PKK, 1970’li yıllarda yükselen sosyalist solun etkisi altında sosyalist Türk ve Kürt gençleri tarafından kurulmuştur. Parti programında ve tüzüğünde PKK’lı yetkililer, örgütün amacını Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyada bağımsız ve birleşik bir Kürdistan kurmak, Kürt bölgesinde çağdışı kalıntıları temizlemek, emperyalizmin etkisine son vermek ve sınıfsız bir toplum inşa etmek olarak açıklamışlardır. Gerçekten de PKK kuruluş aşamasında Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı coğrafyada çağdışı kalıntıları temizlemek için “ağalara” yönelik silahlı eylemler yapmışlardır. Başarılı da oldular… PKK’lılar kuruluş programı ve tüzüğünde bölgesel özerklik talepleri ile de mücadele edilmesini savunmuşlardır. Sosyalist Kürt ulus-devleti kurulmasını tek amaç olarak görmüşlerdir. Abdullah Öcalan, 2000’li yılların başından itibaren “demokratik konfederalizm” düşüncesini ortaya koymuştur. Nedir demokratik konfederalizm? Öcalan ve PKK’ya göre; adem-i merkeziyetçi ve özgürlükçü sosyalizm demokratik konfederalizmin özüdür. Bölgesel özerklik ehven-i şerdir. Öcalan, bu düşüncelerini Murray Bookchin’den almış ve onu 20. yüzyılın en büyük sosyal bilimcisi olarak tarif etmiştir. Demokratik konfederalizmin bileşenlerinde feministler, sosyalistler, özyönetimciler, işçi-köylü sınıfı ve siyasi ekolojistler vardır. PKK ve Öcalan kuruluş bildirgelerindeki devletçi sosyalizm anlayışından geri adım atmıştır. 24 Ocak 1995 tarihinde kabul edilen Parti programında PKK, Kürdistan Devriminin iki özelliğinden bahsetmiştir. Biri milli diğeri demokratik olduğunu iddia etmişlerdir. PKK, geçmişten günümüze daha örgüt içinde demokratikleşmeyi sağlayamamıştır. Örneğin; milli ve demokratik bir Kürt devleti kurmak için Kürt devletinde yabancı ülkelerin hiçbirine üs verilmemesi kararlaştırılmıştır. Bilindiği üzere PKK’yı destekleyen ülkelerin başında Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Batılı devletler var. Emperyalist ülkeler bu yardımları boşuna yapmamaktadırlar. PKK, kendisini Bileşmiş Milletler’de ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt olarak tanıtmak istemektedir ve hiçbir ulusal kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt dış yardım almadan ayakta duramaz. Ancak PKK’lı yetkililer bu yardımlar karşısında onlara neler vaat etmişlerdir? sorusu akla gelmektedir. PKK, kuruluş program ve tüzüğünden çok farklı bir noktadadır. Laikliğe alerjileri var. Kürt siyasal hareketinde günümüzde siyasal İslamcılar vardır. Laikliği Kemalist elitlerin savunduğu bir düşünce olarak görüyorlar. Parti programında dikkatimi çeken konuların başında Kürt tarih yazıcılığına başlanması olmuştur. Programda; PKK’nın Kürt tarih yazımı konusunda ilginç fikirler ileri sürdükleri görülmektedir. Örneğin; Medlerin Kürtlerin ataları olduğu ile ilgili savlar... PKK’lı sosyal bilimcilere göre; Medlerin Persler tarafından yıkılmasından sonra Kürtler dağlara çekilmişlerdir. Böylece parçalanmış aşiret toplulukları ortaya çıkmıştır. Dönemin emperyalist ülkeleri ise Kürtleri köleleştirmişlerdir. Bunlardan birisi de “Türk Oğuzları”dır. Buna benzer düşünceleri Öcalan’da dile getirmiştir. Onlara göre; Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla Kürtler umutlanmıştır. Ancak Cumhuriyeti kuranlar Türk ulus devletini kurunca Kürtler ayaklanmıştır. Belgeler incelendiğinde şu görülmektedir: “Kürtlerin antitezi: Türklerdir”.
Son tahlilde PKK’nın yapmaya çalıştığı ilk toplum mühendisliği: “Kürtlerde milli bilinç oluşturma” idi. Bu uğraşta da başarılı oldular. Türk antitezi zihinlerde oluşturuldu. PKK’da sosyalist-bağımsız ve birleşik Kürt devleti kurma düşüncesinden bölgesel özerklik-demokratik konfederalizm düşüncesine geçiş yaşanmıştır. Öncelikle Türk yetkililerin PKK’nın ne istediğini bilmesi gerekir ve somut olarak ona göre düşünce sistematiği geliştirmelidir. PKK, günümüzde klasik Marksist-Leninist bir örgüt değildir. Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte ABD ve AB’li sosyalistlerin “Yeni Solu”ndan etkilenmişlerdir. Bu düşünceler nelerdir? Feminizm, siyasi ekoloji, cinsiyet eşitliği, LGBTİ hakları vs. PKK, bu düşüncelerle çağa ayak uydurdukları izlenimi uyandırmaktadırlar. Ancak sınıfsal düşünmeyip popülizm yapmak da doğru bir çözümleme değildir. Çünkü sorunsal şudur: “Zengin-fakir antagonizması”. Günümüzde Kürt-Türk ayırmadan ezilenlerin sosyal sınıfına bakıldığında aynı sosyo-ekonomik kökenden geldiği görülecektir.