Türkiye’nin şuan en büyük gündeminin hiç şüphesiz ekonomi olduğunu söyleyebiliriz. 2001 Krizi insanlarımızda ciddi travmalar yaratsa da bu krizin belki de en önemli getirisi Merkez Bankasının bağımsız kararlar alabilmesi yolunun açılmasıydı. Peki şuanda böyle bir bağımsızlıktan söz edilebilir mi? Tartışmalı. Zira tartışarak belli bir noktaya gelebiliriz.
Önsel olarak gündemimizdeki en önemli konu enflasyon olduğu için Merkez Bankasının Enflasyonla ilgili Faaliyet Raporundan bazı alıntılar yapacağım. Okuduğunuzda reel-ütopik arasındaki bağıntıyı okuyuculara bırakmak isterim. 2001 Krizinden ders çıkarabildik mi? Neden kırılgan bir ekonomimiz var? Erdoğan’ın faiz politikası nereye kadar devam eder? Makalede bu sorulara cevap aranmaya çalışıldı.
Merkez Bankası doğruları mı söylüyor? İşte yazılanlar:
-Cari işlemler dengesinde iyileşme sürmektedir.
-Öncü göstergeler, yurt içinde iktisadi faaliyetin dış talebin de etkisiyle güçlü seyrettiğine işaret etmektedir.
-İktisadi faaliyet 2021 yılının ikinci çeyreğinde salgın kısıtlamaları ve finansal koşullardaki sıkılaşmayla birlikte bir miktar ivme kaybetse de uzun dönem eğiliminin üzerinde kalmaya devam etmiştir.
-2021 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 19,58 olarak gerçekleşen tüketici enflasyonu Temmuz Enflasyon Raporu’nda sunulan tahmin aralığının üzerinde kalmış; çekirdek göstergelerden B enflasyonu ise yüzde 18,63 ile Temmuz Enflasyon Raporu tahminleriyle uyumlu gerçekleşmiştir.
-Temel varsayımlar ve kısa vadeli öngörüler çerçevesinde, para politikası duruşunun geçici etkilerin ortadan kalkmasıyla enflasyonun yeniden düşüş eğilimine dönmesini sağlayacak sıkılıkta oluşturulmaya devam edileceği bir görünüm altında enflasyonun kademeli olarak hedefe yakınsayacağı öngörülmektedir.
-Açılmanın da etkisiyle üçüncü çeyrekteki canlanmayı takiben 2021 yılının son çeyreğinden itibaren talep koşullarının daha ılımlı bir seyir izleyeceği öngörülmektedir.
-Yılın üçüncü çeyreğinde küresel iktisadi faaliyetteki toparlanma eğilimi bir miktar güç kaybetmekle birlikte devam etmiştir. (1)
Merkez Bankası bu teoremlerde bulunmuştur. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir: “1999 ve 2001’de dış ülkeler Türkiye’ye rotatif ve orta vadeli kredi musluklarını açmıştı ancak Türkiye’nin dış politikada yaptığı hatalar yüzünden bu desteklerden bu sefer yoksun görünmektedir. Merkez Bankasının verileri oldukça iyimserlik taşımaktadır. Zira Türk ekonomisinin kronik rahatsızlıkları vardır. “Güçlü mali sistemin yoksunluğu, yüksek oranlı işsizlik, spekülatif sermaye hareketleri, yüksek iç ve dış borç, hem bankaların hem de reel sektörün verimsiz alanlara yatırımlar yapması gibi.” Türkiye öncelikle düşük döviz kuru ve enflasyonu yakalamak istiyorsa bunları gerçekleştirmelidir. Oysa 2001 Krizi ile bankacılık sektörü baştan aşağı yenilenmişti ve bu bizim için bir fırsattı ancak iyi değerlendirilemedi.
Sıcak Paraya Dayalı Ekonomiler Kırılgandır
Sıcak para akışına dayalı ekonomiler kırılgandır. 2001 Krizinde yabancı sermaye kendisini risk altında hissedince bir anda kaynaklarını geri çekti ve ekonomi alt üst oldu. Bu bizim için bir örnek olmalıydı ancak AKP geçmişten ders çıkaramadı. 2001 Krizi salt Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasındaki krizden dolayı çıkmamıştı. Krizin sebepleri ekonomik altyapı tarafından desteklenmişti.(2) Ancak dua edelim ki cumhurbaşkanımız koalisyon hükümeti ile çalışmıyor aksi takdirde 2001 Krizi’nden çok daha ağırını yaşabilirdik. Çünkü Cumhurbaşkanımız pek de iktidarı paylaşabilecek bir yapıda olduğunu söyleyemeyebiliriz.
Türk Ekonomisi Dışarıya Bağımlı Bir Ekonomidir
Türk ekonomisi hâlâ ithalata bağlı ihracat yapabilen bir ülkedir. Örneğin; 10 liralık bir mal ihraç etmek istiyorsun bu malı üretmek için 7 liralık ithalat yapıyorsun. Dolayısıyla yerli üreticilerimiz döviz kuru arttıkça ihracat yapması daha da maliyetli hâle gelmektedir. İş dünyası şuanda iktisat kurallarının uygulanmasını ve faizlerin yükseltilmesini talep etmektedir. Zira içeride talep düştükçe arz fazlası oluşmakta ve iş dünyası dışarıda şansını denemektedir. Zaten içeride yabancı firmalarla gümrük vergilerinin düşük olmasından dolayı rekabet edememektedirler. Anti-damping isteyen yatırımcılarımız bile var. Politika faizi düşüyor ancak banka kredileri hâlâ yükselmektedir. Cari bilanço kapatıldığı için banka kredilerinde yüzde 2-3 oranında düşme var ama bu durumun geçici olduğunu söyleyebiliriz.
Daha önceden de yazdık bu durumu fırsata çevirenler tekelci sermayedir. Devletler de esnek para politikalarıyla buna destek olmaktadır. Enflasyon arttığı için talep kısılabilir ancak bankalar nakdi para yaratarak talebi pozitif/yukarı yönde artışını sağlayabilir. Şuanda kur 14 TL’ye çıpalansa da dolardaki votalite (oynaklık) sürgit biçimde değişebilir. Bundan dolayı piyasada belirsizlik var ve üreticiler net fiyat verememektedir. Ayrıca dolar düşse bile fiyatlara yansımamaktadır. Tüketiciler, toptancı ve marketleri suçlarken, toptancılar ve marketler de tedarikçilere kabahat bulmaktadırlar. Tedarikçiler ise girdi ve enerji maliyetlerinin artış göstermesinden dolayı yaptıkları zamların mecburi olduğunu söyleyerek kendilerini savunmaktadırlar.
Faizi azaltarak enflasyonu eşzamanlı düşürmeye çalışmak son derece güçtür. Kısa veyahut orta vadede bu anlayıştan dönüleceği beklentiler arasındadır.
Nasıl ki 2001 Krizi sadece kitapçık fırlatma olayından ibaret değilse şuan ki ekonomik kriz de bir anda oluşmamıştır. Her ekonomik krizin ardında yapısal hatalar vardır.
Kaynakça
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası Enflasyon Faaliyet Raporu (2021).
Yalın Alpay-Emre Alkin, Olaylarla Türkiye Ekonomisi, Hümanist Kitap Yayıncılık, İstanbul, 2017,s. 212.