Kadın cinayetleri ile sık sık gündeme gelen bir problemdir: “Kadın Sorunu”. Ne yazık ki sorunun çözümünde mesele ile alakası olmayan argümanlar sunulmaktadır. Sorunun tarihsel arka planı ilk çağlara dayanmaktadır. Homo Sapiens’in ortaya çıkışı ile birlikte anaerkil toplumdan ataerkil topluma geçiş yaşanmıştır. Bu durum özellikle “Tarım Devrimi” ile gerçekleşmiştir. Fiziksel güce dayalı işleri yapabilen erkekler ekonomik bağımsızlığını kazanırken kadın “evin sorumlu müdürü” olmuştur. Dolayısıyla erkek egemen bir toplum meydana gelmiştir. Erkek egemen toplumda kadına şiddet olayları da sık görülmeye başlamıştır. Ancak kadına şiddet sorunu salt Türkiye’ye ait bir problem değildir. Dünya bu sorunla başa çıkmanın çarelerini aramaktadır.
- - -Dünya’da 1 milyar kadın, erkek şiddetine maruz kalıyor; her 6 dakikada bir kadın tecavüze uğruyor,
-ABD’de, her yıl, 4. 000 kadın dayak sonucu hayatını yitiriyor,
-İngiltere’de her yıl ortalama 150 kadın erkek şiddetinden yaşamını yitiriyor,
- Fransa’da, 500 bin kadın, fiziksel şiddete maruz kalıyor,
-Danimarka’da, her yıl 64 bin kadın, erkek şiddetine maruz kalıyor,
-Almanya’da, 4 milyon kadın şiddet mağduru,
-İsveç’te, her 10 kadından 7’si, şiddete maruz kalıyor,
-Çin’de, 44 milyon kadın kayıp,
-1977’den beri, ABD’deki kürtaj kliniklerinde 80 bin şiddet ve taciz vakası yaşandı,
- Her yıl 2 milyon genç kadın sünnet ediliyor,
-Her yıl 120 bin kadın veya genç kadın Batı Avrupa’ya satılıyor,
-Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre; kadınlarımızın %40’ı işsiz ve %43’ü mutsuz,
- Dünyadaki yoksulların %70’i kadın.(1)
Ancak sorunun teşhisinde bir takım yanlışlıklar yapılmaktadır. Örneğin; kadının sosyo-ekonomik bağımsızlığından ziyade cinsel özgürlüğüne yönelik vurgular yapılmaktadır. Kürtaj hakkı, seks özgürlüğü vs. Kürtaj hakkı, Venezuela ve Küba gibi sosyalist ülkelerde kadının sağlık sorunları olduğu takdirde verilmektedir. Seks özgürlüğü ve kürtaj hakkı gibi konuların egzajere edilmesiyle birlikte yozlaşmış bir toplum ortaya çıkacaktır. Sadakat ve fedakârlık gibi kavramlar boşa çıkacaktır. Fransız sosyalist Maurice Thorez’in dediği gibi: “Kadının kurtuluşu kürtaj kliniklerinde değil, sosyal devrimle gerçekleşecektir.” Kırıkkale’nin Bahşili ilçesinde yaşayan kadının temel sorunu kürtaj veyahut seks özgürlüğü değildir. Onun tek sorunu: “geçim”dir. Kadının kurtuluşu ancak sosyal devrimle eğitilmiş bilinçli kitleler sayesinde olabilir. Eğitimli ve benfarkındalığı olan erkek ve kadın birbirine şiddet uygulamazlar. Kürtaj özgürlüğü insanlara burjuva yaşamını dayatmaktadır. “Türkiye’de her 100 kadından 36’sı tecavüze uğruyor, Norveç’te bile 100 kadından 1’i tecavüze uğruyor.” (2) Bu sorunlar için düşünülmesi gerekmektedir. (3)
Türkiye’de sosyalist sol sınıf mücadelesi yolundan sapmış yerine LGBTİ, çevre sorunları, kadın hakları gibi konulara yönelmiştir. Bu konularda önemli ancak Türkiye’deki solcular Avrupa’daki solcuları taklit etmektedirler. Onlardan gördüklerini teorik/pratik olarak uygulamaya çalışmaktalar. Örneğin; LGBTİ’li bir bireyin Türkiye vatandaşı olarak anayasal hakları olması gerektiğini düşünüyorum ama eşcinsel bir toplum inşa etmeye çalışmak ve bunu dayatmak son derece yanlıştır. Bu bireyler devlet tarafından korunması gerekir. Bu bireylerin de kendisinden farklı olanlara karşı saygılı olması da elzemdir. Provokatif hareketlerden uzak durmalılar. Bazı İskandinav ülkelerinde eşcinsel evliliklere izin verilmesi ile birlikte bu bireylerde intihar eğilimlerinin azaldığı görülmüştür. Tabii ki burası Türkiye olduğu için bu tip ilişkilerin olağan karşılanması için daha uzun zaman geçmelidir. Devrimcilerin savunduğu en uygar kadın-erkek ilişkisi ise, “aşk birlikteliğidir”. (4) Bunun haricindeki kadın-erkek ilişkileri samimiyetsiz olarak görülür.
Dünyadaki feminist hareketlerin “Sanayi Devrimi”nin mahsulü olduğu söylenebilir. Kapitalistler asi erkeklere karşı daha uysal gördükleri kadınları iş hayatına dâhil etmesiyle birlikte kadınların siyasi ve ekonomik sorunları gündeme gelmiştir. Bu proseste feministler ilk olarak sosyalistlerle işbirliği yapmıştır. Yani ilk feminist hareketlerin sosyalist kökenli olduğu ifade edilebilir. Daha sonraki süreçte bazı feministler Marksist hareketlerden ayrılmış ve cinsiyet ayrımcılığına dayalı bir anlayışa yönelmişlerdir. Aslında sorunun kökeni bellidir: “Sosyal çevre, dinsel inanışlar, gelenekler, sistem sorunu” gibi faktörler kadınları pasifizme itmiştir. Günümüzde bu tip düşünceler değişmeye başlamıştır. Siyasal İslamcı kadınlar dahi seçimlerde sahada mücadele etmektedirler. Hatta AKP’nin başarısının altında yatan faktörlerden birisi de “kırsal yerlerde yaşayan ev hanımlarının kendi aralarında yaptıkları siyasi ajitasyondur”. AKP iktidarı boyunca farklı bir Müslüman kadın profili oluşmuştur. “Geri planda gibi duran ama sahada aktif türbanlı kadınlar.”
Sonuç olarak dünya değişmektedir ve kadının kurtuluşu cinsel özgürlüklerden ziyade sosyo-ekonomik özgürlüğünü sağlayabilmesine bağlıdır.
Kaynakça
- Özbudun, Sibel (2011), Liberalizm/Muhafazakarlık Kıskacında Kadın, Kaldıraç Yayınları, İstanbul, s. 21-22.
- Bkz. Özbudun, Sibel (2005), Yeni Düzensizlikten Başkaldırıya, Ütopya Yayınları, Ankara. Özbudun, age.
- Karakuş, Girayalp (2021), Eleştirel Eleştirinin Eleştirisi, Siyasal Kitabevi, Ankara, s. 67.
- Age, s. 67.