Kur Korumalı Mevduat Garantisi: Metamodernist Bir Yöntem Mi?

Dr. Girayalp Karakuş

Son günlerde Merkez Bankası rezervlerinin ekside olmasına rağmen döviz satışları yapmasını izlemekteyiz. Şuan ki kurla birlikte enflasyonun yüzde 35-40 olduğunu ancak yeni bir kur şokuyla birlikte piyasalar alt üst olabilir. (1)Siyasal iktidar kur artışını frenlemek için TL Mevduat Kur Garantisi getirdi. Bu sistemin çıplak faiz getirinizi her durumda almanızı sağlıyormuş gibi görünmektedir. Ancak bu sistemin bazı sakıncaları vardır. TL’nin değer kaybetmesi durumunda  Hazine ciddi kayıplar yaşayabilir. Bu kayıp ilk önce iç borçlanma ile giderilebilir ancak halka yansıması enflasyon şeklinde dönebilir. (2) Yani halka yüklenen maliyet daha fazla olabilir. Eğer gerçekten halka güven veren bir Merkez Bankamız olsaydı bunların hiçbirine gerek kalmazdı.

            Bir diğer sorunsal ise Hazine ve Maliye Bakanlığı TL cinsinden açılacak kur korumalı mevduat hesapları için taban faizin politika faizi olmasına karar verdi.  Bu oran yüzde 14 olacak. Ancak bakanlık ilaveten bir de taban faizin 3 puan üstünde tavan faiz belirledi. Örneğin; Merkez Bankası politika faizini yüzde 13 olarak belirlerse, tavan faiz de yüzde 16 olacak. Ancak şu anki konjontür şunu ifade ediyor: “Yüzde 17 faizle bir yıl vadeli hesap açılmışsa ve bir yıl sonraki kur artışı yüzde 15 olmuşsa, tasarruf sahibi yüzde 17 faiz elde edecek. Kur artışı yüzde 20 olursa aradaki 3 puanlık farkı Hazine ödeyecek. Umarım aradaki 3 puanlık farkı gerçekten öderler. Burada kazanan ne halk ne de devlet. Tek kazanan “Bankalar”. (3)

            Enflasyon canavarı varken büyüyen hiçbir ülke yoktur. Eğer Türkiye bu sorunu çözemezse yeni garantilere başvuracağı açıktır. “Enflasyon Korumalı Mevduat”.  Çünkü gelecek ay %30’ları bulacak enflasyon ile reel faizi daha da geri çekecek. Liranın tek sorunu kur artışı olmayacaktır. Türkiye’nin doları düşük tutmasının maliyetini şöyle özetleyebiliriz: “10 milyar dolar rezerv kaybı, takoz kur korumalı mevduatın hazineye maliyeti, 700-800 milyar TL. Eğer baharda seçim olursa alt-orta gelirliye bazı seçim rüşvetleri verilecek ve sonrasında seçimi kazananın elinde ödenmesi gereken büyük bir maliyet kalacak. Tıpkı 1990’larda olduğu gibi.(4)

            Siyasal iktidar ikinci söylemi “İhracata dayalı ekonomik büyüme”. Söylem olarak güzel. Bunu başarabilen ülkeler var. Ancak bu ülkelerin temel özelliği kamu-özel işbirliğini başarılı biçimde uygulayabilmesidir.  Aynı zamanda bu ülkeler eğitime önem vermekte ve yüksek teknolojik ürün pazarlamaktadır. Bu ürünlerin ekonomideki oranı yüzde 25. Cari fazla veren ülkelerin paraları da değerlidir. Bu ülkelerin politikalarını olduğu gibi alabilmemiz şu an için mümkün değil. Bunun iç ve dış fantazmaları vardır. Orta ve uzun vadeli stratejik ve kalkınma planlarına ihtiyacımız vardır. (5)

            Türkiye’nin şu anda en büyük problemi enflasyondur diyebiliriz. Ancak ekonomimizde bazı ters orantılar vardır. Enflasyonun arttığı bir ortamda TL değerlenmeye başlarsa maliyeti artan ihracatçının döviz kurlarının yükselmesi yönünde baskı yapabilir ve enflasyon daha da artabilir. Kur korumalı mevduattan gelebilecek bütçe açıkları enflasyonist baskıyı arttırabilir. Merkez Bankasının sıkı para politikası uygulaması gerekmektedir. Amacımız cari fazla vermekse tasarruflarımızı yatırımlarımızın üzerine çıkarmamız gerekmektedir. Yüksek yatırımlar yapabilmemiz için başka çare yoktur diyebiliriz. (6)

