moskova’nın ilk amacı NATO’nun doğuya doğru genişlemesine engel olabilmek olduğunu söyleyebiliriz. Moskova'nın, Ukrayna'nın yanı sıra Finlandiya ve İsveç gibi ülkelerin de NATO'ya alınmayacağının teyit edilmesini istediği bildirildi. Fidler'a konuşan uzmanlar, Rusya'nın Batı devletleriyle arasındaki tampon bölgeyi Sovyetler Birliği dönemindeki kadar genişletmeyi hedeflediğini söyledi. Milyonlarca Rus'un da tıpkı Putin gibi Ukrayna'nın aslında Rusya toprağı olduğunu düşündüğü de hatırlatıldı. ABD'nin bir diğer önemli gazetesi The Washington Post’da Yayın Kurulu başlığıyla yayımladığı yazıda Soğuk Savaş sonrası kurulan uluslararası düzenin bitişini ilan etti. Putin'in, "Ukrayna'nın Rusça konuşanlara soykırım planları yapması" gibi, haksız iddialarla ülkenin doğusundaki bölgeleri tanıdığı öne sürüldü. Beyaz Saray'ın şimdiye kadar caydırıcılığı sağlayamadığı vurgulanarak acilen kapsamlı yaptırımlar uygulaması gerektiği iddia edildi.
KISELYOV: SİLAHIMIZI KULLANACAĞIZ
Haftalık popüler Vesti Nedeli haber programındaki bir manşet, Ukrayna'nın ölümcül yardımla "pompalandığını" ve "kitlesel psikoza" sürüklendiğini söyledi. Programın sunucusu ve muhtemelen ülkedeki en yüksek sesli medya yorumcusu Dmitry Kiselyov, "Ukrayna'nın NATO'ya katılımından veya Ukrayna topraklarında askeri bir asimilasyondan bahsediyorsak, o zaman silahımızı ABD'nin kafasına dayayacağız" dedi.
FRIEDMAN: NATO VE ABD SUÇLU
New York Times gazetesinin ünlü köşe yazarlarından Thomas L. Friedman, "Bu Putin'in savaşı ama ABD ve NATO da masum görgü tanıkları değil" başlığıyla sıcak gündeme dâhil oldu. Ukrayna'nın AB ve NATO üyeliğine meyletmesinin Putin için bir namus meselesi haline getirildiğini söyleyen Friedman, bu krizi büyüten iki ana sebep olduğunu öne sürdü. Bunlardan birincisi, Sovyetler Birliği'nin dağılmasına rağmen ABD'nin 1990'larda NATO'nun genişlemesini sağlaması. Friedman, ikinci nedenin daha önemli olduğunu vurgulayarak, bunu da şöyle açıkladı: NATO'nun ülkesinin sınırlarına dayanmasını kullanan Putin, bu sayede Rusları yanına çekerek ülkedeki sıkıntıları unutturdu. Friedman’a göre; Ukrayna krizi Putin, bugün bu şekilde hareket ederken yalnızca 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana yürürlükte olan, hiçbir devletin komşusunu öylece işgal edemeyeceğini ön gören uluslararası sistemin kurallarını tek taraflı olarak yeniden yazmayı amaçlamakla kalmıyor, aynı zamanda Soğuk Savaş’tan sonra Rusya’ya dayatıldığını düşündüğü güç dengesini de değiştirmeye çalışıyor. Bu denge, ya da Putin’in bakış açısına göre dengesizlik, 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya’ya dayatılan aşağılayıcı Versay Antlaşması ile eşdeğerdi. Rusya’nın durumunda bu, NATO’nun genişlemesinin yalnızca Polonya gibi Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanının bir parçası olan Doğu Avrupa ülkeleriyle sınırlı kalmayarak Ukrayna gibi Sovyetler Birliği’nin doğrudan parçası olan devletleri de içereceğini Moskova’nın zorla kabul etmesi anlamına geliyordu.” Ancak Friedman’ın zaman zaman Rusya’yı değil ama Putin’i eleştiren demeçleri de vardır. Rus medya kuruluşu RT ise AB ve sığınmacı karşıtı politikalarıyla bilinen Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UKIP) eski genel başkanı Paul Nuttall'un makalesine internet sitesinde yer verdi. "Eski bir Avrupa Parlamentosu milletvekili olarak AB'nin Ukrayna'yı ne kadar istikrarsızlaştırdığını biliyorum" başlığıyla yayımlanan yazıda Nuttall, 2014'te AB'nin doğuya yayılmasının provokatif ve aptalca olduğunu savunduğunu ve zamanın kendisini haklı çıkardığını vurguladı.
