Sıfır Enflasyon-İşsizlik ve Düşük Döviz Kuru Mümkün Mü

Dr. Girayalp Karakuş

Türkiye’de yurttaşlar dolar kurunun bir gün içinde 6 lira düşmesini konuşmaktadır. Ancak insanlarımız sorunsalı sadece liderler üzerinden yorumlamaktadır. Hiç kuşkusuz liderlerin uyguladığı ekonomi-politik ekonomi üzerinde etkilidir. Ancak somut durumu tahlil ederken birkaç akademisyen ve gazeteci dışında kapitalizmin sürekli krizler yaratan bir sistem olduğunu ele alan olmamıştır. Sorunsal sadece Tayyip Erdoğan veyahut başka biri tarafından kaynaklanmamaktadır. Elbette Erdoğan ve şürekâsının ekonomiyi iyi yönetemediği tanıtsal bir gerçeklik. Ancak sistemsel değişiklik olmazsa aynı sorunları kronik olarak yaşayacağımızı söyleyebiliriz. Doların hâkimiyetinde olan ülkelerde bu tarz sorunların yaşanması mümkündür. Ancak ekonomik kırılganlığın azaltılması, sıfır enflasyon-işsizlik, düşük döviz kuru mümkündür. Zira geçmişte bunun örnekleri vardır. Somutun zenginliğinde soyut gerçekliği ararsak bunun panzehiri “devletin şirket mantığıyla yönetilme” mantığından vazgeçilmesi, kamucu politikalar ve gerçekten halkçı devlet anlayışıdır. Bunun için önerilerimiz şunlardır:

            -Başbakanlık Denetleme Kurulu raporlarına göre kâr getiren KİT’ler canlandırılmalı, -Devlet Üretme Çiflikleri, özel bir kanunla özerk Kamu İktisadi Teşekkülleri halinde gerçekleşmesi gerekir, -Modern tarım tekniğinin kolayca ve ucuza küçük ekincilerimize kadar ulaşabilmesi için, Zirai Donatım Kurumları yeniden örgütlenmeli, -Her çeşit tahıl için ayrı ayrı Teknik ve Bilim İstasyonları gerek devletçe, gerek diğer örgütlerce kurulmalı, -Topraksız Köylü Örgütleri kurulmalı, -Köylüye düşük faizden krediler verilmeli,  -Zorunlu temel eğitim 11 yıla çıkmalı, - Döviz fonları göz önüne alınarak 5’er yıllık Ağır Sanayi Planları yapılmalı, -KİT’ler halk örgütlerine verilmeli, -İthalat planlı ekonomiye göre yapılmalı, -Devlet Bankaları kurularak ulusal sanayileşme planımızı desteklemeli, - İç ticaret yalnızca ulusal parayla yapılmalı, -Kooperatifçi alturist dayanışmacılık aktif hâle getirilmeli, -Ürünlerimizin ihracatı sendika ve kitle örgütlerinin temsil edildiği devlet eliyle yapılmalı, -Yabancı sermayenin ülkemize siyasi ve ekonomik açıdan müdahalesine izin verilmemeli, -Hızlı sanayileşme ile iş hacmi genişletilmeli ve işsizlik sıfıra indirgenmeli. Zira hayat pahalılığından en az etkilenen ülkeler hızlı sanayileşmiş ülkelerdir. -Memleketin her bölgesi için geçim endeksleri çizilmeli. Endeksleri sadece bürokrasi değil, sendikalar ve kitle örgütlerin katılımıyla hazırlanmalı, -Ülkemize ve halkımıza karşı düşmanlık beslemeyen, ağır sanayi hamlemizi destekleyen, en az faizle, en uygun yatırımı yapan ülkelerle dostane ilişkiler kurulmalı, -Kooperatiflerdeki bürokrasi azaltılmalı, -Milletvekili maaşları, ortalama hayat endeksinden yukarı çıkmamalı, -İşsizlikle mücadele için halk örgütleri kurulmalı, -İşsize işsizlik tazminatı verilmeli zira işsizlik sadece bireyin kabahati değildir, -Konut kiraları hayat endeksine göre ayarlanmalı, - Dolaylı ve dolaysız vergiler adalet ilkesine göre alınmalı, -Devletin ürettiği mal ucuza satılmalı, -Fiyat denetimleri memur ve tüccarlardan alınıp halk ve kadın temsilcilerine verilmeli, -Çalışma süresi haftalık 40 saat olmalı, -Asgari ücret normal geçim endeksinden düşük olmamalı, -Aynı işi görene aynı ücret verilmeli. 

            Bundan dolayıdır ki ekonomi-politik insanlar arasındaki üretim ilişkilerini inceler. Ekonomi politiği asıl önemi ise insanlar arasındaki ekonomik ilişkileri düzenlemesidir. Ekonomi-politiği siyasetinde özne hâline getirmeyen ülkeler sömürülmeye mâhkumdur. Şuan itibariyle Türkiye’nin bir ekonomi-politiği yoktur diyebiliriz. Ekonomi-politik bir sınıf bilimidir. (1) Ekonomi-politik apriori olarak insanların yoksulluklarını ve sömürülmelerini kapitalizme bağlar. Bu sömürülme de tesadüf değildir. Para sadece mübadele değeri değildir aynı zamanda insan emeğinin de değerini ifade eder. Bundan dolayı da insanlar açısından önemlidir.

            1971 yılından bu yana dolara karşı güvensizlik arttı. Dolar ABD emperyalizminin dış genişlemesine sınırsız bir kredi açma ortamı yaratmıştır. Avrupalı devletler buna karşı çıkmak için Euro’yu öne sürdüler ancak Ağustos 1971’de ABD’nin periferi ülkelere cevabı doların altına çevrilmesine tamamen son vermek oldu.  AB ülkeleri bir nebze olsun doların hakimiyetine cevap verebildi ancak periferi ülkeler bu kadar şanslı olamadı. Bütün bu olanlara karşın periferi ülkeler kapitalist sistemden sapma yanlısı değil. ABD bu somut durumu kullanışlı işbirlikçi liderler vasıtasıyla gerçekleştirmektedir.

            Sonuç olarak kapitalist sistemin önerisi şudur: “Devalüasyon, harcamaları kısma ve kamu kesiminin mal ve hizmetlere büyük ölçüde zam yapmaktır.” Bir dönem kapitalizm Keynesçiliğe yönelmişti. Mantığı basit ve aldatmacaya dayalıydı: “Patronlar, işçilere karşı çok direnmeyiniz. Ücretleri arttırınız. Buna karşılık sattığınız malların fiyatlarını da arttırırsınız.”(2) Oysa önerilen sistem ; “Devlet kâr maksimizasyonunu sağlamak için şirket mantığıyla yönetilmez. Devletin ana gayesi halka hizmettir. İnsan odaklı bir politika olmalı.” Velhasıl Türkiye’nin kırılgan ekonomiden kurtulması halkçı, kamucu ve gerçekten demokratik ilkelere geri dönmesi ile mümkündür. 

            “Tüketim toplumundan yatırım toplumuna döndüğümüz gün bir şeyleri başarabiliriz.” 

Kaynakça

P. Nikitin, Ekonomi Politiğin İlkeleri, Yar Yayınları, İstanbul, 1973, s. 16.

Doğan Avcıoğlu, Devrim ve Demokrasi Üzerine, Tekin Yayınevi, İstanbul, 1980, s. 121.