            Türkiye’nin ise temel sorunlarından bir diğeri hızlı nüfus artış hızıdır. Demografik yatırımlar ve gerekse işsizlik sorunu, hızlı kentleşme sorunu ile birlikte daha da şiddetlenmektedir. Hızlı nüfus artışı işsizliğin şiddetlenmesine yol açmaktadır. Aynı zamanda bu durum kalkınma hızının düşük çıkmasına da yol açmaktadır. Ancak Türkiye’nin bir sorunu daha var: “Halkın işgücüne katılımı da düşmektedir.” Bunun temel nedeni insanların istihdam edileceği alanla ilgili hayal kırıklığına uğramasıdır. Türkiye’de reel ücretler 1977-1978’den beri ciddi artış göstermemiş olması da başka bir sebeptir. İnsanlar telefon, otomobil gibi lüks tüketim mallarını borçlanarak temin etmektedir. Aynı zamanda 1998 yılında 12 milyon ev kadını varken 2004 yılında bu sayı 13 milyonu geçmiştir. (7) TÜİK sürekli ekonomik büyüme oranları yayımlamakta ancak bu büyümenin suni olduğunu ve halka yansımadığını görmek için iktisat profesörü olmaya gerek yoktur. Nitelikli kalkınmanın GSYH’ya da yansıması doğal olarak beklenebilir ancak Türkiye’deki yapay büyüme ekonomide düşük-orta gelirliye ne yazık ki yansımamaktadır. Bir ülkede maddi refah çizgisini ölçmek için net kalkınma hızına bakmamız gerekmektedir. Ancak siyasal iktidar her şeyi süt liman göstermeye devam etmektedir.

            Türkiye’de Planlı Dönemde ilk on yıl içinde kalkınma hızı gerçekleştirilmiş ancak sonraki 25 yıl içinde elde edilen net kalkınma hızının, planlanan değerin yarısı kadar olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’nin ortalama %2,2’lik net kalkınma hızı ile gelişmiş ülkeler şöyle dursun; ne yazık ki İspanya, Portekiz ve Yunanistan olmak üzere gelişmişlik farkı giderek açılmıştır. Çin ise 1980-2004 arasında 9,5’lik net kalkınma oranını yakalamıştır. Türkiye’de Kişi Başına Düşen Milli Gelir (KBDMG) sürekli gerilemektedir. Almanya, İsviçre hatta Çin’in kat be kat gerisindeyiz.

            Türkiye’nin günümüzde “portföy yatırımlarına” da ihtiyacı vardır Ancak ciddi bir demokrasi zafiyetinin olmasından dolayı yatırımlar Türkiye’ye ürkek davranmaktadır. Portföy yatırımları devlet borçlanma senetlerine ve pay senetlerine yönelik olduğu için ilk etapta sermaye stokuna katkıda bulunmaz. Riski yüksektir. Ancak Türkiye’de bu tarz yatırımlar 2009 öncesinde olduğu için “Mortgage Krizinden” ülkemiz fazla etkilenmemiştir. Bu yatırımlar “saadet zinciri” gibi işleyen yatırım türü değildir.

            Sonuç olarak Enflasyon düşecek mi? Döviz kuru istikrar kazanacak mı? Yeni ekonomi modeli başarılı olabilecek mi? Ya da en önemli soru: “Siyasal iktidarın gerçektende bir ekonomi modeli var mı? bütün bunları ilerleyen günlerde göreceğiz…

                                   Kaynakça

“Enflasyon Kontrolden Çıkabilir”, Cumhuriyet Gazetesi, 29.12.2021, s. 10.

Agm, s. 10.

Alaattin Aktaş, “Kuru Korumalı Mevduata Niye Tavan Faiz Getirildi”, Dünya, 29.12.2021, s. 4.

Şeref Oğuz, “Kur Korumalı Tutmazsa Enflasyon Korumalı Gelecek”, Dünya, 29.12.2021, s. 5.

Erhan Aslanoğlu, “Yeni Ekonomi Modeli ve Dövize Endeksli Mevduatlar”, Dünya, 29.12.2021, s. 10.

Agm, s. 10.

Sinan Sönmez, Neo-liberal Küreselleşme Sürecinde Çin Kalkınma Modeli ve Devlet, Dünya Ekonomisini Anlamak, Ankara, Siyasalkitabevi, 2021, s. 130.