Muhafazakarlar arasında son günlerde ortaya çıkan partiler ve lüks yaşam görüntüleri, tartışılmaya devam ediliyor.
Hükümete yakın Yeni Akit gazetesi yazarı Ali Sandıkçıoğlu, “Sonradan görme zenginler(!)…” başlıklı yazısında, düzenlenen bir sergiyi ve kızının anlattıklarını aktardı.
‘Baba biz oraya temizlikçi olarak bile yakışmayız’
“Bugün sizlerle yaşadığım ve çok da üzüldüğüm bir hadiseyi paylaşmak isterim” ifadeleriyle yazısına başlayan Sandıkçıoğlu, şunları kaydetti:
“08.05.2014 Çarşamba günü küçük gelinim ile küçük kızım bana: ‘Baba, iznin olursa Sarıyer’in mahallesi, İstinye’ye yürüme mesafesinde olan Yeniköy’de bir yalıda (ismi mahfuz) kapalı bayanlar için bir sergi açılmıştır. Orayı ziyarete gideceğiz… Kendimize, bütçemize uygun bir şeyler bulursak da alacağız’ diyerek benden izin isterler. Ben de kendilerine olur dedim. Kızım ve gelinim malum yalıda düzenlenen kapalı bayanlara yönelik giysi ağırlıklı sergiye giderler.
Kısa bir müddet sonra kızım ve gelinim eve dönerler. Ben ‘Kızım neden bu kadar erkenden geldiniz? Yoksa sergiye gitmekten vaz mı geçtiniz?’ deyince biraz nüktedan olan evdeki bekâr kızım: ‘Baba biz oraya temizlikçi olarak bile yakışmayız. Akıl almaz derecede lüks ve bir o kadar da aşırı fiyatlar var… Sözde tesettürlü bayanlar için hazırlanmış bir sergi. Ancak bizlere, bizler gibi tesettürü bir dini vecibe olarak kabul edip kapalı giyinen bayanlara hiç mi hiç hitap etmiyor. İslam’ın emrettiği tesettür ile oradakilerin hiçbir alakası yok. Tesettürlü olduklarını sanan birçok hanımın İslam’ın emrettiği ve bizim bildiğimiz tesettüre hiç benzemiyor. Genç kızların giyim kuşamları, bindikleri arabalar, orta yaşlı hanımların giydikleri elbiseler ve taktıkları takılar birer servet. Akıl almaz şekilde makyajlar ve boyalar… Baba oradan herhangi bir şey almak için senin değil emekli aylığın, bir senede aldığın emekli maaşının tamamı bile yetmez. Her şey o kadar pahalı ki; milyonluk gözlüklere, çantalara, ayakkabılara ve diğer aksesuarlara baktık. Sadece baktık… Bizim orada yerimizin olmadığını anladık. Onun için fazla kalmadan geri döndük.’”
Yeni Akit yazarı, sergiye giden kızının şu sözlerini aktardı:
“Orada tesettürlü bayanları gördük. Aman YARABBİ! Deve hörgücüne benzer şekilde sözde başlarını kapatmışlar. Tamamen vücut hatları belli olan, daracık pantolonlar, rengârenk daracık elbiseler, çok yüksek topuklu acayip ayakkabılar… Çok aşırı derecede makyajlar… Sanki boya küpüne düşmüşler gibi… Birçokları botoks yaptırmış. Kimileri, dudaklarını şişirtmiş, kimileri burunlarını, kimileri kaşlarını, kimileri de yüzlerini yaptırmış… O serginin gayesi tesettürlü giyimi yaymaktan daha ziyade tesettürlü bir moda reklamı yapmak ve para kazanmak…”
‘Parayı, makamı ve koltuğa kavuşunca mücahitliğe müteahhitliği tercih mi ettiniz?’
Geçmişte başörtüsü için mücadele ettiklerini aktaran Sandıkçıoğlu, yazısını şöyle sürdürdü:
“Kızlarım, o sergide bazı siyasi partilerin milletvekillerinin ve belediye başkanlarının, İstanbul’da parti il başkanlığı yapmış olan zevatın kızlarını da gördüler. Medyadan tanıyorlar. Kızlarımın ifadesine göre:
‘Baba, onların bindikleri arabalar milyonlar değerinde. Arabalarını valelere teslim ederken bile etrafa kibir saçtıklarını bir görseydin…’
Şimdi soruyorum: Yıllar önce davası uğruna mücadele yapan mücahitler nerelerdesiniz? Yıllar önce okuduğu gazete geri gitmesin diye hafta sonları aralarında ortaklaşa topladıkları paralar ile gazeteleri bayilerden toplayıp bedava dağıtan ideal gençler nerelerdesiniz?...
Yıllar önce kendisini davasına vakfeden bir başka ifade ile feda eden milliyetçiler, muhafazakârlar nerelerdesiniz? Yoksa aradan seneler geçtikten sonra işi, parayı, makamı ve koltuğa kavuşunca mücahitliğe müteahhitliği tercih mi ettiniz? Sizler de köşeler dönmek için birer müteahhit mi oldunuz? Alnınız terlemeden paralar mı kazandınız?”
‘Hak etmediğiniz ihaleler mi aldınız? Devletin ihale işlerini takip eder mi oldunuz?’
Yeni Akit yazarı yazısını şöyle bitirdi:
“Halen: ‘Gelen ağam giden paşam’ diyerek kazanmanın yollarını mı arıyorsunuz? Yoksa sizler de bir yolunu bularak hak etmediğiniz ihaleler mi aldınız? Devletin ihale işlerini takip eder mi oldunuz? Ki, eşiniz, çoluk çocuğunuz bu kadar aşırı derecede lüks ve marka sevdalısı olmuş, baş döndürücü lüks içinde akıl almaz şekilde paralar harcayabiliyorlar. Elbette ki biz kimsenin parasını nasıl harcayacağına karışamayız. Böyle bir hakkımız yok. Olmadığını da biliyoruz. Ancak bizi büyüklerimiz fırından ekmek almaya gönderdiği zaman:
‘Oğlum fırının vitrininde olan ekmeklerden almayın. Belki onu görüp de alamayan fakirin göz hakkı kalır’ diye tembih ederlerdi. Yaşları uygun olanlar bilirler, büyüklerimiz aldıkları bir kilo elmayı gözükmesin diye gazete kâğıdından yapılan torbalara koyar evine öyle kimse görmesin diye kapalı olarak getirirlerdi. Gösterişten kaçınırlardı.
‘İsrafa ve kibre, gösterişe, alayişe dalarsanız akıbetiniz çok kötü ve acı olacaktır’
Şunu hiçbir zaman unutmayınız:
‘Helalin evveli acı, sonu ise çok tatlıdır. Haram servetin, haram paranın, evveli çok tatlı ama sonu çok acıdır.’ Bir tarafta fakir fukara; aylık kiramı nasıl ödeyeceğim, çocuklarımın karnını nasıl doyuracağım, çocuklarıma okul kıyafetlerini nasıl alacağım, çocuğumun okul servis ücretini nasıl ödeyeceğim diye kara kara düşünürken, sizler gayrimeşru yollardan, rüşvetlerle, çalarak, hortumlayarak yaptığınız servetlerinizle nerede, nasıl yiyip içeceğiz, nasıl paralar harcayacağız diye israfa ve kibre, gösterişe, alayişe dalarsanız akıbetiniz çok kötü ve acı olacaktır.”