Kürt siyasal hareketi sürekli olarak Türk solunu egemen ulus kibri ile suçlamaktadır. Günümüzde Kürt siyasal hareketi kesinlikle olay ve olgulara sınıfsal yaklaşmamaktadır. Kimlik siyaseti yaparak kendilerini toplumun belli bir kesiminden izole etmektedir. Yanlış taktik/stratejik hatalar neticesinde Türk solunu kendilerinden uzaklaştırmaktadırlar. Önsel olarak Kürt siyasal hareketi kendilerini Türkiye’nin 3. büyük partisi olarak görerek pederşahi bir tavırla Türk solunu küçümsemektedir. Oysa Türk solu Kürt sorunu konusunda üzerine düşen görevi her zaman yapmıştır. Geçmişte “Kürt” kelimesinin bile absürt karşılandığı dönemde “Doğu mitingleri” yaparak Kürt sorununu Türkiye siyasetinde duyurmuştur. Kürtlerin demokratik haklara sahip olması için her platformda elinden geleni yapmıştır.
Günümüzde DEM Parti’yi sosyalist bir parti olarak gören yoktur herhalde. Partinin içinde sosyalistlerin olması o partiyi sosyalist yapmaz. Bir partinin sosyalist olması için programına ve ilkelerine bakılır. Bugün DEM Parti sadece Kürtlerin hakları noktasında bir şeyler söylemektedir. Sınıfsal bir tutumları yoktur. Marksizm sadece işçilerin ideolojisi değildir. Tüm ezilenlerin ideolojisidir. Türkiye’de Türk ve Kürt insanının temel ihtiyaçları hemen hemen aynıdır. Türk ve Kürt işçisi de ezilmektedir. Mesele zengin ile yoksul arasındaki uzlaşmaz çelişkidir. Şimdi bunu görmezden gelerek sadece Kürtlerin partisi gibi davranılırsa Türk solu neden DEM Parti’yi desteklesin? Bu bir dayatmacılık değil de nedir?
Kürt siyasal hareketinde Marksist bir hareket olmaktan çıkıp “Biji Obamacılığa” bir evriliş söz konusudur. PKK, Amerika’nın Ortadoğu’daki petrol bekçiliği görevini üstlenmiş gibi siyaset yapmaktadır. Bağımsız bir Kürt devleti kurmaktan demokratik özerkliğe geçiş stratejisi izlemektedirler. Marksizm’de ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı vardır. Evet… kabul ediyorum ancak Marksizm’de şöyle bir algoritma da vardır. Egemen ulusun sosyalistleri ezilen ulusun sosyalistlerini destekler ama başarı gelince de ezilen ulusların sosyalistleri egemen ulusun sosyalistlerinin yanında durur. Bu perspektiften bakıldığında Kürt siyasal hareketi bunların hiçbirini yapmamaktadır. Demokratik mücadeleye de yanaşmamaktadırlar.
Somut durumun tahlilini yapmak gerekirse 50 sene önceki Kürtlerin “Kart-kurt-Türk” diye yaftalanma devri de bitmiştir. Hala birtakım haksızlıklar oluyor. Ancak silahlı mücadele miadını doldurmuştur. Legal yollardan siyaset yapılmalıdır. Her Türk askeri şehit olduğunda Türk solunun Kürt siyasal hareketine destek vermesi de imkânsız hâle gelmektedir. Halklar arasında bir düşmanlık yoktur. Mesele ekmeğin adil şekilde bölüşülmesi meselesidir. Kürt siyasal hareketi aynı zamanda laiklik konusunda da yeterince hassas değildir. Partilerinde gerici isimlere yer vermektedirler. Türk solunun ise en hassas noktalarından birisi: “Laiklik”tir. Türk solunun Kemalist damarlarının olması bu konuda hassas bir rol oynamaktadır.
Yapmamız gereken şey demokratik bir ülkede eşit şartlarda birlikte yaşayabilmektir. Ancak milliyetçiliğin yükseldiği dönemlerde refleks olarak her iki taraf da sert tepkiler vermektedir. Özellikle siyasilerin sorumsuz tavırları her iki halkı da kışkırtmaktadır. Milliyetçi paradigmalarla değil, sınıfsal bir bakış açısıyla Kürt sorunu çözülebilir. Çünkü milliyetçilik denilen ideoloji halkları birbirine düşman eden bir faktördür.