20 Haziran Dünya Mülteciler Günü dolayısıyla bir mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin insanlık ve komşuluk görevini her zaman yerine getirdiği dile getirdi.(1) Türkiye’de mültecilerin konumu uzun süredir tartışılmaktadır. Erdoğan’ın bu açıklamasından sonra önceden okuduğum kitapları tekrar karıştırmak istedim ve Müslüman müelliflerin Türk ülkeleri ile ilgili yazdıklarını tekrar gözden geçirmeye çalıştım. Türk ülkeleri hakkında pek çok yazarın vermiş olduğu bilgiler mevcuttur. İbn Fadlan, İbn Batuta, Mahmud el Kâgari, İbn Rusteh, Mes’ûdi, Gerdizî vs… bunlardan bazılarıdır. Bu yazarların bazıları Türklerden olumlu şekilde bahsederken İbn Fadlan gibi yazarlar Türkleri olumsuz yönde tasvir etmiştir. İbn Fadlan kimdir? Halife el-Muktedir’in Sekalibe kralına gönderdiği köle-elçidir. İbn Fadlan elçi olarak gittiği dönemde Türk ülkelerine uğramış ve başından geçen olayları yazıya dökmüştür. İbn Fadlan yazılarında Türkleri barbar ve medeniyetsiz insanlar olarak betimlemiştir. Şimdi kendi cümlelerinden Türkler hakkında yazdıklarını ifade edeceğim:
“Bunlar göçebedirler, kıldan çadırlarda yaşarlar, bir yerde bir müddet kalıp göçerler… Onlar oldukça zahmetli bir hayat geçirdikleri halde, eşeklere benzerler. Hiç bir dinle alakaları yoktur, Allah’a inanmazlar ve akıllarına danışmazlar, hiçbir şeye ibadet etmezler.” (2)
“… Bir şey hakkında uyuşup azmedince, onların en rezili, en aşağı olan biri gelir, karar verdiklerinin hepsini bozabilir.”(3)
“Büyük ve küçük abdestlerinden sonra temizlenmezler, cünüplükten sonra ve diğer bir sebeple asla yıkanmazlar. Su ile aralarında, bilhassa kışın, hiçbir münasebet yoktur.” (4)
“Kadınları erkeklerinden ve diğer erkeklerden kaçmazlar, keza kadın hiçbir insandan kaçarak bedeninin bir yerini örtmez. Bir gün birinin evine misafir olarak inmiştik, hep beraber oturuyorduk, erkeğin karısı da bizimle beraberdi. Kadın konuşurken fercini ·açtı ve kaşıdı; biz de kadına bakıyorduk; onun bu hareketi üzerine, yüzümüzü kapadık ve "Estağfirullah" dedik. Bunun üzerine kadının kocası güldü ve tercümana: "Onlara de ki, sizin huzurunuzda biz onu açarız, siz de görür onu korur ve bir kötülük yapamazsınız. Bu şekil, onu örtmekten daha iyidir," dedi. Hiç zina bilmiyorlar. Bir kimsenin böyle bir şey yaptığı meydana çıkarırlarsa, zaniyi ikiye ayırırlar. Şöyle ki, iki ağacın dallarını bir araya toplarlar, sonra zaniyi dallara bağlayıp, ağaçlan salıverirler, bağlanan kimse bu şekilde ikiye ayrılır.” (5)
“Sonra yolumuzda, Türklerden Başkurd adı verilen bir kavmin topraklarında durduk. Bunlardan çok çekiniyorduk. Zira, Başkurdlar Türklerin en tehlikeli ve en fazla döğüşkeni ve atılgan olanlarıdır. Biri diğer bir şahsın üzerine atlar, saldırmasıyla beraber derhal başını keser götürür ve vücudunu bırakır. Bunlar sakallarını tıraş ediyorlar, bit yiyorlar.”(6)
İbn Fadlan genellikle Türklerden olumsuz olarak bahsetmektedir. İbn Fadlan’dan dört yüz sene sonra yaşamış seyyah İbn Batuta ise Türkleri çok farklı anlatmaktadır. İbn Batuta Türkler’i “gözü pek ve mert insanlar” olarak tasvir etmiştir. (7)
Türkiye’de bazı akademisyenler İbn Fadlan’ın eserini çok fazla önemserken Türkler hakkında olumlu şeyler yazan seyyahlar ve müellifleri bilinçli veya bilinçsiz şekilde görmezlikten gelmektedir. Örneğin; Mes’udi “Murûc el-zeheb” adlı eserinde Türk boyu olan Oğuzlar hakkında “Türklerin en kahramanları” diyerek övmüştür. (8) Yine Gerdîzî “Zeyn-el ahbar” adlı eserinde “Türklerin kadınları çok namuslu olur” demiştir. (9)
Arap müelliflerinden Câhız Türklerin savaşçı özelliklerini olumlayıcı şu ifadeleri kullanmıştır:
''Türk’ün ömrünün günlerini toplasan atı üzerinde geçen günlerinin. yer üzerinde oturarak geçtiği günlerden daha çok olduğunu görürsün."(10)
“Türk bir baytardan daha usta. Atını istediği gibi terbiye etme bakımından seyislerden daha başarılıdır. Atı kendisi yetiştirir. Tay iken kendisi terbiye eder. Atının adını söylese atı onu takip eder. Koşarsa atı arkasından koşar.”
Câhız, Türklerin mizacı ile ilgili ise şunları söylüyor:
“Türkler yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk, yapmacık, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık, bid’at nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır.” (11)
Müellif Türklerin vatan sevgisi ile ilgili de övücü şu cümleleri kullanmıştır:
“Türkler Araplar’dan başka milletler içinde vatan sevgisine en fazla sahip olan millettir.” (12)
Görüldüğü üzere Arap müellifi Câhız farklı, İbn Fadlan farklı şeylerden bahsetmektedir.
Özellikle bazı Arap müelliflerinde Türkler İslam’dan önce ve sonra diye de ayırt edilmektedir. İslam’dan önce Türkler barbardı ama Müslüman olduktan sonra medenileşti gibi bir algı yaratmaya çalışmışlardır. Oysa bu okuma yanlıştır. Türklerin İslam’dan önce de kendilerine özgü bir medeniyetleri vardı. Ayrıca yerleşik düzene geçiş ile medeniyet arasındaki korelasyonda sıkıntılı bir çözümlemedir. Dünyanın pek çok yerinde göçebe yaşayıp da kendilerine özgü yüksek medeniyet kuran topluluklar olmuştur. Bu ilkel komünal topluluklar medeni dediğimiz insandan daha az yalan bilir ve daha doğru bir insanlardır.
Sonuç olarak İbn Fadlan’ın seyahatnamesinin abartıldığı gibi değerli olmadığı görüşündeyim. Öznel verilere dayanılarak yazılan bu eser, son derece taraflı biçimde yazılmış ve Arap milliyetçiliği kokan bir çalışmadır. İbn Fadlan Ruslar, Peçenekler, Oğuzlar, Hazarlar hakkında bilgiler veriyor ancak yazdıklarında bazı önyargıların olduğu açık olarak görülmektedir.
Kaynakça
1)https://www.ensonhaber.com/gundem/cumhurbaskani-erdoganin-20-haziran-dunya-multeciler-gunu-mesaji Son Erişim Tarihi: 25.06.2023
2)İbn Fadlan, İbn Fadlan Seyahatnamesi, Çev: Lütfü Doğan, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1954, s. 62.
3) Age, s. 63.
4) Age, s. 63.
5) Age, s. 63.
6) Age, s. 67.
7) Ayrıntılı bilgi için Bkz. İbn Batuta, İbn Batuta Seyahatnamesi’nden Seçmeler, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul, 1986.
8)Ramazan Şeşen, İslam Coğrafyacılarına Göre Türkler ve Türk Ülkeleri, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2001, s. 43.
9) Age, s. 73.