RICHARD HAASS: YAPTIRIMLAR RUSYA’YI ENGELLEMEZ
Batılı ülkelerin teker teker yaptırımlar açıklamasının ardından ilk olarak Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dün bu tepkiyi beklediklerini, yaptırımlara alışkın olduklarını belirtti. ABD politikalarını belirleyen isimlerden CFR Başkanı Richard Haass, “Yaptırımlar önemli bir araçtır, ancak her derde deva değildir” diye yazıyor. Moskova'nın ABD Büyükelçisi Anatoly Antonov da sosyal medyada, yaptırımların hiçbir şeyi çözmeyeceğini dile getirdi. "Ülkemizin Batı'nın kısıtlamaları olmadan geçirdiği bir günü hatırlamıyorum. Bu gibi durumlarda nasıl çalışmak gerektiğini öğrendik. Yalnızca hayatta kalma değil aynı zamanda devletimizi geliştirmeyi de. Bize karşı uygulanacak yaptırımlar şüphesiz ki küresel finans ve enerji piyasasını etkileyecek" dedi. Antonov ayrıca ABD vatandaşlarının da artan fiyatların sonuçlarından etkileneceğini ekledi.
Bilindiği üzere Rusya Kırım’ı ilhak ettiğinde de Avrupalılar Rusya’ya yaptırım uyguladı. Ancak Putin Merkez Bankası rezervlerini zenginleştirerek bugünkü sürece geldi. ABD Hazine Bakanlığı'nın Dış Varlıklar Kontrol Dairesi eski Başkanı John E. Smith, The Washington Post'a, "Yaptırımlar Putin'in Ukrayna'yı, özellikle de ayrılıkçı cumhuriyetleri işgalini önleyecek mi? Muhtemelen hayır. ifadelerini kullandı.
Tufts Üniversitesi Fletcher Hukuk ve Diplomasi Okulu'nda uluslararası politika profesörü olarak görev yapan Daniel W. Drezner, Washington Post'a yaptığı açıklamada, "Yaptırımların bir ağırlığı var ve bu noktada kullanılmalarının münasip olduğu açık. Çünkü Rusya bir kırmızı çizgiyi geçti. Ama en ağır ekonomik yaptırımların bile bir süper gücün liderinin sahip olmaya ant içtiği bir toprağı almasına engel olacağını düşünmek kurgudan ibaret" diye konuştu.
Rice Üniversitesi'nden siyaset bilimi uzmanı Clifton Morgan ise yaptırımların bir dış politika aracı olarak etkinliğinin yüzde 50 civarında olduğunu belirtti. Morgan, inceledikleri 1412 olayın aşağı yukarı yarısında yaptırım tehdidinin amaçlanan sonucu getirdiğini ancak Putin söz konusu olduğunda, yaptırımların gücünün "söz konusu meselelere atfettiği öneme bağlı" olduğunu ifade etti.
DENIK: İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ İHLAL
Son günlerde Avrupalı pek çok ülke Rus yanlısı medyayı yasaklamaktadır. Ancak bu yasaklara karşı çıkan basında var. Örneğin; Çekya, nefret söylemi yaydığı iddiasıyla çok sayıda Rusya yanlısı internet platformunu kapattı. Çekya’da bölgesel bir gazete olan Deník bunun yanlış bir karar olduğu kanısında. Çünkü Rus yanlısı yayınları ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmektedir.