Ziya Gökalp Sosyalistti

Dr. Girayalp Karakuş

 Ziya Gökalp adı anıldığında akla ilk gelen düşünce onun Türkçü olmasıdır. Doğru bir tespit ama eksik. Ziya Gökalp sadece Türkçü değil aynı zamanda toplumcu bir sosyalistti. Ziya Gökalp 1917 Ekim Devrimi’ni görebilmiş şanslı bir Türk entelektüeliydi. Bolşevikler Çarlık döneminde zulme uğramış Türki halklara kendi kaderini tayin hakkı verdiğinde Ziya Gökalp Bolşevik Devrimini ayakta alkışlamıştı. Bolşevik Devrimini alkışladığını ben değil, Türk Ocaklı Fahri Fındıkoğlu sosyoloji sohbetlerinde belirtmiştir.  Ancak Devrim yapılırken verilen sözlerin tutulmamasından kaynaklı olarak Ziya Gökalp için Rusya artık “Kızıl Tehlike” idi. Özellikle Lenin öldükten sonra Stalin’in Komünist Partinin başına geçmesi akabinde Ziya Gökalp tavrını tamamen değiştirmiştir. (1)

            Ziya Gökalp Lenin sonrası Sovyet sosyalizmini eleştirmiştir. Onun sosyalizminde kaba bir özel mülkiyetçiliğe karşı çıkış yoktur. Ama bireyci değil toplumcudur.  Gökalp, sosyalizmin diğer adı olan İçtimai Mesele ifadesini kullanarak toplumsal mülkiyet (içtimai mülkiyet) kavramını öne çıkarıyor:      "İçtimaî mesele­nin arz ettiği buhran, içtimaî tekâmül ile iktisadî tekâmülün müvazi gitmemesindendir.    İktisadın ferde doğru tekâmülüne mukabil bir de ce­miyete doğru bir tekâmülü olmak lâzımdır.   Ferdî mülkiyete karşı bir de içtimai mülkiyet tesis etmeli idi. Ferdi istihsal yanında bir de içtimaî istihsal   bulunmalı idi.  Hülâsa,   ferdî   iktisadın   fevkinde  bir   içtimai   iktisad   teşkilâtı   vücude   gelerek   ferdî      istihsalleri,   tedavülleri,    inkı­samları,    islihlâkları   tanzime  çalışmalı   idi.  Nasıl   ki  hukuk-u   âmme    teşki­lâtı    kendi   hayatına   inkişaf   vermekle   beraber,   ferdî    hukukun    tanzimine    ve   adalet   dairesinde   cereyanın  da çalışır. O halde hukukî adalet teşki­lâtı gibi iktisadî bir adalet teşkilâtı da vücude gelmediği içindir ki,  bu­günkü sosyalizm buhranı vücude gelmişti.”(2)

            Gökalp’e göre; toplumsal mülkiyette artı-değerin yaratılmasıyla bu durumdan yoksulların yararlanabileceğini düşünür. Gökalp aynı zamanda halka gitmenin gerektiğini yazılarında belirtmiş hatta Türkçülüğün esaslarından saymıştır. Gökalp halkçıdır. Ancak sosyalizme varma yöntemi Lenin ve Marks’tan farklıdır. O sınıf mücadelesi yerine tesanütçülükle yani işbirliği ve işbölümü yaparak sosyalizme varışı savunur. Toplumsal barış yoluyla da sınıfsız bir topluma ulaşılabilir inancındadır. Hocası Durkheim’dır ve ondan etkilenmiştir. Milli İktisat teorisinin aktif aktörü devlettir. Ekonomide devletin öncülüğünü savunur. Nitekim Gökalp’ten klasik bir liberal çıkmaz. Ona göre Devlet toplumsal meselelerde hakemdir. Rehberdir. Gökalp 1916’da devletçi fikirlerini şöyle ifade ediyordu:

            ''Tanzimattan beri milli ruhumuza uymayan İngiliz İktisat nazariyeleri bizi şaşırttı: Hükümet fabrika tesis edemezmiş. Millî sanayii ihya ve himayeye çalışamazmış. Belediyeler ticaret yapamazmış. İktisadî teşebbüsler yalnız fertlerde), ve şirketlerden beklenilmiş... İşte bu gibi umumî mahiyeti haiz olmayan nazariyeler, eski iktisadımızın yıkılmasına sebeb olduğu g:bi. yeni bir iktisadî hayata girmemize de mani oldu. Tanzimat’tan evvel gayet zengin sanayiimiz vardı. Gayet bedii tekniklerimiz vardı: Çinicilik, halıcılık, teclidçilik... illi. Bu tekniklerden her biri büyük bir millete iftihar sermayesi olacak bedii sanatlar idi. Tanzimattan sonra bütün bu teknikleri kaybettik. Yerlerine yenilerini de koyamadık. Eski ticaret teşkilâtımız, esnaf teşkilâtlarımız yıkılıp gitti. Niçin İngiliz nazariyeleri milli hayatımıza uymadı? Çünki, İngiltere bir ziraat memleketi değil idi... Ahali arasında kendiliğinden büyük sanayi teessüs etmişti... Orada halk iktisadiyatı hükümete şöyle diyordu: — Gölge etme, başka ihsan istemem. Bizde ise hal tamamile bunun aksi idi. Bizde ferdi teşebbüs gayet zayıf idi. Şirket tesisi kabiliyeti hiç yoktu. Büyük sanayiin elifbasını bile bilmiyorduk... Demek ki yalnız ihtiyaçların sevkile iktisadî hayatın memleketimizde doğmasına imkân yoktu. Hülâsa, Türklere Hükümet rehberlik etmezse, Türklerin iktisadî hayatta bir tek adım atmasına bile imkân yoktu. Hükümet ise iktisatçıların ilmî telkinlerde bu yardımdan çekiniyordu. Zaten elde büyük bir bahane de vardı: İktisadî kapitülâsyonlar. Halbuki bu kapitülâsyonların mani olamayacağı bir çok resmî yardımlar vardı ki Hükümet bunlara da hiç yanaşmak istemiyordu. Sanki yanaşırsa Mançester iktisatçılarının ruhu muztarib olur diye endişe ediyordu.” (3)

            Sonuç olarak Ziya Gökalp devletçi bir ekonomik modeli savunur. Yazdığı yazılardan bu anlaşılmaktadır. Toplumsal mülkiyet tahayyülü vardır. Ferdi mülkiyete tamamen karşı çıkmanın insanın doğasına aykırı olduğunu savunmaktadır. Serbest piyasa ekonomisinin bizim gibi görece geri kalmış ülkelerde kalkınma hamlelerimizi baltalayacağına inanmaktadır. Sınıfsız bir topluma geçişi sınıf savaşıyla değil solidarizm yoluyla gerçekleşeceğine inanmaktadır. Bu konuyla ilgili Fahri Fındıkoğlu gibi bir Türkçü’de aynı şeyleri düşünmektedir.

Dr. Öğr. Üyesi Girayalp Karakuş

Kaynakça

  1. Fahri Fındıkoğlu, “Ziya Gökalp ve Sosyalizm”, Otuz Yedinci Konferans, s. 55.
  2. Agm, s. 57;   Küçük Mecmua, 1922.
  3. İktisadî Mucize, 1922, Sayı: 23